Osmanlı'da sahte belgeyle Karadağ voyvodası olmak isteyen de çıktı, vali olmak isteyen de
Osmanlı'da sahtecilik olaylarının en çok görüldüğü dönemlerden biri III. Selim dönemiydi. Bu dönemde, sahte belgeyle Karadağ voyvodası olmak isteyen de çıktı, Vali olmak isteyen de... Türkiye günlerdir 'Sahte diploma' çetesi ve marifetlerini konuşuyor. Osmanlı padişahı 3. Selim döneminde sahte belgelerle devlet kademelerine sızma girişimleri olmuştu. 1789-1807 tarihleri arasında Osmanlı padişahı olan III. Selim döneminde gerçekleşen evrak sahteciliğinin en çarpıcı örneklerinden birkaçını sizlere aktarmak istedim. İşte tarihler farklı olsa da dolandırıcıların yöntemleri değişmiyor dedirten örneklerden birkaçı:

Burak ARTUNER
1796 yılında Perloganda (Konya) kazasında meydana gelmiştir. Perloganda naibi Mehmed Efendi, halk tarafından sevilen biri olmasına rağmen sahte evrakla makamından edilmek istenmişti. Mernik köyünden Çukadaroğlu Mustafa’nın elinde daha öncelerden almış olduğu bir kadı müraselesi (Kazaskerlerin kadılara, kadıların naiblere gönderdiği tayin ve yetkilerini bildiren yazı) bulunmaktaydı. Bu durumdan faydalanmak isteyen Mustafa’nın oğlu Mehmed, bu müraselenin üzerindeki tarihleri değiştirerek naip ben oldum diye halka ilân etmiştir. Bu kişilerin yapmış olduğu sahtecilik suçu ortaya çıkınca baba-oğul Kıbrıs Adasına kalebend olunmuşlardır.
DEVİÇ ADINDAKİ SAHTEKAR VOYVODALIK İSTEDİ
Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nden Emine Güngör Yadi'nin "III. Selim Döneminde Evrak Sahteciliği" adlı makalesinde bu döneme ilişkin çarpıcı örneklerden biri de 1798'de yaşanmıştır. O yıl, Berlin’den İstanbul’a gelen Deviç adında bir kişi, elinde bulunan mühürlü bir senede istinaden Karadağ hanedanına mensup olduğunu iddia etti ve Karadağ voyvodası olmak için talepte bulundu.
Hatta Eflak ve Boğdan voyvodalarından aldığını öne sürdüğü benzer içerikli iki yazı daha sundu. İddialarının doğruluğu araştırılmak üzere İstanbul Rum
Patrik’i tarafından Karadağ metropolitine durum bildirildi. Metropolitten Patrik’e gelen cevapta Deviç’in Karadağ ahalisi tarafından seçilmediği, ahalinin bu durumdan haberdar olmadığı ve bu senetin hükümdar mührüyle yapılmış olmasının mümkün olmadığını bildirdi. Deviç’in Berlin’de kaldığı süre de göz önüne alınarak, Prusya Devleti’nden bilgi istendi. Prusya tarafından gelen bilgiye göre Deviç’in sahtekâr, gösterdiği belgelerin de sahte olduğu anlaşılarak kendisi sınır dışı edildi.
Ulema sınıfından kişilerin de sahte evrak düzenlediği görülmüştü. İstanbul’da yaşayan Bursa müderrislerinden Hüseyin Hüsnü Efendi, 1803 yılında Şeyhülislamın onayı olmadan bir mülâzemet düzenlemiştir. Rumeli Kazaskeri Şemseddin Paşa’nın oluşturduğu divâna memur olmak için geldiğinde ise elindeki mülâzemetin sahte olduğu anlaşılmıştır. Bu sahtecilik suçu Kazasker Şemseddin Paşa tarafından ihbar edilmiştir. Yapılan araştırmalar sonucunda sahte mülâzemeti yapanın Hüseyin Hüsnü olduğu anlaşılmış ve bunun üzerine kendisi Gelibolu’ya sürgün edildi.
KADILIĞI BİTTİ DEVAM ETMEK İÇİN SAHTE BELGE DÜZENLEDİ
Yine bazı memurların görev süresi bittiği halde memuriyet hayatına devam etmek için sahteciliğe başvurdukları da görülmüştür. Hamid Sancağı’nın Gölhisar kadılığı görevinden ayrılan Seyyid Abdurrahman, Niksar Kazası davalarına bakmak için bazı belgeler göstermiştir. Fakat elinde bulunan belgelerin sahte olduğu anlaşılmıştır. Bunun üzerine elindeki kâğıtlar alınıp, kendisinin Bursa’ya sürgün edilmesine dair ferman çıkarıldı.
SAHTE BERATLA GELİR ELDE ETTİ
Evrak sahteciliğinin önemli sebeplerinden biri haksız kazanç elde etme isteğiydi. 9 Eylül 1790 tarihli belgeye göre Humbaracı Derviş Paşa’nın sahte beratla gelir elde ettiği anlaşıldı. Bunun üzerine Rumeli valisi aracılığıyla Humbaracı Derviş Paşa’ya bir yazı gönderilerek söz konusu parayı iade etmesi emredildi. Aksi takdirde tuğ ve sancağı elinden alınarak ve ağır bir cezaya çarptırılmasına karar verileceği de kendisine bildirildi.
patronlardunyasi.com