Osmanlı'nın Mısır Hidiv'i İsmail Paşa, Süveyş Kanalı yüzünden tüm servetini kaybetti, ömrünün geri kalanını Boğaziçi'ndeki Emirgan Köşkü'nde geçirdi
Mısır Hidiv'i İsmail Paşa, Süveyş Kanalı'nın açılması için tüm servetini harcadı. Yetmedi borçlandı. Sonunda elinde tuttuğu Kanal'ın hisse senetlerini satmak zorunda kaldı. Bu yüzden görevinden de azledilen İsmail Paşa İstanbul'a sığındı. Hayatının sonunu Padişah Abdülaziz'in kendisine verdiği Emirgan Köşkü'nde geçirdi.

Burak ARTUNER
Akdeniz'le Kızıldeniz'i birleştirme fikri Firavunlar devrine kadar uzanır. M.Ö 2 bin yıllarında Nil Nehri'nin kollarından birini Amer Gölü'ne, onu da Kızıldeniz'e bağlayan kanallar vardı. Bu kanallar M.Ö. 5'nci yüzyılın başında Xerxes tarafından tamir edilmiş, M.S. 8'inci yüzyılda bırakılmıştı. Bu tarihten bin yıl sonra Kızıldeniz'le Akdeniz'i birleştirmek günün ihtiyacı haline geldi. Fransızlar Napolyon Bonaparte'ın Mısır Seferi'nden sonra projeyi incelemeye koydu.
FİKİR BABASI FERDİNAND DE LESSEPS
Bunu sayısız güçlükleri yenerek uygulayan ve bunu büyük bir Fransız eseri haline getiren Ferdinand de Lesseps oldu.
30 Kasım 1854'te dostu Mısır Valisi Said Paşa'dan Kanal imtiyazını aldı ve 200 milyon Frank sermayeli, milletlerarası bir Süveyş Kanalı Şirketi kurdu. Ancak Fransa'nın Hindistan yolunu tehdit etmesinden ve Orta-Doğu'ya yerleşmesinden korkan İngiltere, buna karşı çıktı. III. Napolyon'un müdahalesi sonunda 1866 martında çalışmalar yeniden ele alınabildi. Süveyş Kanalı nihayet 1869'da açıldı.
İngiltere o zaman bunun ne faydalar sağlayabileceğini kestirerek, borca batan Hidiv İsmail Paşa'dan (1875 kasımında) elindeki hisse senetlerini satın almayı başardı. 1888'de imzalanan İstanbul Antlaşması, Kanal'a uluslararası bir statü verdi: İmza sahibi devletler, savaşta bile Kanal'ı açık tutmayı kabul ediyorlardı. 1956'da Mısır Devlet Başkanı Nasır, Kanal'ın millileştirildiğini ilan etti. Haziran 1967'de yani İsrail ve Arap devletleri arasında çıkan 6 gün savaşlarından sonra Kanal kapatıldı. Peki bu Fransız eserinin açılış töreninde ve sonrasında neler yaşanmıştı?
MUHTEŞEM AÇILIŞ
Ekim 1869'da Süveyş Kanalı'nın hafriyat hacmi 74 milyon metreküpü bulmuştu. Tamamlanması için kalan 2 milyon 800 bin metreküp toprağı kaldırmak gerekiyordu. Masraflar ise 369 milyon Frank'ı bulmuştu. Lesseps ve İsmail Paşa muhteşem bir açılış töreni yapmaya karar verdiler. Su içi kesimi fazla olmayan gemilerin 160 kilometreyi aşıp bir denizden ötekine geçmelerine izin verilmişti.
Açılış muhteşem olmalı ve dünyanın en ünlü seyircilerinin gözleri önünde cereyan etmeliydi. Avrupa'daki krallara, ilim ve sanayi komitelerine davetiyeler gönderildi. Lesseps'in özellikle davet ettiği Üçüncü Napolyon, parlamentoda bir Fransız dehasının ve sabırlı çalışmalarının ürünü olan bir eser için, İmparatoriçe'nin törende hazır bulunarak, Fransa'nın sempati göstermesini arzuladığını açıkladı. Açılış töreni 16 Kasım'da yapılacaktı ve imparatoriçe Eugenie Mısır'a gitmek üzere hazırlıklara başladı. Eugenie, kalabalık ve şatafatlı bir maiyetle yola çıktı.
İMPARATORİÇE PADİŞAH ABDÜZAZİZ'İ ZİYARET ETTİ
İmparatoriçe Eugenie, önce Mısır valisinin hamisi olan Padişah Sultan Abdülaziz'i İstanbul'da ziyaret ettikten sonra, Mısır'a vardı. Mısır Valisi İsmail Paşa'nın tertiplediği kabul resmi, padişahınkinden eksik kalmadı. İmparatoriçeyi Gize'deki sarayında misafir etti ve Salam-Alek bahçesindeki pavyon ona tahsis edildi. Kahire'de şenlik vardı: Minareler, camiler, sokaklar, pazarlar ışıklandırıldı. İmparatoriçe valinin sarayında, Fransız konsoloshanesinde ve Lesseps'in Mehmed-Ali Caddesi'ndeki şalesinde Müslüman hayatının bütün lüksünü yaşadı.
İsmail Paşa, imparatoriçeyi Yukarı- Mısır'a kadar götürecek bir yolculuk tertiplediğinden açılıştan önce oraya gitmek gerekti. Sayısız Fransız ve yabancı seçkinler grubu Kahire'ye gelmişti. Kısa mesafede onlar da bu yolculuğu izlediler. Dahabieh tabir edilen teknelerden bütün filotilla İmparatoriçe'nin gemisi Aigle'in izinden gidiyordu. Bütün ülkelerden gönderilen misyonlar bu teknelerin içindeydi. Fransızlar arasında ünlü ressamlar, edipler, Institut üyeleri, asilzadeler, gazeteciler vardı. Kabaran Nil nehrinin üzerinde Aigle, peşinde, çeşitli teknelerden meydana gelen kervan olduğu halde cüce ve sığ kaktüs ormanları, inanılmaz yükseklikteki şeker kamışlarının uzayıp gittiği tarlalar, Normandiya'dakilerden daha güzel otlaklar ve göğün mavisi kadar tatlı yeşil, zarif yapraklı ağaç demetlerinin arasında ağır ağır süzülüyordu.
İmparatoriçe, Bulak, Gize, Luksor, Teb ve Asfan'ı gezdi. Yürümesi gereken bir yer oldu mu fellahlar yolu önceden hazırlıyordu. Böylece fazlaca yorulmadan Firavunlar Mezarı'na çıkabildi. Bir deveye binen imparatoriçe ve merkeplere binen mahiyeti Karnak'ta sfenksler caddesinden geçip Denderah Tapınağı'na ve ünlü mezarlara ulaştılar.
Haon yakınında Şark mistisizminin garip bir örneğine şahit oldu. Evliya sandıkları bir dervişe ziyarete götürdüler; teni kabuk bağlamış bu kişi 25 yıldan beridir hemen hemen çıplak ve kımıldamadan yaşıyordu.
Filotilla ilerledikçe Nil'in şahane manzaraları gözlerinin önüne seriliyordu; palmiyeler, turunçgiller ve besleyici ırmağın verimlileştirdiği tahılların uzun saplarının arasından suların bastığı köyler görülüyor; kum dağları ve piramitleriyle çöl sonsuzluğa doğru uzanıyordu.
Zaman zaman mola veriliyordu. Moladan istifade edenler avlanmak için dev otların içine dalıyorlardı. Göçebe hayatın sürprizleri ve güç şartlarına rağmen, imparatoriçe saray adetlerinden vazgeçmiyordu. Gemisinde ziyafetler veriyor, randevularını aksatmıyordu. Bu yolculuktan sonra gemisi, imparatoriçeyi 16 Kasım saat 8'de Kanal'ın girişinde bulunan Port-Said'e götürdü. Açılış aynı gün şahane bir törenle, muazzam bir kalabalığın önünde yapıldı.
"SAÇMA SANILAN, GERÇEKLEŞEN NE İNANILMAZ RÜYA!"
İmparatoriçe, kendisiyle birlikte Vali'nin en yüce misafiri olan Avusturya İmparatoru'nun ziyaretini kabul etti. Saat üçte hükümdarlar, süslü bir peykte yerlerini aldılar; tam karşılarında her renkten sancaklarıyla bütün ulusların yüzlerce gemisi, bordo bordoya sıralanmıştı. Bütün gözler özellikle Fransızların güzel imparatoriçesinde ve onun yardımı ile korunmasına çok şey borçlu olan Kanal'ın yaratıcısı Lesseps'teydi.
Müftünün Allah ve Peygamber'e saygı belirten duaları ve İskenderiye Piskoposu'nun gür bir koronun eşliğinde söylediği ilahilerin arasında Fransız temsilcisi Senyör Bauer bir konuşma yaptı: "Şu an, sadece asrımızın değil, tarih çağlarının en yüce ve en kat'i dönüm noktalarından biridir. Bu yerde Afrika ve Asya bundan böyle birbirine değmemekle birlikte birbirine daha iyi yaslanıyor. İnsan neslinin bu büyük şenliği, bu yüce ve kozmopolit seyirciler, dünyanın bütün ırkları, bu berrak gökyüzünün altında sevinçle uçuşan bayraklar, Hilal'in karşısında ayakta duran ve saygılanan Haç ne olağanüstü şeyler! Ne ürpertici! Saçma sanılıp, gerçekleşen ne inanılmaz rüyalar! Evet, bu dev eser, iki kıtanın bu büyük Kanal'ı işte karşınızda. Bugüne kadar imkansız sayılıyordu; oysa insanoğlu, bir şeyi gerçekten istedi mi, nelere kadirdir."
Dini törenden sonra Aigle'nin güvertesinde bir resmi kabul verildi. Lesseps orada imparatoriçeye, nişanlısı Mile de Bragard'ı takdim etti. Kendisi 60 yaşındaydı, genç kız ise 20'sinde ancak vardı. Bundan sonra imparatorluk yatı peşinde 20 kadar savaş gemisi olduğu halde Kanal'a girdi. Ertesi gün İsmailiye'ye birlikte vardılar. Timsah gölünün kıyısında, çölün ortasında teşekkül etmiş olan bu şehir kanalın yarı yolunda bulunuyordu. Son dört gün içinde, Afrika ve Asya'nın en ücra köşelerinden 100 binden fazla meraklı, iki denizi birleştiren bu mucizeyi görmek üzere oraya koşmuşlardı. Her boy her şekilde çadırların arasında Suriye ve Arabistan'ın en makbul kumaşları, bunlar meyanında Avrupa üniformaları, Macar'dan Çerkes'e kadar çeşitli toplulukların ileri gelenleri, Hint ordusu subayları, işlemeli kostümler giymiş diplomatlar ve bunlarla tezat teşkil eden ehramlar giymiş Bedeviler ve yeşil kaftanlı müftülere kadar değişik kıyafetlere bürünmüş farklı insanlar görmek mümkündü.
Port Said'den hareket eden filo, Timsah Gölü'ne girdiği zaman Süveyş'ten gelen üç gemi onu karşılamaya çıktı; top atışlarına başladı. Filotilla'daki gemiler onlara karşılık verdiler. Bu, birleşen iki denizin birbirini selamlaması, el ele veren iki limandı. Göl ve Kanal arasındaki kumulda, Libya çölündeki Arap kavimlerinin delegeleri toplanmışlardı. Göz alıcı renklerde kumaşlardan yapılmış, üstünde çeşitli bayraklar dalgalanan şeyh çadırlarının şark debdebesine yaraşır şekilde döşenmişti.
Halılar, kristaller, değerli silahlar bakışları o yana çekiyor ve akşam, bu süsler, zenci kölelerin çadırlarının iplerine astıkları fenerlerin ışığında daha şatafatlı görünüyordu. Mısır Valisi misafirlerini bir rüyada olduklarına inandırmak istiyordu. Göçebe kavimlerin reislerine çeşitli emirler vermişti. Onlar da atlarıyla Bedevilere özgü gösteriler yapıyorlardı. Akşam Hidiv'in sarayında, bütün davetlileri bir araya toplayan şahane bir balo verildi. Bu saray, birkaç ay içinde inşa edilmişti ve gerçekten göz kamaştırıcıydı. İmparatoriçe, prensler ve parlak mahiyeti sayısız aynaların aksettirdiği ışıkların parıltısı altında muhteşem bir gece geçirdiler.
Açılış filotillası, Kanal'da yoluna devam ederek 2 Kasım'da Kızıldeniz'e ulaştı. Omer Gölü'nde birçok memleketlerin sancağını taşıyan teknelerle karşılaştı. İsmail Paşa'nın misafirleri şerefine orada da şenlikler yapıldı. Şimdi Aigle'e aynı yolculuğu ters yönden yapmak kalıyordu. Resmi yolculuk bitmişti. İmparatoriçe, Kahire civarını Apis öküzünün mezarı olan antik anıtın bulunduğu Serapeum'u ve Sakkara'yı ziyaret etti, bundan sonra Fransa'ya döndü; her türlü gösterişe alışık bir kimse olduğu halde, şahit olduğu manzaraların karşısında duyduğu hayranlığı asla unutamadı.
Bu açılış tüm dünyada müthiş yankı yarattı. Lesseps için olağanüstü bir yükselişin başlangıcı oldu. Alt dereceden geçmeden Legion d'honneur'un büyük haçı verildi. Birçok devletler kendisine en yüksek nişanlarını gönderdiler. Bu eserin gerçekleşmemesi için çok uğraşan İngiltere bile en yüksek saygılarını iletti ve Londra şehrinin hemşehrilik hakkını tanıdı.
Şubat 1914'te havacı Bonnier, Lesseps'in Port-Said'in girişinde şerefle yükselen anıtına Fransa bayrağını simgeleyen mavi, beyaz, kırmızı renkli bir çiçek demeti attı. Bu medeniyete ilerleme hediye eden yüce ruhlu insana gösterilen bir hürmet ifadesiydi.
GİZLİ MİMARI HİDİV İSMAİL PAŞA'YDI
Lesseps'in başardığı bu önemli iş, İsmail Paşa gibi tahsilini Fransa'da yapmış, medeniyeti görmüş, yaşamış ve benimsemiş bir kişinin himaye ve teşviki olmasaydı, başarıya ulaşamayabilirdi. Lesseps, izni Osmanlı Devleti'nin valisi Sait Paşa'dan almış, kurulmuş olan şirket çıkardığı hisse senetleri ile işi başaracak serveti temin etmişti. Ancak başarının gizli kahramanı olan Hidiv İsmail Paşa ise bu uğurda kendi sonunu hazırlamıştı. Hidiv İsmail Paşa, Süveyş Kanalı için o kadar ileri gitti ki şatafat ve tantanada neredeyse Fransa'yı gölgede bıraktı. Kendi servetiyle yaptırdığı muhteşem opera binasında, Kanal'ın açılması sebebiyle temsil edilecek operayı devrin en büyük şöhreti Verdi'ye sipariş etmişti. Ayda Operası da bu tarihi hadisenin yarattığı bir eser olarak tarihe maloldu.
SADECE TÖREN İÇİN 20 MİLYON HARCADI
Hidiv, sadece tören için 20 milyon Frank harcamış, hazinesini boşaltmakla kalmamış, muazzam bir borcun altına girmişti. Bir süre sonra borcunun faizini ödeyemeyecek duruma geldi. Bütün ümit kapıları kapandığı zaman, 176 bin 602 tane hisse senedini satmaktan başka çare bulamadı.
HİSSELERİNİ İNGİLİZLER ALDI, İFLAS ETTİ
Süveyş'e hakim olmanın önemini kavrayan İngilizler, bunları kapış kapış aldılar. Zaferinin sarhoşluğu içinde iflas eden İsmail Paşa, alacaklıların Osmanlı Devleti'ne müracaatı üzerine, II. Abdülhamid tarafından Hidivlik'ten azledildi. Derhal Mısır’ı terk etmesi istenen İsmâil Paşa önce Napoli’ye gitti, daha sonra Padişah iradesi ile İstanbul’a gelerek kendisine Sultan Abdülaziz tarafından ihsan edilen Boğaziçi'nin güzel semti Emirgân’da yaptırdığı 3 köşkten biri olan Sarı Köşk'te yaşamaya başladı. 2 Mart 1895’te ölünce cenazesi Mısır’a götürüldü.
SABANCILAR'IN ATLI KÖŞK'ÜNÜN ARAZİSİ DE HİDİV'İNDİ
Bu arazideki köşklerden biri, 1951 yılında Adanalı sanayici Hacı Ömer Sabancı tarafından Hidiv ailesinden satın alındı. Aynı yıl satın alınarak önüne yerleştirilen Fransız heykeltıraş Louis Doumas'ın 1864 yapımı at heykelinden ötürü 'Atlı Köşk' olarak anılmaya başlandı.
patronlardunyasi.com