Bilgili'den gay dostu hip hotel
O bir gelenek düşmanı. Birçok geleneği yıkan Serdar Bilgili şimdi ne yapıyor? Serdar Bilgili uzun bir süre sonra ilk kez konuştu.....

Feride Cem/Forbes Dergisi
Foto Şeref Yılmaz
Sanki zamanı geri alabilecekmişçesine hızla konuşuyor, 2008 Şubat'ında hizmete açmayı planladığı Sıraevler Projesi'nden söz ederken... Beşiktaş'a nasıl bir prestij kazandırdıklarını tarif ederken ise “Şair Nedim'de, Paul Smith'in yanında bir otomobil lastikçisi var” diyor, “şu anda dükkanı boşaltıyor.” Paul Smith, Sıraevler'de mağaza açacak ve Bilgili'nin deyimiyle “Beşiktaş'ın profilini değiştirecek” uluslararası moda markalarından.
“Değişim”, Serdar Bilgili'yi anlatmak için şu günlerdeki anahtar sözcük sanki. Şimdi onu iş hayatındaki 'yeniden doğuş'a hazırlayan Sıraevler'in sadece birkaç yüz metre yukarısındaki Beşiktaş Kulübü'nün yedi yıl önceki başkanlığını kazandıran vaat de buydu zaten. Galatasaray'ın UEFA Kupası'nda başarıya koştuğu günlere denk gelen değişim vaadi, muhafazakar Beşiktaş kongresinde karşılık bulmuş, Bilgili, 2000 martında yapılan kongrede rakibi Hasan Arat'a karşı 100 oy farkla başkan seçilmişti. Kazanır kazanmaz ilk yaptığı iş, elini öpmek üzere efsanevi başkanın evini ziyaret etmek oldu. Ama herkes, belki de en çok Süleyman Seba'nın kendisi, genç başkanın kast ettiği değişimin onun altı yıl boyunca titiz bir şekilde koruduğu –bugün çoğu Beşiktaşlının yitirilmiş bir özdeğer olarak değerlendirdiği- “mütevazı”kulüp imajını hedeflediğini biliyordu.
Beşiktaş Kulübü'ne 1992 yılında (27 yaşındayken) hala “ağabey” diye andığı Süleyman Seba'nın davetiyle ayak basan, 1998'e kadar aralıksız olarak genel sekreter ve basın sözcüsü olarak yönetim kurullarında görev yapan Bilgili 37 yaşında, kimilerinin “bakanlıktan daha da etkili” olduğunu düşündüğü başkanlık koltuğuna oturma şansı bulmuştu. Kahramanmaraş kökenli sanayici ailenin Robert Kolej'de okumuş, ABD'de işletme öğrenimi görmüş oğlu, bugün bile birçok kapıyı zorlanmadan açmasını sağlayacak ama aynı zamanda belki de yaşamı boyunca tam olarak uyanamayacağı bir karabasana dönüşmesi muhtemel bir maceraya atıldığının tam olarak farkına değildi henüz. Zafer sarhoşuydu. Gazetelerde boy boy resimleri çıkıyor, medya peşini bırakmıyordu.
Ağırbaşlı Süleyman Seba'dan sonra Beşiktaşlıların hatta spor kamuoyunun alışık olmadığı bir görüntü çiziyordu. Kah kravatsız, spor giysileriyle resmi toplantılara katılıyor, kah birbiri ardına değiştirdiği sevgilileriyle İstanbul'un hareketli gece yaşamında boy gösteriyor, kah plajda parmakarası terliği ve şortuyla görüntüleniyordu.
Bir keresinde, kısa bir süre ortadan kaybolup yeniden objektiflerin önüne çıktığında gözaltı torbalarını aldırdığı anlaşılmıştı.
Bilgili'nin Beşiktaş camiasına vaat ettiği değişim böyle bir şey miydi?
Bugün o günleri anarken “En genç başkan bendim. Bekardım ve yaşam tarzım alışılagelmişin dışındaydı. Daha doğrusu rahattım. Yaşam tarzım, Süleyman Seba gibi efsanevi bir başkandan sonra ters geldi insanlara. Çok tepki aldığım dönemler oldu. Basınla ilişkim çok iyi olmadı. Bu durum aslında biraz da şahsiyetimle ilgiliydi” diyor.
Bilgili başkanlık döneminde sadece özel hayatıyla çizdiği portre ile değil, kulübün kurumsal yapısını değiştirmeye yönelik kararlarıyla da çok tartışıldı. Öncelikle uzun zamandır gündemde olan halka arz konusunu sonuçlandırmış, ardından bir anlamda kendisi için sonun başlangıcı olarak sayılabilecek bir kararla en önemli 'tabu'ya el atmıştı: Kapalı Tribün! Taraftar grubu Çarşı'nın yerleştiği, “İnönü Stadı'nın yüreği” olarak nitelenen Kapalı'yı, sponsor localarınun bulunduğu bir VIP tribününe çeviren Bilgili –bu operasyonla stat gelirlerini yıllık 10 milyon dolara yükseltmeyi hesaplıyordu- 40 yıllık bir geleneğe de son vermiş oluyordu.
Bilgili'nin, kimilerine göre cesur kimilerine göre “fütursuz” vizyonu, 2000 kongresinde oylarıyla kabuğunu kırma iradesini göstermiş olsa bile muhafazakar Beşiktaş camiasının genlerini fazla zorlamışa benziyordu. Sıradan Beşiktaşlı, Bilgili'nin gerek özel yaşantısıyla gerekse Kapalı Tribün'ün sponsorlara terk edilmesi, 100'üncü yıl kutlamalarının İnönü Stadı'nda ancak sınırlı sayıda smokinli seçkinin davet edildiği, taraftarın ancak Beleştepe'den izleyebildiği bir 100'üncü Yıl Balosu'na indirgenmesi gibi kararlarıyla çizdiği tabloda kendisine yer bulamıyordu artık. Başarı geldiği sürece sümenaltına atılan memnuniyetsizlik, Fenerbahçe'nin 11 puan geriden gelip şampiyonluğu Beşiktaş'ın elinden aldığı 2004 yılında su yüzüne çıktı. Bilgili “şahsına, ailesine, haysiyetine, onuruna çok ağır hakaret ve küfür edildiği” gerekçesiyle başkanlıktan istifa etti.
Serdar Bilgili bugün 44 yaşında. Bu kez yine Akaretler'de, Beşiktaş Kulübü'nün birkaç yüz metre aşağısında, üç yıl önce sonlandırdığı maceranın sekteye uğrattığı iş hayatına yeni bir yön vermekle geçiriyor günlerini. Kuşkusuz, zihninin bir yerinde hep dört yıllık başkanlık kariyerinin muhasebesini yapmakla meşgul. Belki de bu nedenle, gelecekten umutla söz ederken farkında olmasa da hayatında bir milatmışçasına sık sık Beşiktaş'taki başkanlık görevine vurgu yapıyor. Travmatik olduğu kadar ona hayatında yeni kapılar açan, olgunlaştıran bir dönemden söz eder gibi. Zaten Beşiktaş'tan bahsederken sık sık “aşk” sözcüğünü de sıkıştırıyor cümlelerinin arasına.
“Beşiktaş benim için çok büyük bir aşk, hayatımda böyle bir şey yapmak istedim ve yaptım. Bundan çok mutluyum. Zararı oldu mu derseniz, evet hem de çok! Maddi zararlar bir yana özel yaşantımda, kamuoyundaki imajımda ve yıpranma açısından kayıplarım oldu” diyor ve ekliyor: “Artık 44 yaşındayım. İş yaşamında yapacağım çok şey var.”
Bilgili, Beşiktaş defterini 41 yaşında olaylı bir şekilde kapattıktan sonra bir yol ayrımında hissetti kendisini. Tam olarak ne yapacağını bilemiyordu. Ama en azından neyi yapmak istemediğini biliyordu. Aradan bunca yıl geçtikten sonra aile işi olan Arsan Tekstil'deki işlerden -yönetim kurulu üyeliği devam etmesine rağmen- kopmuştu ve bir daha aktif olarak işin başına dönmek istemiyordu: “Başkanlığı bıraktıktan sonra yeni yatırımlara girme ihtiyacı hissettim. Daha önce aktif olarak çalıştığım tekstil görevlerinden çekildim ve yalnız yönetim kurulunda kaldım. Başkanlık dönemimde operasyonların dışında kalmış, iş hayatından uzaklaşmıştım. Zaten ikisini birlikte götürmek mümkün de değildi, Beşiktaş gerçekten full-time bir görevdi ve başka bir işle meşgul olmam beyin olarak da mümkün değildi. Başkanlığı bıraktıktan sonra da biraz daha yeni sektörlere girmek istedim.”
Oysa Bilgili tekstil işini çok iyi biliyordu. Amerika'da işletme eğitimi alıp Türkiye'ye döndükten sonra iplik ticareti ile uğraşmış, sonra da aile şirketi Arsan Tekstil'de çalışmaya başlamıştı. Başkanlık koltuğuna oturduğu 2000 yılına kadar aktif olarak tekstille uğraşmış, şirketin üretim ve pazarlama yatırımlarının tümünü yönetmişti. Arsan'ın günlük beş tondan bugünkü 100 tonluk iplik kumaşı üretimine çıkışı onun eseriydi.
Tekstilden çıkış kararının biraz da yaşam felsefesiyle alakalı olduğunu düşünüyor Bilgili: “Bu, hayat felsefem ve beklentilerimle ilgili bir karardı. Yeniden iplik ticaretine atılma, müşteriyle üç-beş liranın pazarlığını yapma hissi ve isteği bulamadım içimde...”
Geçen ay Arsan'ın yönetim kurulu üyeliğinden istifa eden Bilgili, “Bu istifa bir süre sonra tekstil hisselerini satıp tamamen sektörden ayrılacağınız anlamına mı geliyor?” şeklindeki sorumuzu “Şu anda tekstilde ortaklığım devam ediyor. Arsan'daki şahsi hissem yüzde 12-13 seviyesinde. Yatırımcı olarak bu alana ilgi duymam söz konusu olmadığından çekilebilirim de” diye yanıtlıyor.
Başkanlık defterini kapattıktan sonra elinde pişmanlık ve kırgınlık dolu bir bavulla kalan Bilgili, kendisine yeni oyun alanı olarak -belki de başkanlık yıllarından sonra tekstil alanında yakalayamadığı adrenalin seviyesini tutturacağını düşündüğü için- gayrimenkulü seçti. Bir başka neden, bugün gayrimenkul sektöründe zirveye ulaşan hareketliliğin ipuçlarının o günden görünüyor olmasıydı. Faizlerin gerilemesi, yabancıların Türkiye'ye bakışı, AB'ye giriş için ön anlaşmaların yapılmış olması, gayrimenkul sektöründe bugünkü ivmelenmeye dair işaretler veriyordu.
Serdar Bilgili, bu olumlu tablonun yanı sıra genetik özelliklerinin de yeni bir alana girme hevesini tetiklediğini düşünüyor: “Bu, babamdan gelen bir özellik. Babam çok eski bir sanayici ve hiçbir zaman tek bir branşta kalmamış. Unkapanı'nda toptan gıda işiyle ticarete atılmış, zamanla konserve üretimine girmiş. Sinek ilacının popüler olduğu dönemde Sheltox'u, ardından Hypo çamaşır suyunu üretmiş. Sonra modern karton üretimi ve mobilya işine girdi. Ortadoğu'ya en büyük mobilya ihracatını yapan kişiydi. Daha sonra gayrimenkul ve turizme yatırım yapan babamın iş yaşamına baktığınızda hiçbir sektörle manevi bağı olmadığını görürsünüz. Nerede fırsat gördüyse oraya yatırım yapmış, o özelliği bana da geçmiş...”
Kendini iş hayatında, yeni bir alanda yeniden kanıtlama gayretine giren Bilgili, gayrimenkulde aradığı projeyi kaderin bir cilvesi olsa gerek bir süre önce başı önde terk ettiği Akaretler Yokuşu'nun hemen girişinde bulmuş. Garanti Bankası, 22 milyon dolar borcuna karşılık Net Holding'in sahibi Besim Tibuk'tan aldığı Akaretler Sıraevler'i satışa çıkarınca hem aradığı gayrimenkule hem de bir hayaline daha kavuştuğunu söylüyor: “Beşiktaş Kulübü'nde yöneticilik ve başkanlık yaparken 12 yıl boyunca önünden geçtim bu binanın. Her geçişimde büyük bir hayranlıkla baktığım yapılardı. 'Burada ya bir ofis ya da bir yer alabilsem keşke' derdim. Şimdi Akaretler'i restore edip İstanbul'un yaşantısına özellikle de Beşiktaş'ın yaşantısına katmış olmaktan dolayı mutluyum. Benim için projenin maddi getirilerinin dışında manevi getirisi de gerçekten çok yüksek.”
İstanbul'un en eski toplu konut projesi olan Akaretler, 19'uncu yüzyılın ikinci yarısında Tanzimat Dönemi padişahlarından Sultan Abdülaziz tarafından Dolmabahçe Sarayı'nın mimarı Sarkis Balyan'a, sarayağalarının ikameti için yaptırılmış. Akaretler'i ilk olarak kiralayan Net Holding Yönetim Kurulu Başkanı Besim Tibuk, projenin yeni sahibi Bilgili'nin yaptığı iş sayesinde “gözünün arkada kalmadığını” söylüyor.
“Akaretler çok değer verdiğim bir projeydi. Ancak borcuma karşılık Garanti Bankası'na devretmek zorunda kaldım. Bugün Serdar Bilgili'nin tahminimden daha güzel bir proje yarattığını görmek beni mutlu ediyor. Ortaya çok başarılı, kaliteli bir yapı çıkartı ama çok da masraf etti. Bu tip tarihi yapılara fonksiyon kazandırmak, dünyanın her yerinde şehircilik bakımından önemlidir. Burada kiracı olduğum için her aşamasına tanık oldum, muhteşem bir yapı ortaya çıkaran Bilgili'yi tebrik ediyorum” diyor Tibuk.
200 yıllık bir tarihi doku içinde İstanbul'a “şahsiyetli bir yapı” kazandırdığına inanan Bilgili, şu sıralar mesaisinin tamamına yakınını Akaretler Yokuşu'nda geçiriyor. Bir yanda Maçka'ya doğru çıkan Süleyman Seba, bir yandan Ihlamur'a doğru uzanan Şair Nedim caddeleri... Bilgili'nin yaşamı adeta bu caddelerde geçiyor ve projenin her detayıyla yakından ilgileniyor.
2008 şubat sonunda hizmete girecek olan proje iddialı lüks markaların bulunduğu alışveriş kısmının yanı sıra otel kısmıyla da bir hayli iddialı olacak gibi. Çünkü Nisan 2006'da başlanan yatırımla otel kısmının işletilmesi konusunda dünyanın en lüks otel markalarını bünyesinde bulunduran 900 otellik zincirin sahibi Starwood Grubu ile anlaşıldı.
Otelin işletmesini grubun en üst markası, W Hotels'in yapacak olması Bilgili için ayrı bir önem taşıyor. Çünkü bu, Akaretler projesi yatırımcısı 21 otellik W Hotels markasının, Avrupa'daki ilk yatırımı olma özelliğini de taşıyor. Bu önemli detayın altını çizerken, oturduğu yerde şöyle bir toparlanıp arkasına yaslanan Bilgili'nin yüzünde gururlu bir ifade de beliriveriyor aniden.
Ne de olsa Starwood Grubu'nun en lüks ve en iddialı otel zinciri W Hotels'i Türkiye'de yatırıma ikna etmek kolay olmamış. Söz konusu lokasyon son yıllarda marka değerini yükselten İstanbul olmasaydı, projenin gerçekleşemeyebileceğini anlatan Bilgili, iknada yaşadıkları zorluğu W Hotels'in 'çok özellikli' bir otel olmasıyla açıklıyor. Çünkü W'nun konsepti, diğer otellerden çok farklı ve markanın belirli bir standardı yok. Fakat çerçevesi tam olarak çizilemeyen bir 'his' konusu var ki bu çok çok önemli:
“Bugün bir otel zincirinin bir halkası olacaksanız yatak başının formatından telefonun şekline, odalardaki başucu lambasına kadar her şey önceden bellidir. Siz sadece gider, bunları onları üretirsiniz. W Hotels'te ise 'his' çok önemlidir. İçeri girdiğinizde çağdaş bir mekanda ve aynı zamanda da tasarım ürünü bir yerde olduğunuzu düşünmelisiniz. Evinizde olduğunuzu hissetmeniz lazım. Ve hatta yatak odasına girdiğiniz zaman 'Ya keşke ben evimin yatak odasını da böyle yapsam' demelisiniz.”
Sözünü ettiği “hissi” projelerine yansıtabilmek için ülke ülke gezen Bilgili, “Orada yaşamak lazım” diyor. Bu zincirle hareket etmeye karar verdikten sonra W Hotels'leri gezmeye başlayan Bilgili, yeni jenerasyon otelin en iyi temsilcisi olarak nitelendirdiği Montreal'deki otele hayran kalmış. Nedenini yine bir hisle açıklıyor: “Dünyaca ünlü birçok otelde kaldım. Ama hepsinde bir soğukluk vardır. Eğreti oturursunuz, rahat edemezsiniz. Oysa W'da televizyonunuzu ayağınızı uzatıp izleyebileceğiniz, birilerinin gelip de asla 'ayağını kaldır' demeyeceği hissini alıyorsunuz.”
Neyse ki Starwood'un Luxury Brand'lerinin başında olan Ross Klein'a, 'o hissi' vermeyi başarmışlar. Daha önce Ralph Laurent'in pazarlama direktörlüğünü yapan ve bu markayı da yaratan Ross Klein, “İstanbul'da tarihle modernizmin bir araya gelmesi W için fantastik bir zemin oluşturdu” diyor.
W Hotels İstanbul'un Genel Müdürü Göktuğ Özdemir de “Göreceksiniz burası şehrin 'in' mekanı olacak” derken W Hotels'in kalitesine vurgu yapıyor: “Oteller genelde şehirlerin yaşam merkezleri değildir ama biz burayı şehirde yaşayanlar için bir adres yapacağız!”
Şüphesiz bu işbirliğinde, projenin mimarı Mahmut Anlar'ın, Osmanlı dokusunu çağdaş mimariye yansıtabilmiş olmasının büyük rolü var. Bilgili de bunu inkar etmiyor: “Anlar bunu da abartarak değil, incelikli bir şekilde hissettirdi. Binaya girdiğinizde 200 yıllık bir binanın içinde olduğunuzu hissediyorsunuz. Buna çok dikkat ettik.”
Bilgili, otel konusunda W Hotels'i ikna etmekteki zorluğu, alışveriş merkezi konusunda da yatırımcılarla yaşadıklarını aktarıyor. Üstelik projenin pazarlamasını, alışveriş merkezleri pazarlaması konusunda en etkili isimlerden Avi Alkaş yapmasına rağmen. İlk başta yatırımcıları hazırladıkları konsepte ikna edemediklerini itiraf eden Bilgili, Türkiye'de hazır giyim perakendeciliğinin önemli isimlerinden Cem Boyner'den “evet” yanıtını alınca rahatladıklarını söylüyor. Boyner'in burada kiraladığı 13 dükkanla kendi kontrolündeki markaları satacağı monoshoplar açması, işin kaderini anında değiştirmiş.
Bir dönem “Bilgili oraya kiracı bulamaz” diyenler şimdi Paul Smith, Etro, Cornelliani, Bottega Veneta, Alberta Ferretti, Marc Jacobs, Jimmy Choo, Berlutti, Vertu, Mandarin Duck, Kent Optik, 1930 Antika, Figen Özdenak ve Konyalı gibi markaların Beşiktaş gibi bir semtte bulunacak olmasının şaşkınlığını gizleyemiyor. “Cem Bey'in bu projeye inanması buranın, İstanbul içindeki en organize ve üst düzey alışveriş merkezi olmasını garantiledi” diyen Bilgili, burada Los Angeles'taki Rodeo Drive ayarında eski tarihi doku içindeki alışveriş merkezi formatını yakalayacağına kesin gözüyle bakıyor.
Dükkanların yanı sıra proje içinde yer alan, otelin hizmet vereceği 70'ten fazla konut da, rezidans olarak kiraya veriliyor. Bilgili, Süleyman Seba ve Şair Nedim caddeleri üzerindeki bütün mağazaların zaman içinde el değiştireceğini ve bu bölgelere daha yüksek kiralar verebilecek markaların taşınacağını düşünüyor. Bu bölgedeki gayrimenkul fiyatlarındaki dört-beş misline varan artış da Bilgili'nin öngörüsüyle paralellik gösteriyor.
İyi bir iş yapmanın verdiği rahatlıkla konuşan Bilgili ve ekibi için inşaatı binanın yapısını bozmadan sürdürmek sandıklarından daha zor olmuş. Ancak Beşiktaş'ta yöneticilik yapmış olmasından dolayı mahalle sakinlerinin kendisine kolaylık göstermesi de belli ki işini kolaylaştırmış.
Dış cephelerin korunması zorunluluğu inşaat maliyetini, planlananın bir hayli üzerine çıkarmış. Bilgili, 70 milyon dolara ulaşan maliyette ilk planladıklarından çok daha kaliteli bir yapı yaratmalarının da etkili olduğunu söylüyor.
Bilgili, mesaisinin büyük bir kısmını Akaretler'e ayırmış olsa da İstanbul Sefaköy'de bulunan oteli Radisson SAS'ın da kapasitesini yüzde 50 artıracak bir yatırım yaptı. Bilgili'nin “Çok başarılı giden bir otel” dediği Radisson SAS'a bu yılın başında 10 milyon dolarlık bir yatırımla 100 oda ve bir konferans salonu ilave edildi.
Havaalanına hizmet veren ve aynı zamanda bir konferans oteli olan Radisson SAS aslında Bilgili Holding'in aile yatırımıydı. Yıllar önce Bilgili ailesinin Sefaköy'de E5 Karayolu üzerindeki arsasına otel yatırımı yapacağı duyulunca insanlar, “Oraya otel yatırımı yapılır mı? Ellerinde kalır o yatırım” yorumunu yapmışlardı. Ancak Bilgili öyle diyenlerin yanılmış olmalarından büyük haz duyuyor: “Radisson başkanlıktan önceki yatırımımız. O zaman 'Sefaköy'de otel mi olur' diye eleştirilmişti. Babam, çok tepki gören bu projeye inanıyordu. Şu anda o bölgede yedi-sekiz otel projesi var. Sadece bu bile doğru yatırım yaptığımızı teyit ediyor.”
W Hotel ile yaptığı anlaşmayla en lüks segmentte otelcilik yapacak olan Bilgili'nin İstanbul'un Anadolu Yakası'nda Ajia isimli bir butik oteli daha bulunuyor. “Bu bizim prestij yatırımımızdı” dediği 16 odalık Ajia Otel, Ahmet Rasim Paşa Yalısı'nın restore edilmesiyle hizmete açıldı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ekim ayında evlenen kızının düğün sonrasında kaldığı otel olarak dikkatleri çeken mekanın işletmesi Doors Grup ve Bilgili ortaklığında yürütülüyor.
W Hotel'le, İstanbul'daki otel sayısı üçe çıkacak olan Bilgili, “Yeni imkanlar çıkarsa başka yatırımlar da düşünebiliriz” diyor. Bilgili, bugüne kadar İstanbul'la sınırlı tuttuğu otel yatırımlarının lokasyonlarını çeşitlendirmeye niyetli. Hatta bunun niyetten öte yatırım aşamasına gelmiş bir karar olduğunu söylemek daha doğru olur. Çünkü 2008'in hemen başında Bodrum Yalıkavak'ta beş yıldızlı bir otel yatırımına başlayacak. Otel ve otelin hizmet verdiği rezidanslardan oluşacak proje, 25 bin metrekarelik bir alana yayılacak. Bilgili, 30 milyon dolar seviyesinde bir yatırımla bir ayağını sahile atmış olacak.
Şehir otelciliği ile sahil otelciliği arasında büyük bir fark olduğunu söyleyen Bilgili'ye, “Güneydeki otel sahipleri kar edememekten şikayet ederken, siz bölgeye yatırım yapmayı nasıl göze aldınız” diye soruyoruz:
“Sezonluk turizme ben de fazla güvenmiyorum. O yüzden hep şehirde olmayı tercih ettik. Bodrum'daki düşüncemiz, konferans ve toplantı gibi etkinliklerle kışın da faaliyet gösterebilecek bir altyapı kurmak. Çünkü odaları istediğiniz fiyata satsanız bile bir oteli altı ay çalıştırıp altı ay kapalı tutarak kar edemezsiniz. Kış dönemini de iyi geçirebileceğimiz bir proje peşindeyiz.”
Bodrum'daki oteliyle 12 ay hizmet verecek bir sahil oteli yaratma iddiasında olan Bilgili, görünen o ki önümüzdeki yıllarda adeta bir otel zinciri oluşturacak. Bunun için de Anadolu yollarına düşeceğini söylemek yanlış olmaz. Çünkü nüfusu bir milyonu geçen, sanayi ve turizm potansiyeli taşıyan şehirlerde yaklaşık 15 adet dört yıldızlı otel yapmak için yer arayışlarını sürdürüyor. “Hala doğru düzgün oteli olmayan şehirler var. Oralar yatırım haritası olarak belki İstanbul'dan bile daha enteresan” diyor.
“Beşiktaş'tan ayrılınca iş hayatım çok yoğunlaştı, yeni projeler yeni heyecanlar yarattım. Fotoğrafçılıkla ve kızımla ailemle ilgileniyorum.”
Bilgili sadece otel yatırımlarıyla değil, konut sektöründeki varlığıyla da gündeme gelecek. Bu projelerden biri Büyükçekmece Gölü'nün yanında Çakmaklı Beldesi'nde gerçekleştireceği bir konut projesi. 30 bin metrekarelik alana 300 daire olarak planlanan yatırım için Bilgili'nin kasasından çıkacak miktar ise 35 milyon dolar. Alkent 2000 ve Pelikan Hill gibi prestijli yapıların bulunduğu bölgede yer alacak projenin hedef kitlesi ise orta üstü gelir seviyesi. “Orası iyi organize olmuş bir bölge. Etrafında herhangi bir varoşlaşma olmadan çok iyi organize edilerek gelişen bir bölge. O bölgedeki villalar arasında çok az sayısındaki konutlardan biri olacağız” diyen Bilgili, 2008'in ilk çeyreğinde başlayacağı projeyle konutta da adından söz ettirmeye niyetli.
Yeni projelere başlamak için gün sayan ve bunun için oluşturduğu ekibe güvendiğini söyleyen Bilgili, bu kadar yüklü proje altına girmek için gerekli finansman desteğini nereden sağlayacak? Bilgili bu soruya hazırlıklı sanki, “Bir kısmını peşin satışla finanse ediyoruz. Bunu Akaretler'de de yaptık. Fakat peşin satışlarla finanse etmenin en pahalı finansman olduğunu biliyoruz” diyor.
Peşin satış yerine önemli alternatif olarak krediyi gören Bilgili, ticari gayrimenkul finansmanı alanında Avrupa'nın önde gelen gayrimenkul bankalarından birisi olan Alman Aareal Bank'tan 110 milyon dolar refinansman kredisi aldı. Kredinin bir bölümü Akaretler projesinde kullanılırken, geri kalanı da grubun gayrimenkul sektöründeki yeni yatırımlarına akacak.
“Artık koşullar çok daha iyileşti” diyen Bilgili, günün şartlarına göre finansman modellerini değerlendirdiklerini söylüyor. Onun gayrimenkul yatırımlarındaki asıl hedefi, “kaba inşaatı bittikten sonra satışa geçmek.” Çünkü kaba inşaatın finansmanının organize edilip sonrasının satışlarla finanse edilebileceği bir yapıyı sağlıklı görüyor. Peki Bilgili yatırımlardan beklediği verimi alamazsa ne olacak? Bu noktada en büyük güvencesi, İstanbul'un gayrimenkul yatırımlarında yıldızının parlaması: “Avrupa'da gayrimenkuldeki yatırımın geri dönüşü 20 yılı buluyor. Fiyat artışı yok, doymuş bir pazar. Bu durumda Türkiye patladı. İstanbul'da metrekaresi beş bin dolara daire alıyorsunuz. Aynı şekilde bir Avrupa ülkesinde bu rakam 20 bin dolarlardan başlayıp 70 bin dolara kadar çıkabiliyor.”
İstanbul'un önünün daha açık olduğunu düşünen Bilgili, “Önümüzdeki bir-iki yıl içinde gayrimenkul fiyatları yüzde 50-60 oranında artış potansiyeli taşıyor” diyecek kadar iyimser. Gayrimenkulde 2008 yılı içinde şu anda açıklayamadığı birkaç projeyi daha hayata geçirebileceklerini söyleyen Bilgili, “Bu sektörde yaratıcı bir taraf var, sıfırdan bir şey oluşturmak insana büyük haz veriyor. Her gün fabrikadaki pamuğun bir üretim hattından geçirilerek ipliğe dönüştürüldüğünü görmek son derece monotondur. Sanayicilik, karlı bir iş olsa da monotondur. Bunun yerine daha yaratıcı, şehre bir şeyler katabileceğim projeler bana çok büyük bir keyif veriyor. Belki biraz fotoğrafçılık ve sanatçılık yönümden de kaynaklanıyor. Bundan çok keyif alıyorum ve devam etmek istiyorum.”
Görünen o ki gayrimenkulde yukarı doğru hareket olduğu sürece bu alanda yatırımlarını sürdürecek Bilgili. Hatta rotasını bir ara yurtdışına çevirmeyi bile düşünüyor. “Şu anda başka sektöre yatırım yapmaya gerek duymuyorum” diyen Bilgili'nin yeni bir alana yaptığını duyarsanız şaşırmayın çünkü onun genlerinde hiçbir işe manevi bağla bağlanmak yok. Belki sadece tek bir istisnayla: Beşiktaş.
Yaralı ayrılsa da kalbinin büyük bir bölümünde Beşiktaş'ın yattığını görmemek için kör olmak gerek. Kim bilir belki de bir gün geri döner; kuşkusuz cadde üzerindeki lastikçiyle tribündeki taraftar arasındaki fark üzerine yeterince düşündükten sonra.
Hediye Kamerayla Başlayan Aşk
“Benim en büyük aşkım Beşiktaş, bir de fotoğrafçılık” diyen Bilgili'ye fotoğrafçılık konusunu sorduğumuzda adeta gözleri parlıyor. 11 yaşından bu yana fotoğrafçılıkla uğraşan Bilgili, bu sihirli dünyaya henüz 9 yaşında iken amcasının hediye ettiği hayli pahalı bir Voightlander marka makine sayesinde adım atmış. O makineyle filmleri yaka yaka fotoğraf çekmiş. Daha sonra babasının aldığı Zenith ve Praktica markalı makinelerle kendini geliştirse de gerçek anlamda karanlık oda ve fotoğrafçılığa girişi Robert Koleji'nde olmuş. Kolejde Fotoğraf Kulübü başkanlığı yapan Bilgili, üniversite eğitimi için Amerika'ya gidince orada yine fotoğrafçılık öğrenimi görmüş. Bugüne kadar ABD ve Türkiye'de ikişer sergi açan Bilgili'nin fiziki engelli 32 insanın portrelerinden oluşan sergisi ses getirmişti.
Bu hobisini kalıcı hale getirmek için bir buçuk yıl önce Tamer Yılmaz, Okan Bayülgen, Mehmet Garan gibi fotoğrafçılık dünyasının birçok önemli ismini Ara Güler'in onursal başkanlığında bir araya getirerek Fotoğrafçılık ve Eğitim Vakfı'nı kurdu.
“Fotoğrafçılıkla ilgili hayalim, İstanbul'da çok önemli bir fotoğraf merkezi kurmaktı” diyen Bilgili, ödül alacak bir proje hazırladıkları iddiasında. 4 bin metrekarelik, içinde galeriler, laboratuarlar, eğitim merkezleri, seminer salonları, cafe ve fotoğrafçılıkla ilgili her detayı kapsayan bir proje hazırlatmış. Şehrin merkezinde kurulması planlanan projenin yatırımı için uygun yer arayışları sürüyor.
Yönetim Beni Aklamadı
Serdar Bilgili, “Beşiktaş'la ilgili bir konuşmaya başlarsam kimse beni susturamaz” diyor gülerek. Bugüne kadar bu konuda konuşmak istememesini de Beşiktaş'ta başkanlık yapmış biri olarak söyleyeceği kelimelerin camiada bir karşılığı olacağı ve insanların söyleyeceklerinden etkilenecek olmasıyla açıklıyor.
“Şu andaki durum sadece beni değil, bütün Beşiktaşlıları üzüyor” diyen Bilgili, kulübün mali yapısında yaşadığı sıkıntıdan öte, spor kamuoyundaki duruşunda ciddi bir erozyon olduğunu, bunun çözümünün de yönetimin hemen bir kongre yapıp taze kanla bu işe devam edilmesinde yattığını söylüyor.
“Çocukluk arkadaşımdır” dediği Yıldırım Demirören'le görüşüp görüşmediğini sorduğumuzda ise Bilgili'nin en hassas olduğu noktaya temas ettiğimizi anlıyoruz: “Yok çünkü yönetime kırgınlığım hala geçmedi. Arkamdan 'şampiyonluğu para karşılığı sattı' diye bir dedikodu çıktığında şampiyonluğun nasıl kaçırıldığının araştırılması için bir komite kurdular. Daha sonra bu komite, rapor açıklanmadan dağıldı. Bizi aklama nezaketinde dahi bulunmadılar. Bu tip dedikodular karşısında yönetimin ve başkanın bana, daha doğrusu Beşiktaş'a hizmet etmiş kişilere sahip çıkmasını beklerdim. Bu olmadığı için kırgınım.”
Serdar Bilgili, açıklamayı yaparken Beşiktaş'ın son dört başkanının birbiriyle görüşmediğini de belirtiyor.
“12 yıllık hizmetim karşısında Beşiktaş'ta anılmak ve saygı görmek isterim” diyen Bilgili, buna karşılık ne kulüp dergisinde ne de gazetelerdeki Beşiktaş'la ilgili haberlerde adının geçmediğine dikkat çekiyor ve ekliyor: “Beşiktaş'ın dergisinde beş yıldır tek satır haberim çıkmıyor. İnternet sitesinde bile haberim yok. Eski başkan hep potansiyel bir rakip gibi düşünülür ve sanki hiç yokmuş gibi davranılır.”
Oysa kendisinin başkan seçildiği gün Süleyman Seba'nın elini öptüğünü hatırlatan Bilgili, kendisini kulübe davet ettiğini ve kulüpte hediyesini sunduklarını söylüyor.
Seba hakkında söylediği bir tek olumsuz kelime bulunamayacağını söyleyen Bilgili, “Süleyman Ağabey, beni 27 yaşındayken aldı kulübe ve genel sekreter yaptı. Bunu inkar etmek büyük hainlik olur. Benim de beklediğim budur. Benim beklentim de, benimle çalışmış şimdiki başkanın aynı saygıyı göstermesi. Ben bir daha başkan adayı olmayacağım. Ağızdan bir kere laf çıkar, ben bunu zaten söyledim.”
Başkanlıktan istifa ettikten sonra maçlara gitmediğini söyleyen Bilgili'ye “Sizce kim başkan olmalı?” diye sorduğumuzda Güreli'yi işaret ediyor:
“Beşiktaş'ın çok ciddi bir borcu ve nakit akışında çok ciddi problemi var. Gidişat için majör kararlar lazım. Son 12 yılında Beşiktaş'ta hizmet eden herkesi çok iyi tanıyorum. Kulübü benim kadar iyi tanıyan, problemlerini benim kadar bilen sadece bir kişi var : Hüsnü Güreli. Bu işin altından kalkabilecek güçteki zeka, beyin ve birikime sahip kişi Hüsnü Güreli'dir ama maalesef onun da niyeti yok.”
W HOTELS Gay Dostu Hip Otel
Hip oteller son dönemde dünyada yükselen bir trend. Lüks ve tasarımın bir araya geldiği bu tip mekanlar, dünyanın önde gelen metropollerinin vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş durumda. Şehir otelciliğinde uluslararası bir zincir olan W Hotels de, Amerika'da bu segmentin en önemli markalarından
W Hotels'in bir başka özelliği, ABD'de “gay dostu” oteller arasında yer alması. Grup başkanı Ross Klein'ın da cinsel tercihini gizlemeyen açık bir gay olduğu W Hotels, pazarlama kampanyalarında zaman zaman otelin bu özelliğini vurgulanıyor.
Serdar Bilgili ise Akaretler'de hizmete açılacak W'da böyle bir tercihlerinin olmayacağını belirtiyor ve şöyle konuşuyor:
“Bizim öyle bir ayrımımız dolayısıyla da stratejimiz yok. Burası herkese açık bir otel olacak. Bu söylentinin çıkmasının nedeni muhtemelen Ross Klein'ın gay olmasıdır. Bir de W'nun dizayner oteli olması bu hissi vermiş olabilir insanlara. Çünkü bu tür oteller genelde gayleri cezbeder.”