Dolar
42,2553
0,04%
Euro
49,1083
0,26%
Sterlin
55,5671
0,12%
Bitcoin
4.327.937
0,68%
BİST-100
10.640,86
0,61%
Gram Altın
5.726,043
0,50%
Gümüş
54,18
1,70%
Faiz
40,14
0,00%

Muazzez Abacı dün doğum gününde hayatını kaybederken, büyük aşkı, iki kez evlendiği ünlü kabadayı Hasan Heybetli de bu yıl mart ayında ölmüştü

Muazzez Abacı ABD'de tedavi gördüğü hastanede ölürken, iki kez evlenip boşandığı ünlü kabadayı Hasan Heybetli bu yıl mart ayında İzmir'de cezaevinde ölmüştü. İnişli çıkışlı ilişkileri olan ve ikisi de aynı yıl içinde ölen çiftten geriye şimdi dillere destan bir aşk hikâyesi kaldı.

13.11.2025 04:23Güncelleme: 13.11.2025 04:35
Haberi paylaşın
Muazzez Abacı dün doğum gününde hayatını kaybederken, büyük aşkı, iki kez evlendiği ünlü kabadayı Hasan Heybetli de bu yıl mart ayında ölmüştü
16px
32px

Burak ARTUNER

70’lerin İstanbul'u...

Sahne ışıkları altındaki bir assolist ve şehrin karanlık sokaklarında isim yapmış bir kabadayı...

Muazzez Abacı, yıllar içinde klasik Türk müziğinin zarafetiyle hafızalara kazındı.

Hasan Heybetli ise, babasının gölgesinden çıkan, İstanbul yeraltı dünyasında kısa sürede adını duyuran bir suçluydu.

İşte bu iki farklı dünyadan gelen insanın yolları kesişti. Ortaya ise tutku, dram ve magazinin ilgisini çeken bir hikâye çıktı.

YOLLARINA KIRMIZI GÜLLER DÖKTÜRDÜ

O zamanlar medyanın 'Kabadayı' diye nitelendirdiği Heybetli’nin, Abacı’ya duyduğu ilgi, gazino kültürünün İstanbul'u salladığı yıllarda ortaya çıktı...

Heybetli, her gece Abacı'yı izlemeye gidiyordu.

Kulise, kırmızı güller gönderiyor, Abacı'ya "Beni bul" yazılı kartlar bırakıyordu.

Sonunda bir gün evine telefon açtı ve "Camdan bakar mısınız?" dedi, Abacı dışarı baktığında evinin girişinden başlayıp sokağa doğru uzanan kırmızı gül yolunu gördü. İlişkileri böylece başladı.

Kırmızı güller, evliliğe giden yolun ilk taşlarıydı sanki.

Fakat bu, yalnızca bir şarkıcı-kabadayı ilişkisinden ibaret değildi: Abacı sahnenin yıldızıydı; Heybetli ise arka planda kendi kurallarını koyan bir adam. Toplumsal ve medyatik algılar da bu ilişkiye “efsane aşk” damgasını vurdu.

1979’da nişanlandılar, 1980’de evlendiler. Ancak ilk evlilikleri yalnızca birkaç yıl sürebildi.

Abacı ile Heybetli’nin aşkı, magazin sayfalarında geniş yer buldu, yeniden evlenmeler, boşanmalar, üçüncü kez evlenme söylentileri…

1989’da yeniden evlenen çiftin ikinci evliliği de 1993 yılında sonlandı.

Heybetli’nin yeraltı dünyasındaki bağlantıları, cezaevi süreçleri ve sağlıkla imtihanı da ikinci evliliğin de sonlanmasında rol oynadı.

Abacı ise sanat dünyasındaki yerini korudu; sesi, yorumculuğu ve sahne hakimiyetiyle “eşsiz” olarak anıldı.

Birbirlerini buldular, kaybettiler; birlikte olmaya çabaladılar ama koşullar ve kimlikleri buna geçit vermedi.

"BİR ISLIK ÇALARDI BALKONA KOŞARDIM"

Birlikte olmaya çalışmalarının en çarpıcı örneklerinden birini Abacı bir röportajında kısaca anlatmıştı. Bir dönem Heybetli’nin cezaevinin karşısında bir ev kiraladığını söyleyen Abacı, “Bir ıslık çalardı, ben balkona koşardım" cümlesiyle belki de ilişkilerinin ne kadar zor şartlar altında yürütülmeye çalışıldığını da kayıtlara geçirdi.

"KÖPRÜ TRAFİĞİNİ BİLMİYOR MUSUN MUAZZEZ"

Bugün hâlâ kulaktan kulağa dolaşan bir söz var: Abacı bir sabah evin kapısını çalan Hasan Heybetli’ye “Allah aşkına, 1,5 yıldır neredesin?” diye sordu. Abacı, bir gün evden ayrılıp, sonra cezaevine giren Heybetli'den geçen 1,5 yıl içinde haber alamamıştır. Heybetli’nin yanıtı şöyleydi: "Muazzez, köprü trafiğini bilmiyor musun?”

Bu ifade, hem İstanbul’un trafiğinin hem de onların ilişkisindeki “geç kalma”, “uzak kalma” halinin bir metaforu olarak da yorumlanabilir.

Müziğin zarafeti ile İstanbul’un gölgeli sokaklarının çarpıcı karşıtlığını bir araya getiren iki kişi...

Biri bu yıl mart ayında kim bilir kaç kez girdiği cezaevinde hayatını kaybetti.

12 Mart'ta, kasten adam öldürmek suçundan aldığı 25 yıl hapis cezasını çekerken İzmir 2 No'lu F Tipi Cezaevinde 75 yaşında hayatını kaybetti Heybetli.

12 Kasım'da ise iki kez evlendiği, Türk sanat müziğinin eşsiz sesi Muazzez Abacı ABD'de tedavi gördüğü hastanede doğum gününde yaşamını yitirdi.

Aşkları heybetliydi, aynı yıl, ayın 12'sinde, ayrı öldüler.

Bu satırları yazarken, onların ilişkisinin sadece bir ilişki değil; bir dönemi, bir şehir kültürünü, iki uçta durup bir araya gelen iki insanı anlatan bir hikâye olduğunu fark ediyorum.

Vermeye çalıştıkları mesaj şu olabilir mi acaba: “Aşk, farklı dünyaların birleşiminde en parlak hâlini alabilir, sizi en keskin uçurumdan da itebilir."

patronlardunyasi.com