'İstemem, yan cebime koy'
Ankara Sanayi Odası Başkanı Zafer Çağlayan, "AK Parti'den milletvekili adaylığına ilişkin pazarlığım olmadı" dedi.

Nuray Başaran'ın söyleşisi
Ankara Sanayi Odası Başkanı Zafer Çağlayan, AK Parti'den milletvekili adaylığına ilişkin, 'Ben bu işe girerken başbakanla bir pazarlığım olmadı. Sayın başbakan kafamın içindekileri ve enerjimi düşünerek yanına aldı beni. Bakan olma uğruna girmedim ama bakanlık verirlerse hayır demem tabi ' dedi.
1957 'de Muş'da doğdu. Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makina Mühendisliği Bölümü 'nden mezun oldu. Alüminyum sektöründe sanayicilik yapan ve 1982 'de firması ASO'ya üye olan Çağlayan, 1987 'de Alüminyum Sanayii Meslek Komitesi ve Oda Meclisi Üyeliği 'ne seçildi. Çağlayan, 1995 'da da ASO Başkanlığı'na seçildi. 1996-1998 dönemi nde TOBB Başkanvekilliği ve 1995-1998 'da ise MESS Temsilciler Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Çağlayan, evli ve iki çocuk babasıdır.
Kendini bildiği günden bu yana çalışma hayatında. İlkokuldayken Bursa'da simit satarak ticarete başlayan Zafer Çağlayan, üniversiteyi bitirinceye kadar pazarlamacılıktan, bâkkal çıraklığına kadar bütün işlerde tecrübe kazandı. Sonra fabrikasını kurdu. Derken Ankaralı sanayicilerin başkanı oldu. Burada tecrübeleriyle çok doğru kararlara ve uygulamalara imza attı. Görevi süresince hem gelen hükümetler hem de devletin tüm kurumlarıyla işbirliği içinde çalıştı. 2002 yılında adı siyasete atılacakların arasında geçse de o, “erken” dedi. Ama şimdi seçimini AK Parti'nin “vitrin”nden yana koydu. Çağlayan ile bu vitrinin ne anlama geldiğini, kendisini ne kadar AK Parti'li hissettiğini, aday olduğu partisinin kurumlarla çatışmalarını ve uygulamalarını konuştuk. Çağlayan'a ayrıca, kabinede bakanlı k alamaz ise ne yapacağını da sorduk.
AK Parti sizi malum yeni vitrini çerçevesinde kamuoyuna sundu. Biz vitrin deyince şunu anlarız: Yeni ve iyi ürünler veya indirime giren ürünler . Siz AK Parti 'nin vitrininde ne hissediyorsunuz? Yeni mi, farklı mı, yani AK Parti 'nin vitrininde olmak ne demek? Farklılıklarınız ve AK Parti 'ye getirdiğiniz yenilikleriniz nedir?
Sayın başbakan sağ olsun bize bu öneriyi yaptı, eğer kafamızın içinde veya bugüne kadar yaptıklarımızla Türkiye adına hizmeti başka bir kulvarda sürdüreceksek, bizim açımızdan bu önemli. Bir de kamuoyunda bu iş son 2 -3 ayda yapıldı zannediliyor. 2002 yılında sayın başbakan başta olmak üzere 4 partiden biz o tarihte teklif almıştık. Bunlardan biri o zaman DYP'den Tansu Hanım 'dı ama o dönemde kendimi siyasete girmeye hazır hissetmemiştim.
O dönemle bu dönem arasında ne fark var?
O tarihte Ankara Sanayi Odası 'nda (ASO) yapılacak işlerim vardı. En azından bir kere ASO'nun hizmet binasını yapılması ve Organize Sanayi Bölgesi'nin bitirilmesi vardı. Ve 2007 yılına geldiğimiz zaman yine bana teklifler geleceğini biliyordum. 4 değişik partiden teklif gelmesi CHP, MHP, AK P arti ve DP'den, tarafsızlığımızın çok net göstergesidir. 2005 yılında sayın başbakanla bir görüşmemiz oldu. Kendisi, 2002 yılında yaptığı davete benim icabet etmediğimi dolayısıyla 2007 ile ilgili 'Mutlaka beraber olacağız, beraber siyaset yapmak istiyorum, ben bir vizyon oluşturmak istiyorum, yeni bir değişim dönüşüm hazırlıklarını yapıyorum' demişti. Yani bugün bu son iki üç aylık gelişmelere bakarak sayın başbakanın böyle bir vitrin değişikliği yapacağı konusunda söyleyenler, en azından kendi açımda kabul görmüyor.
Tabi seçimlerin erken gelmesiyle beraber, yine aynı teklifler aynı görüşler gelmeye başladı. Sağ olsun yani ben diğer partilere saygı duyar onların genel başkanlarına insanlık adına saygı duyan bir insanım ve Devlet Bey Türkiye'de sadece benim sanayi odası meclisime katılmıştır. sayın başbakanla bu dönemde özellikle ekonomi ile ilgili karşılıklı bir araya geldik ve ASO'lu Zafer Çağlayan'ın birçok önerisi çok süratle kabul edildi ve bunlar güncelleştirildi. Siyasete kesinlikle girmeme kararım vardı ancak baskı gelince, sayın başbakanla oturup konuştuk.
Baskıdan kastınız?
Eşimizden, dostumuzdan. Yani artık girip siyasetin içinde olma gerekliliğimiz ve sayın başbakan da, 'Artık siyasetin içinde olmanı arzuluyorum bizimle beraber çalışmanı istiyorum ' dediği zaman.
Bu ne zaman gündeme geldi?
Bir buçuk aylık bir mesele. Çok uzun değil ama 2005 yılından hariç bırakarak söylüyorum bunu. Bu noktada ailemle görüştüm öncelikle tabi, ailem siyasete girmemi istemedi. Çok yorulduğumu, siyasetin daha çok yoracağını söylediler.
Aileniz bir parti seçimi ya da parti konusunda bir şey söyledi mi?
Benim ailem zaten hiç solda olmadı, ben de bugüne kadar sola oy vermedim. Üniversite talebesiyken ülkü ocaklarında ülkücü hareketin içindeydim. Benim amcamla, babam da DP'nin Muş kurucularıdır ve amcam DP' den Muş milletvekilliği yapmıştı. Ve bizim siyasi hayatımız 12 Eylül İhtilali ile sona ermişti. Fakat o dönemde çok mağdur edildik, amcam Yassıada'ya gitti, çocukları ser sefil perişan oldu. Yassı ada'dan sonra Kayseri Cezaevi'ne geldi. En büyük amcam onun üzüntüsünden beyin kanaması ve yüksek tansiyondan öldü. Ailemin ticari varlığı kayboldu. Biraz ondan dolayı pek fazla siyasetin içine girmemeye çalıştık.
Vitrinde olmak size göre ne anlama geliyor? AK Parti vitrini ve AK Parti arasındaki mesafe ne kadar?
Ben hiç bir sıkıntı görmedim. Siyasete ilk defa giriyorum ve siyasete girdiğim noktada AK Parti'nin gerek sayın başbakan başta olmak üzere, bakanları, milletvekilleri, parti teşkilatları çok sıcak bir karşılama yaptılar. Umduğumun ötesinde. Ben bütün kendi bölgemi gezdim ve bütün içerdeki teşkilatlar ve oradaki insanlarla görüştüm. Sayın Başbakan'ın da daveti üzerine A K Parti'nin seçim bildirgesinin hazırlık aşamasında da oradaki toplantının şekli, Sayın Başbakan 'ın toplantılara başkanlık edişi, bütün notları bizzat kendisinin almış olması, herkesin istediği kadar konuşmalarda konuşması ve Sayın Başbakan 'ın konuşmayı kesmemesi, dinlemesi ve mutabakatla ortaya çıkan kararların alınması ve nitekim gündeme getirdiğimiz konuların hepsinin seçim bildirgesinde yer aldığını görmüş olmak, benim bu konudaki düşüncemin son derece doğru olduğunu teyit etmiş oldu.
Ekonomimiz şimdi nasıl sizce, iyi durumda mı?
Bunların siyasi istikrardan, tek parti iktidarından kaynaklandığını bilmemiz lazım. Maalesef bu dönemde Türk halkına pompalanmak istenen bazı felaket senaryolarından dolayı, Türk insanı kendi parasını bir tarafa koyarak bir de bu parayı dolara çeviriyor. Yastık altını hariç tutarak söylüyorum şimdi 90 milyar doların ekonomiden çekildiği, insanların ev, araba, giyim yeme, içme konusunda ihtiyaçlarını ertelediği bir ortamda, ister istemez ekonomik anlamda esnaf kesiminde bu sefer siftahsız günler söz konusu. Aynı zamanda insanlar dolar almaktan dolayı zarar etmiş durumdalar. Buna karşılık uluslararası bir banka ya da şirket gelip, böyle bir ortamda Türkiye'de bir sıkıntı görse, siyasal ve ekonomik açıdan 3 katrilyon parasını bankaya peşin vererek, diğer tarafta en az bir 3 katrilyon da bu bankanın işletme sermayesi olarak koymazdı.
Kendinize yeni hükümette bakan olarak şans veriyor musunuz?
Sevgili Başaran 12 yıldır beni tanıyorsunuz. Ben bu işe girerken Sayın başbakanla bir pazarlığım olmadı. Sayın başbakan 1.82 boyum, giyim tarzımdan dolayı değil kafamın içindekiler ve enerjimi düşünerek yanına aldı beni. Hangi kademe olursa olsun, nerede hizmet vereceksem o geçerlidir.
ASO Başkanlığı 'ndan sonra düz bir milletvekilliği memnun eder mi sizi?
Sayın başbakanın takdirine bağlıdır. Takım kaptanının nasıl takım kuracağına bağlıdır.
Peki, samimi bir şekilde soruyorum, sade bir milletvekili olarak mutlu olur musunuz?
Girerken bir kere her şeyi kabul ederek girdim. Bana bakanlık verirlerse hayır demem tabi. Ama ben bakan olma uğruna girmedim. Kafamdakileri bir şekilde hangi birimde verecek, hangi konumda vereceksem benden nerede faydalanacaklarsa, onun için geldim.
23 Temmuz sabahı nasıl bir tablo bekliyorsunuz?
Tek parti AK Parti iktidarı.
Diğer dağılımı nasıl görüyorsunuz?
Ben iki parti olarak görüyorum. Sayın başbakanla Muş ve Bingöl'e gittiğim zaman mitingdeki coşkuyu, kalabalığı gördüğüm zaman hayretler içinde kalmıştım. Hayretler içinde kaldığım bir şey daha var, o yörelerde eskiden bayanların mitinge katılması daha sınırlıydı. Ancak gördüm ki mitinglerde askılı elbiselerle gelmiş bayanlar çoğunluktaydı.
Bankacılık yasası cezalandırmaya yönelik bir kanundu
Konu bankacılıktan açılmışken, özellikle bankaların yabancılaşması bir kısım için sıkıntı olarak algılanıyor. Sanayici ve KOBİ'ler açısından sormak istiyorum; yabancılaşan bankalardan kredi almaları ve onların yaşam alanları da sıkıntıya düşüyor mu?
Dünyada sermaye hareketleri küreselleşme içerisinde. Hiçbir kapalı toplum, hiçbir kapalı sınır kalmamış. Bankaların yabancılaşması noktasında, benim ülkeme bir şirket veya bir banka almaya dışardan biri geliyorsa, bir kere ülkemin itibarının yüksek olduğunu düşünürüm.
Aslında sıkıntıyı şurada aramak lazım, hatırlayalım ekonomik kriz olduğu zaman ve bankalar Türkiye'de hortumlanıp 50 milyar ile 100 milyar dolara kadar Türk halkına bir fatura ödettiği dönemde, bir yerde kamuoyunu yatıştırma, intikam kelimesini kullanmak istemiyorum yanlış olur ama kamuoyundaki harareti yatıştırmak için ihale yasası ve bankacılık yasası çıktı. Bankacılık yasası o dönemde kamuoyundaki harareti dindirmek ve bir yerde bankacılık kesiminin de Türkiye'ye vermiş olduğu zarardan dolayı, cezalandırmaya yönelik bir kanundu.
Oradaki sıkıntı şuydu; Türkiye'de bir banka görevini kötüye kullanıp ve battığında, o bankanın tüm yönetim kurulu ve ortakları çeşitli hukuki müeyyidelerle, cezai parasal müeyyidelerle karşı karşıya kalıyor. Oysa dışardan gelmiş bir yabancı bankaya ise aynı yaptırımlar uygulanamıyor. Yani buradan kimse kalkıp, o bankanın İngiltere'deki, Almanya'daki genel merkezine gidip, haciz vs. işlemleri yapamaz.
Aynı şey özelleştirme için de geçerli. Kendi siyasal çıkarları uğruna ülkenin değerlerini yok eden ve 70 milyona o borçları getirip bindirmeleri, siyasetin yüzünden olmuştur. Bakın özelleştirme konuşulmadan bitirilmesi gereken bir iştir. Telekom 15 sene evvel özelleştirilseydi değeri 20 milyar doların üzerindeydi. Ama Telekom bugün 6.5 milyar dolara gitti.
Referans















