Yazar Mustafa Kutlu'ya Türk Dilinin Yaşayan Değeri ödülü verildi
Türkiye Maarif Vakfı ve Türk-Alman Üniversitesi işbirliğiyle "Dünya Türk Dili Ailesi Günü" kapsamında "Köklerden Geleceğe Türkçenin Ortak Hafızası: Abide Eserler ve Şahsiyetler" başlıklı program düzenlendi.

Vakfın Üsküdar'daki merkezinde gerçekleştirilen programa sağlık sorunları sebebiyle katılamayan Kutlu'nun ödül alma videosu katılımcılara gösterildi.
Mustafa Kutlu, paylaşılan videoda, yazdığı eserlerin çok fazla beğenilmesinin asıl nedeninin samimiyetten kaynaklandığını belirterek, Türkçenin çok zengin bir dil olduğunu ve tüm haşmetiyle yakalamak için çok fazla emek verilmesi gerektiğini söyledi.
Ana dili ile anne dili kavramlarının farklı olduğuna işaret eden Kutlu, "Anne dili şudur, benim annem bir köylü kadını, ne kadar Türkçesi varsa bana o kadarını aktarır. Ana dili ise milletin dilidir. Türkçeye bir gün değil, bir ömür verilen emek yetmez." değerlendirmesini yaptı.
"HER BİR TÜRK DİLİ, KENDİ TARİHİNİ, EDEBİYATINI, MÜZİĞİNİ, DÜŞÜNCE GELENEĞİNİ DE TAŞIR"
Türkiye Maarif Vakfı Başkan Vekili Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili, Türkçenin Orhun Yazıtları'ndan beri bir medeniyet dili olarak geniş bir coğrafyada kullanıldığını belirterek, Türkçeyi ve Türk dünyası içindeki iletişimi her zaman daha ileriye götürmek gerektiğini ifade etti.
Türk Alman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemal Yıldız ise UNESCO 43. Genel Konferansı'nda ilan edilen "Dünya Türk Dili Ailesi Günü" kararının insanlığın ortak kültürel mirasına yapılan güçlü bir vurgu olduğuna dikkati çekerek, şunları aktardı:
"Çünkü Türk dili ailesi, tarih boyunca bozkırlarından Anadolu'ya, Orta Avrupa'dan Sibirya'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada farklı seslerle ama aynı ruhla varlığını sürdürmektedir. Bugün bu diller yaklaşık 200 milyondan fazla insanın ana dili konumundadır. Her bir Türk dili, kendi tarihini, edebiyatını, müziğini, düşünce geleneğini de taşır. Ama her biri aynı zamanda ortak bir kimliğin ortak bir geçmişin izlerini de yaşatmaktadır. Bu nedenle Dünya Türk Dili Ailesi Günü, Türk dilleri için değil, tüm insanlık için dilsel çeşitliliğin, kültürel diyaloğun ve ortak mirasın sembolü haline gelmiştir."
"KİTABELERDEKİ TÜRKÇE ÇOK DAHA UZUN BİR GEÇMİŞE SAHİP OLDUĞUNU GÖSTERİYOR"
Yazar Beşir Ayvazoğlu da Türkçe ve Türk kültürüne ait önemli belgelerin 7. yüzyılda ortaya çıktığını aktararak, "Bunlar elbette birdenbire ortaya çıkmış metinler değil. İfade kudretine bakılırsa özellikle soyut kavramlar kullanmışlar ve kitabelerdeki Türkçe çok daha uzun bir geçmişe sahip olduğunu gösteriyor. Yani en az 700 yıl öncesine belki de gitmek gerekiyor." dedi.
Türkçenin erken çağlarda yüksek bir edebi dil olarak teşekkül etmeye başladığını belirten Ayvazoğlu, "Elimizde maalesef o günkü kitabelerden ufak tefek buluntular dışında, dilimizin zenginliğini geriye doğru gösterecek başka belgelere sahip değiliz. Ancak İslami devirden itibaren yazılı kültür öne çıkıyor. Edebiyatımızın yazılı metinleri de Türkçenin gelişmişlik seviyesini göstermesi bakımından son derece önemli." diye konuştu.
Ayvazoğlu, Türkçenin Anadolu'da saf bir biçimde yaşadığının altını çizerek, şunları kaydetti:
"Türkçenin dirilişi bakımından Yunus Emre'yi, Mevlana'nın düşüncesiyle birleşerek Osmanlı devletinin kuruluş felsefesini vücuda getiren iki büyük figürden biri olarak görüyorum. Yani Türkçe bu kadar zengin bir geçmişe sahip olmasaydı, Yunus Emre o kadar güçlü bir şair olamazdı. Yunus'un arkasında büyük bir kültür var. Süleyman Çelebi'nin 'Mevlid'i de hakikaten bir Türkçe şaheseridir."
Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Taşağıl ise Türkçenin geleceğine dair olumlu düşünceler taşıdığını dile getirerek, "Türkler aslında bugün nüfus bakımından altın bir devir yaşıyor. Tarihte ilk defa Türkler olarak bu kadar kalabalık ve eğitimli bir nüfusa ulaştık. Türk dünyasında da durum böyle. Bu durumun demografik açıdan Türk kültürüne katkı sağlayacağını düşünüyorum." görüşünü paylaştı.
patronlardunyasi.com















