Güneşin ve medeniyetin doğduğu topraklar: İyonya
Yunanistan’ın doğusunda kaldığı için Yunanlıların Anatolia, yani ‘Güneşin doğduğu yer’ dedikleri Anadolu, aynı zamanda medeniyetin de doğduğu yer. İşte İyonya..
0
Anadolu’daki Likya, Frigya ve Hitit uygarlıklarıyla yakın ilişki içinde bulunan İyonyalılar, bilim, sanat, kültür felsefe ve ticaret alanında çok ileriye gitmişler. Atina’nın hiçbir önem taşımadığı bu dönemde, topraklarımız dünyanın geleceğini şekillendirecek çok sayıda ünlü isme de vatan olmuş. İÖ 11. yüzyıldan Perslerin istilasının olduğu 6. yüzyıla kadar 12 önemli İyon şehri dünya tarihine damgasını vurmuş.
Bu arada Milet’in Yunan kültürüne en büyük katkısı Atina tarafından İÖ 402 yılında kabul edilen İyonya alfabesi olmuş ve o günden beri diğer versiyonların yerini alıp günümüze kadar bu alfabe gelmiş. Miletlilerin alfabeyi öğrenmesi ise Fenikelilerle yaptıkları ticaretten kaynaklanıyor. O yüzden de Yunanca’da harflere ‘Fenike Şeyleri’ deniyor. Tarihin Babası diye geçen, Bodrumlu ünlü Heredot’un yazdığına göre İyonya dünyanın en güzel havasına sahip. Perslerin zaferinin ardından, Efes, Milet, Priene, Foça, Erythrai, Myos, Colophon, Lebedos,Teos, Clazomenae, Sakız ve Susam Adaları’ndan çok sayıda filozof sanat ve bilim adamı adını bilgelik tanrıçası Athena’dan alan Atina’da almış soluğu. Ardından Atina sanat, kültür ve felsefenin merkezi olmaya soyunmuş.
Bu yazıda İyonya’nın önemli şehirlerinden Efes, Milet, Priene ile dini ibadet merkezi Didim, ayrıca onların komşuları arasında olan ve kültürel hayata büyük katkıları bulunan Bergama’yı okuyacaksınız. Doğu ile batı arasında asırlarca köprü rolü oynadığı için dünyanın en zengin kültürel hazinelerinden birine sahip Anadolu’nun on binlerce arkeolojik sitesinden sadece birkaçı...
EFES
Dünyanın kazılan en büyük grekoromen şehri olan Efes, Anadolu’daki çoğu şehir gibi önce Yunan sonra Roma medeniyetlerine kucak açmış ve onların eserleriyle donatılmış bir antik yerleşim. Şehrin sadece yüzde 10’u gün ışığına çıkarılmış olsa da sokaklarında yürürken eski Roma’nın havasını soluyorsunuz. Roma döneminde 300 bine yakın nüfusuyla Küçük Asya olarak da adlandırılan Anadolu eyaletinin başkenti olan şehir, din, ticaret, kültür ve sanat alanında bir yıldız gibi parlamış. Dünyanın yedi harikasından biri olan ve adını bölgeden alan İyon tarzı kolon başlıklarının üzerinde göğe doğru yükselen Artemis tapınağı, şehrin hem gurur hem de zenginlik kaynağı.
Batı sahillerindeki en önemli liman olarak 72 milletten insan Efes’in sokaklarında dolaşıp şehrin güzelliğinden büyülenmiş. Buna bir de Hıristiyanlığın en önemli şehirlerinden biri olması eklenince, Efes yapılan bir değerlendirmede 20. yüzyılın en önemli iki kazı yerinden biri unvanını da kapmış. Paranın ilk basıldığı yer olan Lidya’ya yakın olan Efes aynı zamanda ilk bankanın hizmete girdiği şehir.
Bugün Efes ören yerine iki ayrı kapıdan giriliyor. Biri Selçuk’tan Kuşadası’na giderken solda Panayır dağının eteklerinde bulunan alt kapı, diğeri de Meryem Ana’ya çıkarken sağda bulunan üst kapı. Menderes nehri üzerindeki Magnesia (Manisa) şehrinden gelenlerin kullandığı bu kapı, Odeon isimli küçük tiyatroyla başlıyor. Aynı zamanda belediye meclisinin toplantılarının yapıldığı bu yapı, Efes’teki kazılarda çıkarılmış Artemis heykellerinin bulunduğu Altar’ın (Sunak) yanında yer alıyor. Bu heykeller bugün Selçuk’taki müzede, Efes antik şehrinde bulunan çok sayıda antik eserle birlikte sergileniyor.
Artemis bol memeli bir tanrıça, bu da onun bereket tanrıçası olmasından kaynaklanıyor. Aynı zamanda avcıların da tanrıçası olan Artemis’in vücudundakiler, kimi arkeologlara göre meme değil, bereketin diğer bir sembolü olan yumurtalar. Müzede sergilenen tıp aletleri, heykeller, mobilyalar, büstler, oyuncaklar, figürinler o dönem hakkında bize çok önemli ipuçları veriyor.