Dolar
41,943
-0,28%
Euro
48,7604
-0,19%
Sterlin
55,8772
-0,29%
Bitcoin
4.718.047
2,37%
BİST-100
10.941,79
3,14%
Gram Altın
5.547,153
-0,39%
Gümüş
48,59
-0,67%
Faiz
40,21
0,00%

Bir Türk teğmeninin, bundan 102 yıl önce padişahın temsilcisi olarak Kuveyt ve Suudi şeyhleriyle görüşmesinde neler yaşamıştı?

Son zamanlarda Körfez ülkeleri ile yoğunlaşan temaslar, Teğmen Cemal'in 1913'te Osmanlı devletini temsilen Kuveyt şeyhi Mübarek Es-Sabah ile Suudi kontrolündeki Necid'de Suud şeyhi Ibn-i Suud'la görüşmesinde yaşananları hatırlattı bana. O görüşmelerde yaşananları okurken, şaşırmaktan kendinizi alamayacaksınız.

26.10.2025 07:48Güncelleme: 26.10.2025 08:08
Bir Türk teğmeninin, bundan 102 yıl önce padişahın temsilcisi olarak Kuveyt ve Suudi şeyhleriyle görüşmesinde neler yaşamıştı?
16px
32px

Burak ARTUNER

1892 yılında Mustafa Muhtar Bey'in oğlu olarak o zaman "Makrıköyü" denen Bakırköy'de doğan Mülazım (Teğmen) Cemal Efendi, 8 Ağustos 1912'de Harbiye'den mezun olduktan sonra, piyade mitralyöz teğmeni olarak ordu saflarına katıldı. Kısa sürede cephede bulmuştu kendisini İstanbullu genç teğmen. Balkan Harbi sırasında Yunanistan'da bulunuyordu ve ne olduğunu anlayamadan Yunanlılara esir düştü. Yaralı olduğu için Selanik'e nakledildi. Hasan Tahsin adındaki jandarma paşasının, kolordusuna tek kurşun attırmadan Yunanlılara teslim ettiği Selanik'e.

Cemal Efendi, 8 Kasım 1912 gününden itibaren artık bir Yunan şehri olan Selanik'te hastanede yatıyordu. Savaş yaralılarını ziyaret eden şehrin Osmanlı devleti nezdine atanmış Fransız konsolosunun kızı, birkaç ay önce okuldan çıkmış bu yakışıklı teğmene acıdı. Cemal'i gizlice Selanik'ten kaçırdı. Cemal Efendi, maceralı bir yolculuktan sonra İstanbul'a geldi. Yaraları ancak iyileşmişti ki Bulgarlara karşı Çatalca muharebelerine katıldı. Orada Süleyman Şefik Paşa'nın yanında savaştı.            

                 

1900'lü yıllarda Basra iline bağlı Kuveyt'in nadir görüntülerinden biri.                   

BASRA VALİSİ OLDU, TEĞMEN CEMAL'İ YANINDA GÖTÜRDÜ                                                                                                            

Süleyman Şefik Paşa, kendisini oldukça sevmişti. Paşa, Balkan mütarekesinin imzalanmasından sonra Basra'ya giderken, kendisine valilik ve kumandanlık yaveri olarak Cemal Efendi'yi seçti.

1913 yılı Haziran ayında Basra, 75-80 bin nüfuslu bir şehirdi. O zaman vilayet denen bir Türk eyaletinin merkeziydi. Cemal Efen-
di, Şefik Paşa ve diğer Türk görevliler, İstanbul'dan bir vapura bindiler. Ege'yi, İngiliz idaresinde bulunmakla beraber, hukuken ve kağıt üzerinde Osmanlı Devleti'nin bir parçası sayılan Kıbrıs'ı izleyerek, kuzeyden güneye Akdeniz'i geçtiler. Süveyş Kanalı'ndan Kızıldeniz'e girdiler. Hukuken Osmanlı İmparatorluğu'nun birer parçası olan Mısır ve Sudan kıyılarını takip ettiler. Aden Körfezi'ne ve ardından Umman Denizi'ne çıktılar. Hint Okyanusu'nun kavurucu rüzgarını iliklerine kadar hissederek, Hürmüz Boğazı'ndan Basra Körfezi'ne ulaştılar.
Yeni Vali Süleyman Şefik Paşa, Devlet-i Aliye-i Osmaniye'nin ve halifenin tebaası olmakla övünen Araplar tarafından büyük gösterilerle karşılandı. Basra'daki Türk tümeni de Şefik Paşa'nın emrine verilmişti.

ÖZEL TEMSİLCİ OLARAK KUVEYT ŞEYHİ'NE GİTTİ

Kuveyt şeyhi Mübarek Es-Sabah

Basra'ya varmalarından kısa bir süre sonra, Şefik Paşa, yaverini çağırdı: Oğlum, dedi, seni Kuveyt Şeyhi'ne yollayacağım. Nişan götürecek ve bu vesileyle kendisine devletin alelade bir tebaası olduğunu hatırlatacaksın. Böyle bir hatırlatmaya ihtiyaç var. Çünkü son zamanlarda hem İngilizlerle ilişki kurmaya başladı, hem de komşu şeyhlerle iyi geçinmiyor.

Kuveyt Şeyhi; Osmanlı Devleti'nin Kuveyt kasabasının kaymakamıydı. Lahsa Sancağı valisine bağlıydı. Lahsa, 4 sancaktan ibaret
Basra eyaletinin bir sancağıydı ve Basra valisinden emir alırdı. Basra valisi de İstanbul'daki Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Cemal Efendi'den şeyhe götüreceği kırmızı muhafaza içindeki mecidi nişanını paşanın elinden öpüp başına koyarak teslim aldı. Basra limanından küçük askeri bota bindi. Bir süre sonra Kuveyt limanındaydı. Kuveyt şeyhi, 1897'den beri hiç gelişmemiş bir kasaba ile çevresindeki çöl parçasının hakimi olan Şeyh Mübarek'ti. Cemal Efendi'yi büyük çadırında kabul etti. Karşılıklı sarılıp öpüştüler. Sonra tören başladı. Çevrenin bütün ileri gelenleri, çölün yüzlerce kilometre uzaklarına kadar, Kuveyt'e gelmişlerdi. İstanbul'dan gelen Türk subayını görecekler, padişah-halifenin verdiği nişanı, bu nişanın bir gün kendi göğüslerine takılacağı hayaliyle bu töreni seyredeceklerdi.

Arap geleneğine göre en asil olanlar, Şeyh Mübarek'ten en büyük yakınlığı görüyorlardı. Içlerinde, Hazreti Peygamber devrine
kadar soy kütüklerini sayabildikleri iddiasında olan çöl asilzadelerde bulunuyordu. Cahil, bir yerde iklimin verdiği sertlikle zalim, fakat genellikle saf ve misafirperver insanlardı. Sefil giyinmiş bir Arap, Şeyh Mübarek'in yanağını öpüp, yanı başında, hemen Cemal Efendi'nin solundaki bir yere oturuyordu. Çünkü büyük Arap asillerinden sayılıyordu. Asaletçe daha geride olanlar, şeyhin elini, asaletle ilgisi olmayanlar ise ayağını öpüyorlardı. İstanbullu genç teğmen kendisine çok garip gelen bu töreni merakla seyrediyordu.

Şeyh ayağa kalktı, Nişan-ı Mecidi'nin muhafazasını öpüp başına koydu. Aynı şeyi iki defa tekrarladı. Herkes ayaktaydı. Şekersiz acı kahveler de dağıtıldı. Cemal Efendi'nin siyasi misyonu bitmişti. Giderayak Şeyh, Türk teğmenin biraz tehdit kokan nasihatlerini, bu nasihat bizzat padişahtan geliyormuşçasına, büyük bir dikkatle ve saygıyla dinledi. Eğilip elini sıkarak kendini uğurladı.

GAMBOTA BİR KESE ALTIN GÖNDERDİ                                                                                                                                            

Haziran ayında çöl, bu İstanbul çocuğunun tahammül sınırlarını zorluyordu. Kendisini güçlükle gambota attı. Gambot kaptanına hareket edebileceklerini söylemişti ki, kıvrak Arap atlarına binmiş birkaç Bedevi gemiye yaklaştı. İçlerinden biri, arzusu üzerine gemiye alındı. Cemal Efendi ile görüştürüldü. Şeyh'in hatırası olarak bir kese altın getiriyordu. Şeyh, "Cemal Beyefendi hazretlerinin zahmetlerine ve iltifatlarına naçizane bir karşılık!" deyip, bizzat vermeye cesaret edemediği atlas keseyi göndermişti. Kendisine "Cemal Beyefendi Hazretleri" denen 21 yaşındaki teğmen keseyi açtı. Zengin bir adam değildi. Ancak şerefini temsil ettiği Türk Devleti, böyle bir ihsanın kabulünü hoş görmezdi. Bedevilerin önünde gambottaki bir gedikli başçavuşu çağırttı, keseyi verdi. Bedevilerin reisine dönerek: "Şeyh'e selam ederim, lütfetmişler. Padişahın bir zabitine ihsan vermek kimsenin haddi değildir. Bu para herhalde gemideki tayfalar için gönderilmiştir. Kendilerine dağıtılacağını şeyhe bildiriniz" dedi.

SONRAKİ ADRES ABDÜLAZİZ IBN-İ SUUD'DU

Suudi şeyhi Ibn-i Suud.

Cemal Efendi, Kuveyt seyahati başarılı olmuştu. Süleyman Şefik Paşa, yaverini Şeyh Mübarek'ten başka bir Arap liderine daha göndermeyi düşünüyordu. Abdülaziz Ibn-i Suud'a. Abdülaziz Ibn-i Suud, Sünniliğin Vehhabi inanışını temsil eden bir Arap şeyhiydi. Resmi sıfatı Osmanlı Devleti'nin "Necid kaymakamıydı." Necid, Lahsa sancağına bağlı kazalardan biriydi. Çok faal, hırslı bir kişiliği vardı. Nüfuzu Basra kentine kadar geliyordu.  İşte Teğmen Cemal Efendi, Kuveyt'ten yeni gelmişti ki bir Osmanlı şehrinin varoşlarına kadar izinsiz sokulan bu Arap şeyhine yollanıyordu.

Şeyh Mübarek, şimdiki Kuveyt şeyhinin büyükbabasının dedesidir. Dünyanın en zengin adamlarından birisidir. Cemal Efendi, Basra surlarından ayrılır ayrılmaz, haberi Ibn-i Suud'a ulaşmıştı. Basra'dan Sultan'ın zabitlerinden Cemal Bey geliyor, sizinle görüşecekmiş denildi.

TEĞMEN CEMAL OLDU 'CEMAL PAŞA'

Ancak Teğmen Cemal, at üzerinde Vehhabi mezhebinin reisinin çadırına yaklaştığı zaman, Arap hayal gücü büsbütün alevlenmiş ve Teğmen Cemal'in gelişi Ibn-i Suud'a "Cemal Paşa Hazretleri geliyor" şeklinde duyuruldu. O zamanki Türk ordusunda subaylar, ancak binbaşı olunca "bey" diye anılırlar, daha önceki rütbelerinde kendilerine "efendi" denilirdi. Türklere göre Cemal Efendi, Araplara göreyse Cemal Paşa çadıra girdi. Yapılan geleneksel karşılama töreninin ardından Cemal Efendi, Ibn-i Suud'a Osmanlı nişanını verdi. Vali Paşa'nın Basra'dan uzaklaşması hakkındaki emirlerini teblig etti.

Ibn-i Suud: "Vali efendimiz, maksadımızı yanlış anlamışlar. Ben halifenin zavallı bir kuluyum. Yaramaz bir niyetle vilayet-i şahanelerinin varoşlarına yaklaşmak haddim değildir. Devlete itaatsız bazı vahşi kabileler var. Onları itaat altına almak istiyorum. Bu maksatla bana 4 adet cebel topu göndertebilirseniz, zat-1 alinize 40, Süleyman Şefik Paşa Hazretleri'ne 500 altın takdim edebilirim. Bunu bir tebanın vergisi olarak kabul buyurmanız da elbette bir mahsur yoktur" dedi.

Bu sözler Cemal Efendi'nin zaten çöl güneşi ile kızmış kafasını adeta attırdı. Belki de olmayacak sözler sarf etti: "Böyle bir teklifte bulunarak küstahlık ettin. Sen kim oluyorsun ki, şu veya bu surette bir Türk valisine para teklif ediyorsun? Bu iğrenç teklifinle asaletle alakan olmadığını gösterdin." Abdülaziz Ibn-i Suud'un hiç beklemediği bu tepki karşısında gözleri döndü.                  

NEREDEYSE TABANCASINA DAVRANACAKTI  

Bir Arap şeyhine yapılabilecek en büyük hakaret asil olmadığını söylemekti ve Teğmen Cemal bunu yapmıştı. Eli, yatağına doğru gitti. Türk genci, sağ elini hemen kocaman parabellum tabancasına attı. Ibn-i Suud hemen elini çekti: "Ben, asil bir Arabım. Bu cevabın üzerine seni cezalandırmam lazımdı. Fakat hem halifenin bir zabitisin hem de benim misafirimsin. Asil bir Arap için, misafiri kutsaldır. Sana bir şey yapmıyorum. Böylece asil olduğumu da ispat ediyorum. Vali Paşa Hazretleri'ne söyle, emrine itaat ediyor, derhal Basra yakınlarından çekilip, Necid'e dönüyorum." Teğmen Cemal Efendi'nin Ibn-i Suud'u gittikçe güçlendi.

ÇANAKKALE'DE SAVAŞTI, HAVACILIK TARİHİNE GEÇTİ

Teğmen Cemal Efendi, Körfez'deki görevinden sonra havacılığa merakı yüzünden komutanı Süleyman Şefik Paşa'ya başvurarak havacı olmak istedi. Çanakkale Savaşı'nda, keşif pilotu olarak görev yaptı. 7 Mart gecesi yaptığı keşif, Türk tarihinde önemli bir yer edindi. Çünkü keşfinde, Cemal Efendi, Türk mayın hatlarından bir iz bulamadı. Mayınların tamamen temizlendiğini fark ederek, durumu Cevad Paşa'ya bildirdi. Bu düşmanın bir saldırıya hazırlandığının işaretiydi. Boğazı mayınlardan temizlediğinden emin düşman donanması rahattı. O gece (7/8 Mart 1915) Nusret Mayın gemisi, Cemal Efendi'nin raporu üzerine gizlice Boğaz'a mayın döşedi. Böylece müttefikler, tarihin gördüğü en büyük deniz hezimetlerinden birisine uğradı.

Cemal Durusoy, 77 yaşında kendisine verilen Hava Kuvvetleri Plaketiyle.

Cemal Efendi'ye bu başarısından dolayı çok az insana verilen göğsünden kılıçlı liyakat madalyası verildi. Cemal Efendi, uçağıyla Birinci Dünya Savaşı'nda Irak Cephesi'nde de görev yaptı. Alman pilotların aşılamaz dediği Paytak Geçidi'ni aşarak, Halil Paşa'ya düşmanları hakkında kesin bilgiler veren keşfi gerçekleştirdi. Bundan dolayı da başka madalyalar verildi. Savaş kaybedildiğinde, hasta olduğu için İstiklal Savaşı'na katılamadı. Hayatını kaybettiği 1970'e kadar İstanbul'da yaşadı.

patronlardunyasi.com