Madalyadan fazlası; Mustafa Vehbi Koç Spor Ödülleri’nde ilham veren hikâyeler
Mustafa V. Koç Spor Ödülleri, yalnızca bir ödül töreni değil; Türkiye’nin spor kültürüne, sporcu emeğine ve geleceğe dair vizyonuna ışık tutan bir gelenek. Ülke sporunun ilham veren hikayelerini ve futbolun gündelik kısır tartışmaları arasında zaman zaman göz ardı edilen olimpik sporcularımızın emeklerini onurlandırmak amacıyla 2017’den bu yana düzenlenen bu özel gece; her yıl sporun farklı yüzlerine, nefeslerine ve hayallerine sahne oluyor.

Halil KASAPOĞLU
Bu yılki tören, 5 Kasım 2025 Çarşamba günü İstanbul'da, boğazın kıyısında yer alan Divan Kuruçeşme'de gerçekleştirildi. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi iş birliğiyle düzenlenen törene spor dünyasının temsilcileri ve iş dünyasının önemli isimleri katıldı. Tören, yalnızca başarıları ödüllendiren bir gece değil; Türk sporunu geleceğe taşıyacak vizyonun, çok branşlı spor anlayışının ve sporcu emeğine duyulan saygının altını çizen önemli bir buluşma niteliğindeydi.

Bu yılın diğer yıllardan en önemli farkı, ilk kez Yaşam Boyu Spora Katkı Ödülü'nün takdim edilmesiydi. Böylece bu yıldan itibaren Türk sporuna uzun yıllar emek veren, sporun kültür ve altyapısına hizmet eden isimler de onurlandırılmış olacak. Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve ödül jürisi başkanı Caroline N. Koç, törende yaptığı konuşmada Mustafa Koç'un spor vizyonunu hatırlatarak sporun birleştirici gücünü ve gelecek nesiller için taşıdığı önemi vurguladı. Sporun yalnızca sahada kazanılan madalyalarla değil, yaratılan toplumsal değerlerle anlam kazandığını belirten Koç, amatör branşlardan olimpik-spor projelerine kadar geniş bir alanda sürdürülen desteklerinin devam edeceğini ifade etti Sporun fiziksel başarıdan çok daha fazlası olduğunu gösteren hikayeler, bu gecede bir kez daha sahne aldı; azim, ilham, fedakarlık ve toplumsal etki ön plana çıktı.
BİLİMİN VE MÜCADELİNİN KILICI: ENVER YILDIRIM

Olimpik kategori ödülünün sahibi, doktoralı milli eskrim sporcumuz Dr. Enver Yıldırım oldu. Eskrim, saniyelerin değil saliselerin belirlediği, aklın ve atletizmin birlikte çalıştığı bir spor branşıdır. Türkiye'de yaygın bir kültürü olmayan bu alanda ilerlemek, çoğu zaman kalabalık alkışlardan uzak, kendi emeğine ve hayaline tutunarak yol almak demektir. İşte Enver Yıldırım tam da böyle bir yolculuğun kahramanı oldu. Paris 2024 Olimpiyat Oyunları'na katılma başarısı göstererek kılıç disiplininde Münih 1972'den bu yana olimpiyatlarda yer alan ilk Türk sporcu unvanını taşıdı. Onun bu başarısı, Türk eskrimi adına yeni bir başlangıçtı.
Türkiye'de bilinirliği sınırlı, geniş kitlelerin ilgisinden uzak bir branşta zirveye giden yolun yalnızca yetenekle değil; adanmışlıkla, istikrarla ve sarsılmaz bir inançla mümkün olduğunu onun hikayesi bir kez daha gösterdi. Törende Enver Yıldırım'ın olimpiyat yolculuğunu konu alan kısa film gösterildiğinde, salonda sadece bir sporcu anlatısı değil, bir aile adanmışlığı izledik. Başarıya sadece bir kişinin değil, bir evin, bir aile bağının, bir omuz omuza yürüyüşün imza attığını gördük.
Kısa filmde Enver'in hikayesi anlatılırken, söz sırası ailesine geldiğinde salonda fark edilir bir sessizlik oluştu. İlk olarak babasının sesi duyuldu; Türkiye'de eskrimin kolay erişilebilir bir spor olmadığı dönemleri hatırlatırken salondaki pek çok kişi gibi benim de gözlerimi dolduran şu ifadeyi kullandı: "Sigaram lüks geldi, ondan kıstım." Kısa ama çok şey anlatan bu ifade, bir sporcunun yolunun bazen görünmez fedakarlıklarla açıldığını hatırlatıyordu. Büyük konuşmalara gerek yoktu; kötü de olsa bir alışkanlığı bırakmak, bir evin önceliğinin çocuklarının hayaline kaydığını gösteriyordu.
Ardından Enver'in eşi ekrana geldi. Kendi akademik yolculuğunun tam ortasında, doktorasını sürdürürken, Enver'in uluslararası arenada ilerlemesi için birlikte bir karar aldıklarını anlattı. Eğitimini yarıda bırakıp İtalya'ya taşınmalarını sakin, olağan bir seçimmiş gibi ifade etti. Oysa çok açık olan bir şey vardı: bu karar, sadece bir eş desteği değil; iki insanın aynı hayale ortak olması, aynı emeğe omuz vermesiydi.
Bu iki hikaye yan yana geldiğinde, Enver'in başarısının yalnızca bireysel bir çabadan ibaret olmadığı net bir şekilde görülüyordu. Bir baba sessizce imkan yaratmış, bir eş fedakarca yeni bir yol seçmişti. Ve o an bir kez daha anladık: sahneye tek çıkılır ama oraya çıkmayı mümkün kılan yol hiçbir zaman tek kişilik değildir.
MASANIN BAŞINDA ENGELLERİ AŞAN ADAM: ABDULLAH ÖZTÜRK

Bu yıl paralimpik kategoride ödülün sahibi Abdullah Öztürk oldu. Masa tenisi branşında Türkiye'yi yıllardır gururla temsil eden, Paralimpik Oyunlar tarihinde ülkemizin adını zirveye taşıyan milli sporcumuz yalnızca kendi alanındaki başarılarıyla değil, Türkiye'de paralimpik sporun görünürlüğünün artmasına ve birçok gence ilham olmasına katkı sağlayarak önemli bir rol üstlendi.
Abdullah Öztürk, Rio 2016 Paralimpik Oyunları'nda altın madalya kazanarak dünya sahnesinde adını duyurdu. Ardından Tokyo 2020'de bir kez daha altın madalyanın sahibi olarak tarihe geçti. Madalyalarla süslediği kariyeri, onun dünya çapında örnek alınan bir karakter olmasını sağladı.
Abdullah'ın hikayesi madalyalardan ibaret değil. Onun masanın başındaki yolculuğu, tekerlekli sandalyede başlayan bir mücadelenin, irade ve inançla nasıl küresel bir başarıya dönüştüğünün hikayesiydi. Bu hikaye bize şunu bir kez daha gösterdi: Hedefe inananlar için engeller yolun sonu değil, yolculuğun bir parçasıdır.

Törende izlediğimiz kısa filmde, Tokyo 2020'de final müsabakasının ardından, sevinçle ilerlerken düştüğü o anlar tekrar ekrana geldiğinde, gözlerimiz doldu. Çünkü o düşüş, yenilginin değil; sınırları zorlayan bir mücadelenin, kalpten gelen bir sevincin sembolüydü. Düştü ve kalktı; çünkü Abdullah'ın hikâyesinde her düşüş yeni bir yükselişin başlangıcıydı.
TÜRK GÜREŞİNİN KOCA ÇINARI: AHMET AYIK

Bu yıl ilk kez takdim edilen Yaşam Boyu Spora Katkı Ödülü, Türk güreşinin yaşayan efsanelerinden Ahmet Ayık'a verildi. Ayık, minderde kazandığı Avrupa, Dünya ve Olimpiyat şampiyonluklarıyla yalnızca kendi döneminin değil, Türk spor tarihinin en güçlü figürlerinden biri olarak adını tarihe yazdırdı. Ancak onun mirası yalnızca madalyalarla sınırlı değil; sporculuk kariyerinin ardından federasyon başkanlığı ve çeşitli yönetim görevlerinde üstlendiği sorumluluklarla Türk güreşinin kurumsal hafızasını oluşturan, geleceğini şekillendiren bir lider oldu.
Ayık'ın hikayesi, sporun sadece rekabetten ibaret olmadığını; bir kültürü yaşatmanın, bir değeri korumanın ve genç nesillere yol açmanın da en az kazanmak kadar kıymetli olduğunu gösteriyor. Sahneye çıktığında, altın madalya kazandığı 1968 Meksika Olimpiyatları'na atıfta bulunarak, "Şu an 1968 yılında Meksika'da duyduğum heyecanın aynısını hissediyorum." dedi. O an, salonda herkes yılları geriye sardı; ömrü spora adanmış bir çınarın, hala ilk günkü heyecanla sahnede durduğunu görmek hepimize ilham verdi.
Ahmet Ayık'ın sahneye çıkışı, sporun yalnızca bugünün yıldızlarını değil; dünü inşa eden ustaları ve yarına ışık tutan değerlerini de unutmamamız gerektiğinin en anlamlı hatırlatmasıydı. O an, bir ödülden çok daha fazlasını temsil ediyordu: emek, vefa ve kuşaklar arası bir spor mirası.
STADYUMLARDAN ÇOK SESLİ BİR SPOR EKOSİSTEMİNE

Bu hikayeler bize açıkça gösteriyor ki Türkiye, yalnızca futbolda değil; tüm branşlarda dünya sahnesine çıkacak potansiyele sahip. Ne var ki, futbolun kısır tartışmalar ve krizler arasında sıkıştığı bir dönemde, olimpik ve amatör branşların değerini kamuoyunda hak ettiği kadar konuşamıyor, bu başarı öykülerine ülke gündeminde yeterince yer veremiyoruz. Oysa bugün sahnede izlediğimiz sporcular; sessizce, özveriyle ve büyük bir inançla dünya çapında başarılara imza atıyorlar. Onlara hak ettikleri ilgiyi gösterdiğimizde; hikayelerini daha çok duyduğumuz, desteklediğimiz ve bu yolculuklara ortak olduğumuzda, bu ülkenin gururu sadece stadyumlardan değil, tüm branşlardan yükselecek. Türkiye, spor geleceğini tek bir oyuna sığdırmayacak kadar güçlü; mesele, bu potansiyeli hep birlikte görmek ve büyütmekte. Dilerim ki bu hikayeler, hepimizde spora daha geniş bir pencereden bakma isteği uyandırır ve bundan sonra ülkece bu emeklere daha sıkı sarılırız. Çünkü her büyük başarı; önce fark edilerek büyür, sonra ilham olur ve böylece mirasa dönüşür.
patronlardunyasi.com















