Dolar
39,8814
0,15%
Euro
46,7736
0,39%
Sterlin
54,8198
0,07%
Bitcoin
4.261.491
-0,67%
BİST-100
9.316,5
0,17%
Gram Altın
4.206,587
-1,27%
Gümüş
35,96
-1,91%
Faiz
47,31
0,51%

Cari açığı kapatmak için formül

Amerikan Türk Ticaret Odası Başkanı Prof. Dr. Işık'tan cari açığı kapatmak için formül...

20.08.2008 14:01
Haberi paylaşın
Cari açığı kapatmak için formül
16px
32px
Amerikan Türk Ticaret Odası Başkanı Prof. Dr. Işık, Atatürk Türkiyesine yakışır 2023 vizyonunu anlattı.

Türkiye önemli bir krizi atlattı, artık önüne bakmalı ve büyük oynamalıdır. Bunun için de tüm ülkeyi kucaklayacak ve heyecanlandıracak hedeflere ihtiyaç vardır. İnsanların ve kurumların hayatlarında belli yıllar milattır ve bunu fırsat bilip büyük hedefler ve kutlamalarla taçlandırmak isterler. 2023 yılı da Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. doğum günüdür. Türkiye de, 100. yılını dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girerek taçlandırmak istemektedir. Atatürk'ün ebedi mirasına, tarihimize ve onurumuza daha güzel hediye ne olabilir?

İnsanlar hayalleriyle geleceğe demir atarlar. Gelecekten beklediğiniz bir şey varsa, hayata daha çok bağlanırsınız; değilse yaşam saatiniz kendi kendine öylesine işliyor demektir. Hedeflerinize erişme hayaliniz, geleceğe yürüyüşünüzdeki en büyük enerji ve motivasyon kaynağınız olur. Hedeflere varmak ise, sağlam bir strateji ve yol haritası ister. Sadece büyük bir sadakat ve heyecanla çalışmak, sizleri hedefe ulaştırmaz. Sarf edilen emeklerin amaca doğru iyi koordine edilmesi gerekir. Türkiye madem önemli bir krizi atlattı, artık önüne bakmalı ve büyük oynamalıdır. Bunun için de tüm ülkeyi kucaklayacak ve heyecanlandıracak hedeflere ihtiyaç vardır. İnsanların ve kurumların hayatlarında belli yıllar milattır ve bu yılları fırsat bilip büyük hedefler ve kutlamalarla taçlandırmak isterler. Batılılar 25. evlilik yıldönümlerine "gümüş", 50. yıldönümlerine ise "altın" yıldönümü derler ve her birisini layıkıyla büyük sürprizlerle yad ederler. Kurumların ve toplumların yaşamlarında ise 100. yıl, asırlık çınar olma yolunda ilk adımdır. Osmanlı'dan hatıra kalan Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe gibi kadim takımlarımız, 100. yaşlarını çok görkemli kutlamışlar ve bu tarihi anlarını şampiyonlukla taçlandırmak için azami gayret göstermişlerdir. 2023 yılı da Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. doğum günüdür. Türkiye de, 100. yılını dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girerek taçlandırmak istemektedir. Atatürk'ün ebedi mirasına, tarihimize ve onurumuza bundan daha güzel hediye ne olabilir?

TÜRK EKONOMİSİ 15 YILDA ÜÇ KAT BÜYÜYECEK

Toplam milli gelirini 2007 yılında 659 milyar dolara çıkaran Türkiye'nin, şu andaki dünya sıralaması 17'nciliktir. Dünyanın en büyük 10. ekonomisi olabilmesi için, Türkiye'nin önündeki 7 ülkeden (sırasıyla, Hollanda, Avustralya, Rusya, Meksika, Güney Kore, Brezilya ve Hindistan) daha hızlı koşması ve daha makul işler başarması gerekmektedir. Haziran sonu düzenlenen, TASAM Türk Bankacılığı-Vizyon 2023 kongresine katılan Vakıfbank Ekonomik Araştırmalar Heyeti, Türkiye'nin 2023'teki milli gelirinin 1,5 trilyon doları bulacağını öngörmektedir. Bu da, Türk ekonomisinin önümüzdeki 15 yıl içerisinde yaklaşık üç kat büyümesi demektir. Bunun için gerekli üretim ve hizmet artışı için, dört temel ekonomik faktörün bir araya gelmesi gerekir: Sermaye, emek, arazi ve teknoloji. Bu örgütlenmeyi kim başaracak? Serbest ekonomilerde, başat görev müteşebbislere düşmektedir. Bu sistemde, devlet ise, sadece oyun sahasını düzenleyen ve oyunun kurallarına göre oynanmasını sağlayan hakemlik görevini üstlenir. Türkiye iki üç kat büyüyecekse bunun finanse edilmesi gerekmektedir.
 
Bir ekonomide iki grup aktör bulunur: Bir yanda bütçesi fazla verenler, diğer yanda bütçesi açık verenler. İlk grup, gelirinden az harcamış, fazla vermiş; ikinci grup ise, gelirinden fazla harcamış, açık vermiştir. Diğer bir deyişle, bir tarafta fon fazlalığı, diğer tarafta ise fon noksanlığı vardır. Bir ekonomide bütçeleri genellikle fazlalık verenler (tasarrufçular) "hanehalkları", açık verenler (yatırımcılar) ise "şirketlerdir". Finansal kurumlar ve piyasalar, bu iki grup arasında fon transferini sağlayarak hayati bir görev üstlenirler. Bu çok kritik bir vazifedir, çünkü kârlı ve verimli projelere sahip olan müteşebbisler, genellikle fon eksikliği çekerler. Aksine, tasarruf sahiplerinin de kârlı bir projesi ve fikri olmayabilir. Tasarrufçulardan müteşebbislere fon transferi yapılabilirse, projeler hayata geçecek, istihdam yaratılacak ve ekonomik büyüme sağlanacaktır. Fon fazlası olanlar, eğer piyasalar olmasa, paralarını yastık altında tutacaklar, müteşebbislerin projelerini hayata geçirmesine katkıda bulunamayacaklar ve ne kendilerine ne de ekonomiye faydaları olacaktır. Güçlü ve başarılı ekonomiler, tasarrufu olan ama projesi olmayan kesimden, projesi olan ama fonu olmayan kesime büyük kaynaklar aktarabilen güçlü ve başarılı finans sektörlerine sahiptir.

Bir ekonomide tasarrufçular ile yatırımcılar arasında fon transferi iki şekilde yapılır: Ya finansal piyasalar ve ya da finansal kurumlar aracılığıyla. Direkt finansman şeklinde, fon açığı olanlar fazlası olanlarla finansal piyasalarda (borsalar ve tahvil piyasaları) aracısız direkt buluşurlar. Bir taraf diğerine fon karşılığı bu piyasalarda kıymetli evrak (tahvil, hisse senedi, bono vs.) satar. Dolaylı finansmanda ise, fon transferi, finansal kurumlar (bankalar, sigorta şirketleri, yatırım ve emeklilik fonları vs.) aracılığıyla gerçekleştirilir. Mesela, fazlası olanlar paralarını bankaya yatırırlar, bankalar da fon açığı olanlara kredi verirler. Finansal kurumlar, burada iki grup arasında dururlar, aracılık görevi güderler ve bu hizmetlerine karşılık komisyon keserler. Bütün dünyada, fonların çoğu finansal kurumlar aracılığıyla yatırımcılara dolaylı olarak aktarılır ve finansal kurumların en büyüğü bankalardır. Bankaların ağırlığı bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde en üst düzeydedir. Mesela, ABD'de şirketlerin dış finansman ihtiyacının % 53'ü finansal kurumlar tarafından sağlanırken, bu oran ülkemizde % 90'ların çok üzerindedir. Bu da, ülkemizde finansal piyasalarımızın gelişkin olmadığına ve banka dışı finansal kurumların miniskül olduğuna işarettir.

Temel soruna geri dönersek, dünyada ilk 10 ülke içerisine gireceksek, müteşebbisler daha çok kârlı proje üretmeli ve yatırım yapmalı, bankalar da bu yatırımları finanse etmelidir. Bu hızlı büyümeyi finanse etmek için de, yüksek miktarlarda fona ihtiyaç vardır. Türk banka sektörünün büyüklüğü şu anda 500 milyar dolar civarındadır. Bu miktar çok mütevazıdır; ancak Avrupa'daki orta büyüklükteki bir bankanın varlığına eşittir . Öyle gözüküyor ki, banka kaynaklarımız, ekonominin 2023 hedefini tutturabilmesi için çok düşüktür. Kalkınmamız için gerekli ilave fonları iki yoldan, ya yerli ya da yabancı kaynaklardan, temin edebiliriz. Modern şirket finansmanında bir hiyerarşi vardır. Yatırım yaparken ilk önce öz sermaye, kâfi gelmez ise, sonra dış kaynaklar (borçlanma ya da sermaye artırımı) kullanılır. Dış kaynak temini hem uzun zaman alır, hem masraflıdır, hem de risklidir. Bizim de ülke olarak, kalkınmamızı önce iç kaynaklar üzerine bina etmemiz gerekir; yetmiyorsa, büyümeyi yavaşlatmamak ve yarışta geri kalmamak için, yabancı kaynak kullanımına gitmeliyiz.

Yatırımlara dönüşecek fonların temel kaynağı ülkemizde bankalardır. Bankalar ise kendilerine yatırılan miktar kadar üretime katkıda bulunabilir. Bankaların fiktif iki kapısı vardır; ön kapıdan mevduat sahipleri bankaya para koyarlar; arka kapıdan yatırımcılar bu parayı borç alırlar. Türkiye bankacılık sektörünün elinde bulunan 500 milyar doların esasında çok önemli çağrışımları var. Evvela, sistemde büyük kaçaklar var demektir. Öyle anlaşılıyor ki, bankalara ön kapıdan fon girişi ülkemizde çok sınırlıdır. Para bankalarda değilse ve finansal piyasalara da uğramıyorsa, nerede bu para? Ekonominin motor yağı olan bu fonlar maalesef ülkemizde sistem dışında bir yerlerde tatilde yan gelip yatmaktadır. Gelişmiş ekonomilerde para cepte, minder altında, ya da kasada değil, banka hesaplarında, ekonominin hizmetindedir. Gelişmiş ülkelerde ödeme yapmak için paraya pek ihtiyaç da yoktur; ödemelerin çoğunluğu çek üzerinden yapılır; artan kredi ve banka kartları, internet bankacılığı da para taşımaya pek gerek bırakmaz.

CARİ AÇIK NASIL KAPANIR

Şirketler ve kişiler olarak cebimizde veya kasamızda ortalama 1.000 YTL tutsak, 40 milyon ekonomik birim için bu, kabaca 40 milyar dolar; 2.000 lira olsa, 80 milyar dolar eder (bu miktar dış ticaret açığımızı kat be kat kapatmaktadır). Bankacılık sisteminden kaçan paralara, yurtdışında zenginlerimizin tuttuğu hesapları ve kadınlarımızın boyunlarındaki, kollarındaki, sandıklarındaki sıra sıra altın ve mücevheratı da katmak gerekir. Türkiye'de binlerce kuyumcuda bulunan dükkânlar dolusu altın ve mücevherat, aslında ekonomiden ve istihdamdan kaçırılmış atıl kaynak demektir. Annelerimiz ve kızlarımız tabii ki süslenecekler ama ellerindeki süs fazlası altın miktarı başka bir şeyleri çağrıştırmaktadır. Öyle gözüküyor ki, Türkiye bankacı bir toplum değildir. Banka aktiflerinin milli gelirimize oranı % 70 civarında olup, AB içinde bu alanda en sonuncu sıralardayız. Bu oran Lüksemburg'da % 900, İngiltere ve İrlanda'da % 600-700 ve İtalya ve Yunanistan'da ise % 200 civarındadır. Peki paramız niye evine (bankacılık sistemine) bu kadar soğuktur? Türkiye nereden bakılırsa bakılsın bir nakit toplumudur; ekonomik aktivitelerin icrası ve ödemeler hep nakde dayalıdır. Çek kullanımı, senet kullanımı çok sınırlıdır. Bunun en büyük nedeni ise itimat eksikliğidir. Birbirimizi yıllardır hep "aldattığımız" için ve mağdur olduğumuzda bizi koruyacak "etkin bir hukuk düzeni" olmadığı için, kimse kimseye ve kimse de kimsenin senedine itibar etmemektedir. Geçen sene, Türkiye'de ilk ev aldığımızda ev sahibinin parayı nakit istemesi ve 200 bin dolar civarında parayı çantamızda uzun süre taşımak zorunda kaldığımızda, nasıl soğuk terler döktüğümüzü bugün gibi hatırlıyorum. Ayrıca, insanlar geçmiş yılların acı enflasyon tecrübesiyle, paraya karşı sıtma kadar soğuktur; o yüzden alternatif reel değerlere (eve, arsaya ve altına) meyletmektedir. Ayrıca, banka sektörünün geçmişte birkaç kriz yaşaması birçok mağdur doğurmuş ve insanlarımızın bu kurumlara güvenini oldukça zedelemiştir. İlaveten, ekonomik ve siyasal istikrarsızlıklar, bütün sistem üzerine şüpheler doğurmakta ve insanlarımızın paralarına sımsıkı sarılmalarına ve kimseye itimat etmemesine neden olmaktadır.

2023 hedefi için, sistem dışı kaçak paralar bir şekilde sisteme kazandırılmalıdır. Bunun için de, ilk önce sisteme güven perçinlenmelidir. TMSF'nin 50 bin YTL mevduat güvencesi ve zayıf bankaların sistemden ayıklanması önemli adımlardır. Ayrıca, finansal ürün çeşitleri zenginleştirilmelidir. Dinî ve kültürel çekinceleri olanların inançlarını sorgulamak yerine, onları rahatlatacak finansal ürünler geliştirilmelidir. Sermayeyi yeşil, kırmızı ve kahverengi tasnifine tabi tutmak yerine, hepsini sisteme sokmanın yollarını aramamız gerekmektedir. Gerekiyorsa, isteyene yeşil, isteyene kırmızı, isteyene pembe renkli banka hesap cüzdanı verelim, hisse ve tahvil senedi geliştirelim, ama vatandaşlarımızın paralarını nasıl olursa olsun ekonominin hizmetine kazandıralım. Havuzda ne kadar para birikirse fon maliyetleri düşecek, arabalarımızı, evlerimizi ve işyerlerimizi daha ucuza finanse edeceğiz ve hep beraber daha hızlı kalkınacağız. Körfezde biriken devasa petro-dolar gelirlerine göz diken Batı finans kurumlarının, bu bölgeye has İslami finans ürünleri (sukuk) geliştirmesi, bu sistemi anlamak için Londra'da İslam Bankacılığı master programlarına ve seminerlerine destek sağlamaları bize ders olmalıdır. Bu olmazsa, "Alamancı" işçilerimizin mağduriyetlerini hatırlayalım ve ders çıkaralım. Almanya'daki işçilerimiz yıllarca tasarruf yapmış ve hep kârlı yatırımlar hayal etmiştir. Bu insanların ekseriyeti dinî kaygıları güçlü insanlardır; dolayısıyla banka sistemine soğukturlar. Bu insanların kaygılarına yönelik finansal ürünler ve kurumlar geliştirmediğimizden, kömür ocaklarında, kimya fabrikalarında, her türlü ağır şartlar altında kazandıkları alın teri paralarını, kendileri direkt değerlendirmeye kalkıştılar. Bu insanların yatırımları uzman kurumlar ve bankalar gözetiminde değerlendirilmedi. Bu işçilerin Türkiye'de direkt kurduğu yüzlerce firmanın hepsi batmıştır. Proje analizinden ve kredi değerlendirmesinden geçmeyen üçüncü kişilere kaptırdıkları paraların ise hâlâ peşinde acılar içinde koşmaktadırlar.

KREDİLER AYRIM YAPMADAN DAĞITILMALI

Ekonominin bütün fonlarını bankaların eline kazandırsak bile sorun bitmemektedir. Mevduat (fon) toplarken bankalar herkese gülümsemekte, ama krediye gelince ayrım yapabilmektedir. Bankalar bu fonları en hak eden şirket, kişi ve kurumları kredilendirmelidir. Yoksa, fonlar sadece devlete rüşvet ve haraç babından verilirse ve yandaş şirketlere aktarılırsa, sürdürülebilir bir büyüme yapılamaz. En iyi projelere sahip olanlar her zaman bağlı şirketler ya da benzer düşünceliler olmayabilir. ABD'de kredi verirken, bankaların yaş, cinsiyet, din, ırk ve bölge farklılıkları üzerine ayırım yapmasını önleyen kanunlar vardır. Ayrıca, her banka, mevduat topladığı bölgeye kredi vermekle yükümlüdür. Yani, Hakkari'den, Giresun'dan, Sivas'tan mevduat toplayıp, sadece İstanbul'a kredi vermek hem adilane değildir, hem de güdük ve çarpık bir büyüme yaratır. Bu anlamda, mevduat toplanırken de kredi verilirken de demokrasi olmalıdır. Ayrıca, bir ekonomide bankaların etkin yatırım yapabilmesi için de kârlı ve verimli projelerin bol olması gerekir. Bunun için de, ekonomik, hukuki ve siyasi istikrar gerekir. Devletin yarattığı istikrarsızlık, hem proje sayısını hem de proje kârlılığını düşürür.

Herkesin kendi saatini kurması gerekiyor. 2023'e 15 kala, bu ülkenin en büyük kurumu olan "devlet baba", eğer ikide bir "kendinden çakmaklı" lüzumsuz krizler içinde boğuşuyorsa, o devletin çocukları arasında da dirlik ve huzur olmaz. Böyle bir ortamda, o evin kendi çocukları sistemden kaçarken, yabancılardan da medet beklenemez. Türkiye'nin 2023 vizyonuna en büyük engel maalesef kendisidir. Eğer Türkiye kendini aşabilirse, önündeki yedi ülkeyi dikiz aynasından seyretmenin keyfini eminim silah atarak kutlamayacaktır.

benzer haberler
Avrupa Türk Ticaret ve Yatırım Konseyi (ETTIC) Başkanı Markus Slevogt'ten AB'ye 'gümrük birliği acilen güncellenmeli' çağrısı
Avrupa Türk Ticaret ve Yatırım Konseyi (ETTIC) Başkanı Markus Slevogt'ten AB'ye 'gümrük birliği acilen güncellenmeli' çağrısı