1869’da Mısır’daki arkeolojik gezilerini tamamladıktan sonra İstanbul’a gelen Galler Prensi Albert Edward ile nişanlısı Alexandra Christina, eşsiz deneyimlerle ülkelerine dönmüştü.
İngiliz Kraliyet ailesinden Edinburgh Dükü Prens Edward’ın bu hafta İstanbul’da Kabataş Lisesi’ne gerçekleştireceği ziyaret bana 1869’da daha sonra 7’nci Edward olarak tahta oturacak Galler Prensi Albert Edward ile Prenses Alexandra Christina’nın İstanbul’u ziyaretlerini hatırlattı.

Burak Artuner yazdı
1 NİSAN’DA GEMİLERİ SARAYBURNU’NA DEMİRLEDİ
Prensi ve prensesi 1869’un 1 Nisan’ı sabahında İstanbul’a getiren Ariadne gemisi ilk olarak Sarayburnu’na demirledi. İstanbul’da yaşayan İngilizler, bayraklarla süslenmiş tekneleriyle gemiye yaklaşarak prens ve prensesi “Tanrı Kraliçeyi korusun” nidalarıyla karşıladılar.
Aynı gezide yer alan yazar William Howard Russell karşılama ve sonrasını şöyle aktarır: “Filikalar indirildi ve prens maiyetiyle padişahın tahsis ettiği ihtişamlı saltanat kayığıyla gemiden ayrıldı. Majesteleri düdükler çalınarak tekneye geçerken rıhtımlardaki insanların alkışları arasında boğazdaki flamalarla donatılmış Türk zırhlılarından ve Sarayburnu’ndan majestelerine selam salvosu atıldı…”
ALTIN VE GÜMÜŞ TABAKLARDA AKŞAM YEMEĞİ
Tophane Rıhtımı’nda karaya çıkan Prens ve Prensesi Sultan Abdülaziz karşıladı. Padişah, kendilerine tahsis edilen Nusretiye Kasrı’na kadar konuklarına refakat etti. Odalarına yerleşen prens ve prenses daha sonra padişahın saltanat arabaları ile Dolmabahçe Sarayı’na götürüldüler. Burada da yine bir karşılama töreni düzenlendi. Ardından prens ve prenses Nusretiye kasrına dönerek altın ve gümüş tabaklarda sunulan akşam yemeklerini yiyerek dinlenmeye çekildiler.
SARAY MUTFAĞI VE ŞARAPLAR…
Ertesi günkü akşam yemeği ise Dolmabahçe Sarayı’nda verildi. Bu yemeğin ihtişamı uzun yıllar konuşulurken, yazar Russell geceyi şöyle aktardı: “Padişahın prens ve prenses şerefine verdiği yemek düşünce, zevk ve zenginlik olarak son derece mükemmel olduğu gibi kıyaslanamaz güzellikteydi. (…) İtalyan hocalar tarafından eğitilmiş 84 kişilik takdire şayan müzisyenlerden oluşan orkestra akşam yemeğinde herkesi büyülüyordu. (…) Masa çok nadide tabaklarla kaplıydı. Mutfaklarının daha iyisi bulunamazdı ve şarapları çok güzeldi”
MÜCEVHER İŞLEMELİ FİNCANLARDA KAHVE, HAZIR BEKLETİLEN NARGİLELER
Russell’ın anlatımına göre sabahları ayrı bir keyif vardı: “Padişah her sabah en bulunmaz çiçek ve meyvelerle dolu tepsiler yolluyordu. Beyaz yakalı ve manşetli yeşil ve altın rengi üniformalı valeler geçitlerde bekliyordu. Siyah üniformalı çubukçular da elinizi çırptığınızda kehribar ağızlıklı üzerinde yine mücevherlerle işlenmiş minik bir kahve fincanlarını oturtmak için oyma yerleri olan nargileler getirmek üzere hazır bekliyorlardı. (…) İnsan karakteri kendisine gösterilen bu ihtimamın altında kalmakta zorluk çeker.”
RENKLİ KIYAFETLERİYLE TÜRK KADINLARI ÇİÇEK TARLASI GİBİ…
Russell, Türk kadınlarıyla ilgili de şunları yazmıştı: “Sadece Doğulu kadınların becerebildiği renk karmaşası kıyafetleriyle Türk kadınları adeta hareket eden bir çiçek tarlasını andırıyordu. Bu süt beyazı yüzlerden düz kaşlar altındaki siyah boncukt gibi gözler tereddütsüzce parlak bir ifade ile size bakıyordu. Acaba modacılar bu kibar çekiciliği hiç Avrupa’ya getirmeyecekler miydi?Bazen Paris modacılarının bile deva olamadıkları durumlarda Doğulu kadınların modalarından esinlenecekleri kıyafetlerle çok etkili olacakları inkar edilemezdi.”
Prens Edward daha sonra İngiltere Kralı ve Hindistan imparatoru oldu. Nişanlısı da Kraliçe. Bu hafta Kabataş’ı ziyaret edecek Edinburgh Dükü’nün büyük büyük dedesi ile ninesinin 1869’da ziyaret ettiği İstanbul’dan aldığı keyfi alması dileğiyle... Herkese iyi pazarlar.
Patronlardunyasi.com