Sonunda iş edinilemeyen bir eğitime harcanan para milli kaynak israfı mıdır?
Sonunda iş edinilemeyen bir eğitime harcanan para ve zaman kişisel ve hatta bunun da ötesinde milli kaynak israfı mıdır? İyi planlanmamış üniversite eğitimi hayata mı hazırlıyor yoksa gerçekte hayata entegrasyonu mu geciktiriyor? Kargo ve kurye çalışanları arasındaki üniversite mezunlarının çokluğu, eğitim sisteminin sorgulanmasına neden oluyor.

Feramuz ERDİN
KARİYER PLANINDA MASRAF KALEMİ Mİ?
Eğitimine uygun iş bulamayıp da sonunda kuryelik veya buna benzer vasıfsız işlerde çalışmak zorunda olan üniversite mezunları gittikçe çoğalıyor. Dört yıl boyunca eğitim için harcanan para ve bu süre zarfında bir işte çalışmayarak edinilen kişisel maddi kayıplar hesaplandığında, iş bulamadığı için mesleğini yapamayan bir kişinin eğitimine harcanan milyonlarca lira adeta heba ediliyor. Üniversite okuduğu halde sadece vasıfsız işlerde çalışma imkanı bulabilen gençlerin maddi ve bunun yanında manevi kayıpları söz konusu.
20'NCİ YÜZYIL’DA TAKILIP KALAN VELİLER
Aslında dün, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in resmi sorumluluğu nedeniyle açık açık söyleyemediği ama satır araları okunduğunda, eğitimin evrildiği yeri işaret ettiği bir noktadayız. Bir sınıfa doldurup da eğitim verme dönemi çoktan bitti. Çocuklar artık öğretmenden değil ekrandan öğreniyor. Ama herkesin büyük bir amaç olarak hazırlandığı sınavlar ezbere dayalı olduğu için de öğrenciler, öğretmenlerin verdiklerini almak zorunda. Sınavın sonunda ise tam bir belirsizlik hakim.
Örneğin İzmir’den Ardahan’a okumaya giden öğrencinin buradan ne kazanacağı da meçhul. Çünkü üniversite, her şeyin ötesinde, bir yandan da konumu itibarıyla bir yaşam tarzını öğreten bir kurumdur. O ilin ekonomisine katkı sağlamak gibi farklı bir amaçla açılan bir eğitim kurumunun, gerçekte piyasanın ve iş dünyasının ihtiyaçlarını ne kadar gözettiğini sorgulamak gerekir.

EĞİTİM ARTIK HERKES İÇİN SOSYAL ASANSÖR DEĞİL
Eğitim sistemi aslında yeteneği veya analitik zekâya sahip olan gençleri sistem içinde belirleyip eleyerek, onu gerekli eğitimle donatmak üzerine kurulu. Ama burada malesef zorlayarak o eğitimi hak edeceğini düşünenlere asla yer yok. Bu durumda, piyasanın ihtiyacı olan mühendisten fazlası açıkçası zaten eğitimde boşuna zaman kaybetmiş oluyor. Çünkü piyasanın ihtiyacını karşılayan mühendislik fakültelerinin mezunlarının tamamı dahi iş bulamazken, adı–sanı duyulmamış üniversitelerin mezunları doğal olarak kendisine eğitim aldığı alanda iş bulmakta zorlanıyor.
Böylelikle vasıfsız işlerde çalışmak zorunda kalan yüksek eğitimli gençlerin sayısı da hızla artıyor. Bu da onlar için maddi ve manevi bir yıkımın kapısını açabiliyor.

ÖNCE AİLELERİ İKNA ETMEK GEREKİYOR
Hâlâ tek tip ve ezbere dayalı eğitimle, bir sınavı geçmekte “başarılı” insan yaratma iddiasında olan eğitim sisteminin cesur kararlar alınarak değiştirilmesi tabii ki mümkündür. Ancak bu konuda öncelikle ailelerin ikna edilmesi gereklidir. Çünkü her türlü maddi ve manevi fedakarlığı yaparak ve hatta belki de kredi çekerek, çocuklarını okutmak zorunda olduğunu düşünen aileler hâlâ çoktur.
Ebeveynler böylece kendi sorumluluklarını yerine getirdiklerini düşünürken, aslında çocuklarının sırtına ağır bir “başarı”, “vefa” ve hatta “karşılığını verme” yükü yüklediklerini de fark etmek zorundadır.
ALTIN BİLEZİK
Son zamanlarda bu konuda bazı çalışmalar yapılmış olsa da gençleri erken yaşlarda bir mesleğe yöneltecek eğitim kurumları hâlâ yetersizdir. Sonunda işsizlik olsa da bir üniversite bitirmenin cazibesi, hâlâ ebeveynler ile gençlerin önceliği olarak devam etmektedir. Üretim ve hizmet sektörlerinde kalifiye eleman açığını kapatacak olan okulların halkın gözünde daha cazip hale
getirilmesi belki de bu konuda atılacak ilk adım olmalıdır?
patronlardunyasi.com















