Yakıldı, yağmalandı, satıldı
Büyük umutlarla denize indi. Atatürk'ün son günlerinde yanındaydı. Genç donanmacılar yetiştirdi, terk edildi, yakıldı, yağmalandı. Devlet 'bakamıyorum' dedi özelleştirdi, masrafını çıkarmak için fuhuş yuvası yapıldı...

Bir haftadır gündemin en önemli konusu Atatürk'ün mirası Savarona'nın uluslararası fuhuş çetesine ev sahipliği yapması... Savarona'yı terk edilmiş bir haldeyken alan ve 'turizm' amaçlı kullanmak üzere yenileyen Kahraman Sadıkoğlu'nun elinden alınıp müze haline getirilmeye çalışılıyor. Dünyanın en güzel gemilerinden biri olmasının dışında Türkiye için manevi değeri olan Savarona'nın düştüğü hal, gerçekten içler acısı, mirasımıza, geçmişimize verdiğimiz değerin bir göstergesi. Bu suç elbette Kahraman Sadıkoğlu'na ait değil, hurdaya çıkarılacakken 49 yıllığına kiralamış, yenilemek için çuval dolusu para dökmüş. Bu yatırımın karşılığını alması, kar etmesi gerekiyor. Bu vebal, Savarona'yı 'çok masraflı' diye satan zihniyete ait...
Türkiye ekonomisinin temel direkleri olan işletmeleri, tarihi ve kültürel miraslarımızı 'kar etmiyor', 'çok masraflı' diyerek onlarca yıldır elden çıkarmıyor muyuz zaten? Üç kuruş paraya satılan kamu iktisadi teşekküllerinin özelleştirildikten bir süre sonra kapatılıp arsalarının onlarca kat fiyata satıldığı, fabrikaların, sosyal tesislerin yerlerine alışveriş merkezi, residence dikildiği bir ülkede yaşıyoruz. Savarona da bundan nasibini aldı işte...
DAHA ÖNCE MÜZE OLSAYDI
Atatürk'ün hayatının son günlerini geçirdiği, ünlü devlet konuklarını ağırlamış, Deniz Kuvvetleri tarafından 'okul gemisi' olarak kullanılmış Savarona'nın müze yapılması neden 1989 yılında değil de bu rezalet yaşandıktan sonra akıllara geldi, insan düşünmeden edemiyor; 'Bir musibet bin nasihatten iyiymiş!'
Müze yapılmasının dışında farklı seçenekler üzerinde de durulabilirdi. Bir dönem olduğu gibi Deniz Kuvvetleri tarafından okul gemisi olarak dünya limanlarını dolaşması; çocukların birer haftalık denizcilik eğitimi alması, ülkenin kültür ve sanat etkinliklerinde kullanılması gibi birçok kullanım alanı olabilirdi. Artık iş işten geçti, Savarona küçücük kızların pazarlandığı ahlaksızlığa tanıklık etti. Yaşanan densizliği bazı gazetelerin 'Savarona kötü yola düştü' başlığıyla vermelerini de takdire şayan olarak değerlendirmek gerek! Tebrikler beyler...
Savarona, gençlik yıllarını Avrupa'nın koylarında geçirdi. Hatta Atatürk'e tahsis edilmeden önce devlet başkanları arasında gerilime bile neden oldu. Adını Hint Okyanusu'nda yaşayan bir deniz kuşundan alan Savarona, ABD'li Emily Roebling Cadwallader tarafından Almanya'daki bir tersanede üretildi. 4 milyon dolara yapılan yat, 28 Mart 1931 tarihinde denize indirildi. Savarona ile dünyanın birçok denizini gezen Cadwallader, gümrük vergisinin yüksekliği nedeniyle yatını ABD'ye götüremeyince satmaya karar verdi. O yıllarda Atatürk için bir yat arayan yetkililer Savarona'nın satılık olduğunu öğrenince devreye girdi.
Bayan Cadwallader yatı Atatürk alacağı için fiyatını da düşürdü. Ancak o günlerde Hitler yönetimindeki Almanya yata haciz koymuştu. Araya ABD Başkanı Roosvelt girerek 'Eğer haczi kaldırmazsanız New York Limanı'ndaki Alman transatlantiğine el koyacağım' diyerek Savarona'nın Hamburg Limanı'ndaki tutsaklığını bitirdi. Savarona, Atatürk'le 1 Haziran 1938 günü Dolmabahçe önünde tanıştı.
YAKILDI, YAĞMALANDI
Atatürk yatta sadece altı hafta geçirebildi. Bu süre içinde devlet başkanlarını ağırladı, toplantılar yaptı. Rahatsızlığı nedeniyle zamanının çoğunu yatakta geçiren Atatürk'ün 'Bir çocuk oyuncağını bekler gibi bu yatı beklemiştim. Mezarım mı olacak bu tekne benim?' dediği de söyleniyor.
Atatürk'ün ölümünden sonra Ulaştırma Bakanlığı'na verilen Savarona, 1951 yılına kadar Cumhurbaşkanlığı yatı olarak korundu, o tarihten sonra da okul gemisi olarak kullanılması için donanmaya devredildi.
Savarona 65 öğrenciyle 1951 yılında Mısır'ın İskenderiye limanının ardından Suudi Arabistan, Pakistan ve Hindistan'da çeşitli limanları ziyaret etti. Sevgi gösterileriyle karşılandı her gittiği yerde ama onu uzun sürecek yalnızlık yılları bekliyordu.
Savarona Heybeliada açıklarında yalnızlığını yaşarken 3 Ekim 1979 tarihinde yandı. Oldukça şaibeli olan bu yangında Atatürk'ün birçok kişisel eşyası ve yatın içindeki değerli mobilyalar yok oldu. Gölcük Tersanesi'nde tamir ettirildi ancak içindeki antika malzemelerin büyük bir kısmı yoktu. 1986 yılında ise Deniz Müzesi'ne devredildi. 1989 yılında ise Kahraman Sadıkoğlu dönemi başladı.
Savarona'nın yangınıyla ilgili çok sayıda iddia dolaştı yıllarca. Kimi bunun bir sabotaj, kimi kaza kimi de yağma olduğunu söyledi. Yıllar sonra öğrendik ki Savarona'yı o dönem donanma içinde görevli bazı askerler yakmış. Emekli Koramiral Atilla Kıyat, kısa bir süre önce çıkan kitabında bu konuyla ilgili şunları anlatıyor:
'Savarona 1979 Ekim ayında Heybeliada önünde yandı. Terörün en yaygın olduğu, her yerin solcu-sağcı diye bölündüğü günler. Yangın söndürüldükten sonra gördük ki dışarısı olduğu gibi duruyor, içerisi yanmıştı. Ama sadece birkaç kişiden şüpheleniliyor ve onlar da çeşitli birliklere sürülüyor. Gemi Gölcük'e çekiliyor, fakat orada da kalbinden vurulmaya kalkılıyor. Türbin devrini pervane devrine indiren dişlilere çelik saplamalar koyuyorlar. Allah'tan personel anormalliğin farkına vararak denemeyi durduruyor. Bunun üzerine Deniz Kuvvetleri Komutanlığı da gemi personelini, komutandan erine kadar toptan değiştiriyor. Savarona'nın Komutanlığı'na da beni getirdiler.'
OKUL GEMİLERİ
Dünyanın birçok ülkesi tarihi ve manevi değeri olan gemilerini okul gemisi haline getiriyor. Okul gemileri hem genç donanmacıların eğitimine yardımcı oluyor hem de dünyanın farklı limanlarına giderek ülkelerinin tanıtımını katkıda bulunuyor.
İtalya'nın 78 yıllık yelkenlisi Amerigo Vespucci dünyadaki en ünlü eğitim gemilerinden biri. İtalya Livorno Deniz Harp Okulu'nda eğitim gören öğrenciler her yıl bu yelkenli ile dünya denizlerinde yelken basıyor. Şili de Pinochet döneminde işkence gemisi olarak kullanılan Esmeralda'yı eğitim gemisi olarak düzenledi. Esmeralda gittiği her ülkede yoğun ilgi görüyor. Savarona da kısa bir süre yeni donanmacılar yetiştirdi.
Esin Gedik/Akşam