Dolar
42,4517
0,17%
Euro
48,9983
0,00%
Sterlin
55,7553
0,33%
Bitcoin
3.599.310
-2,04%
BİST-100
10.922,86
-0,52%
Gram Altın
5.549,559
-0,14%
Gümüş
50,03
-1,08%
Faiz
39,67
0,00%

Dubai ve Kuzey Emirlikleri Türk İş Konseyi Başkanı Kanat Kutluk’un kaleminden, sessiz refahın, temkinli büyümenin ülkesi Kuveyt

Dubai ve Kuzey Emirlikleri Türk İş Konseyi Başkanı Kanat Kutluk, Patronlar Dünyası için kaleme aldığı bu analizde Kuveyt’i “sessiz refahın ve temkinli büyümenin ülkesi” olarak tanımlıyor. Petrol zenginliğine rağmen yavaş karar alma süreçleri ve kapalı iş kültürüyle dikkat çeken Kuveyt’in, doğru sektörlerde çalışan Türk şirketleri için yüksek potansiyelli ve uzun vadeli bir ortaklık fırsatı sunduğunu vurguluyor.

22.11.2025 07:12Güncelleme: 22.11.2025 07:28
Dubai ve Kuzey Emirlikleri Türk İş Konseyi Başkanı Kanat Kutluk’un kaleminden, sessiz refahın, temkinli büyümenin ülkesi Kuveyt
16px
32px

Kanat KUTLUK, Dubai ve Kuzey Emirlikleri Türk İş Konseyi Başkanı

Körfez’in en küçük ama en varlıklı ülkelerinden biri olan Kuveyt, tarihinin büyük bölümünü ticaret, denizcilik ve bölgesel diplomasi arasında bir denge kurarak geçirdi. 18. yüzyılda Beni Utub kabilelerinin yerleşmesiyle şekillenen modern Kuveyt devleti, İngiliz koruması altında yüzyıllarca istikrarlı bir liman ekonomisi olarak varlığını sürdürdü. Ancak ülkenin kaderini asıl belirleyen, 1938’de bulunan petrol oldu. O günden sonra Kuveyt, kişi başına gelirde önemli bir refah seviyesine ulaşmasını sağlayacak bir servet birikimini başlattı.

1980’lerin sonuna gelindiğinde ise tablo değişti. Irak’ın 1990’da gerçekleştirdiği işgal, sadece ülkeyi yakıp yıkmakla kalmadı; Kuveyt’in ekonomik ve toplumsal psikolojisini de kalıcı biçimde etkiledi. Sultanlığa ve liderliğine duyduğu güven yüksek olsa da halkın önemli bir kısmı o günden beri devletin “temkinli, yavaş ve risk almayan” yaklaşımını destekliyor. Körfez Savaşı sonrasında kurulan parlamenter sistem ise kâğıt üzerinde Ortadoğu’nun en canlı örneklerinden biri. Ancak pratikte, sık sık hükûmet-ulus meclisi arasındaki gerilimlere ve kısa ömürlü kabinelere yol açarak, Kuveyt’in reform kapasitesini sınırlayan bir yapıya dönüştü. Bugün ülkenin en büyük sorunu; büyük bir servet, güçlü bir toplum refahı ve modern bir altyapı olmasına rağmen, karar alma süreçlerinin yavaşlaması.

Kuveyt’in ekonomisi neredeyse tek bir kelimeyle açıklanabilir: petrol. Devlet gelirlerinin yüzde 85’ini oluşturan hidrokarbon sektörü, ülkeyi hem zengin hem de dışa bağımlı bir konuma getiriyor. Kişi başı gelirin 40 bin dolar seviyelerinde olduğu ülkede özel sektör sınırlı, yabancı yatırımcıların varlığı ise BAE ve Katar’a kıyasla çok daha zayıf. Bunun en önemli nedeni, Kuveyt’in ticari ve sosyal yapısının kapalı, temkinli ve aile şirketleri etrafında örgütlü olması. Alshaya, Alghanim, Kharafi gibi dev aile grupları ülkenin perakende, inşaat, finans ve lojistik ekosistemine hâkim. Bu yapı bir yandan istikrar sağlarken, diğer yandan yabancılar için yüksek bir “giriş bariyeri” oluşturuyor.

Kuveytlilerle iş yapmanın zor olduğu sıkça söylenir; aslında zor değil, sadece farklı. Kuveyt’te iş dünyası acele etmeyen, ilişkileri zamana yayan ve güven oluşturmadan adım atmayan bir kültürle çalışır. Bu nedenle “hız ve esneklik” üzerine kurulu Türk iş dünyası başlangıçta sabırsızlanabilir. Ancak ilişkiler bir kez oturduğunda uzun ömürlü ortaklıklar ortaya çıkar. Zaten 1970’lerden itibaren Türk inşaat şirketlerinin Kuveyt’te aldığı büyük projeler, bu güven ilişkisinin erken örnekleri olarak hafızalarda yer ediyor.

Bu noktada, kendi tecrübemden bir örnek vermek isterim: Yaklaşık dört yıl önce, ülkenin önemli aile gruplarından birinin sahibiyle bir toplantı yapıyordum. Yıllardır tanıdığım, birlikte işler yürüttüğümüz bu kişi toplantının bir anında, Kanal İstanbul’un devam edip etmeyeceğini sordu. Konu bana uzak olduğu için “Herhalde devam eder,” diye yanıtladım ama soruyu neden sorduğunu da anlamaya çalıştım. Birkaç dakika sonra, ciddi bir rakam karşılığında Kanal İstanbul hattında arsa aldıklarını söyledi. O an Kuveyt sermayesinin ne kadar sessiz, gösterişsiz ama bir o kadar derin ve stratejik hareket ettiğini bir kez daha fark ettim.

Türkiye–Kuveyt ticareti bugün 700 milyon dolar civarında seyrediyor. Bu rakam, Türkiye’nin BAE, Suudi Arabistan ve Katar ile olan ticaret hacmiyle kıyaslandığında oldukça düşük. Ancak Kuveyt tarafında Türk ürün ve firmalarına karşı sempatik bir algı her zaman mevcut. Sağlık turizmi, gıda, mücevher, inşaat malzemeleri, lojistik ve perakende Kuveyt’te Türk şirketlerinin daha fazla yer alabileceği sektörlerin başında geliyor. Son yıllarda Kuveytli turistlerin Türkiye’de artan gayrimenkul alımları da iki ülke arasındaki ekonomik bağları güçlendiren ayrı bir kanal yaratıyor.

Kuveyt, Körfez’de Katar gibi agresif, BAE gibi dönüşüm odaklı ya da Suudi Arabistan gibi mega projelerle kendini yeniden inşa eden ülkelerden farklı bir yerde duruyor. Politik olarak daha sessiz; dış ilişkilerde taraf olmayan, daha çok arabulucu rolünü benimseyen bir geleneğe sahip. Bu “düşük profil” tercihinin ardında hem tarihsel hem toplumsal nedenler var: Kuveyt toplumu, aşırı büyüme ya da hızlı dönüşüm yerine, refahı korumaya ve mevcut düzeni sürdürmeye odaklanan bir anlayıştan yana.

Bugün Kuveyt, büyük bir servet fonu (yaklaşık 800 milyar dolar olduğu tahmin edilen KIA) ve dünyanın en güçlü bütçe fazlalarından biriyle geleceğe hazırlanıyor. Ancak bu hazırlığın başarısı, ülkenin karar alma süreçlerini modernize etme kapasitesine bağlı. Bölgedeki dönüşüm rüzgârları güçlenirken, Kuveyt’in petrol dışı alanlarda yeni bir hikâye yazmaya ihtiyacı açık.

Türk iş dünyası için Kuveyt küçük bir pazar olabilir; ama doğru sektörlerde, doğru ortaklarla çalışıldığında çok kârlı, istikrarlı ve uzun vadeli bir iş ortağına dönüşebilecek bir ülke. Körfez’in daha yüksek sesli ekonomilerinin gölgesinde kalan bu sakin ülkeyi anlamak, bugün her zamankinden daha değerli.

patronlardunyasi.com