Saran medyada yabancılarla büyüyecek
Tatlıses FM’den sonra birkaç radyo daha almayı planlayan Sadettin Saran, spor kanalıyla görsel medyaya girmeyi düşünüyor. Saran, “Bundan sonraki radyo veya görsel basın projelerimizde yabancılarla birlikte hareket edebibiliriz" dedi.

Türk sporuna en çok katkıda bulunan grupların başında gelen Saran Group’un Yönetim Kurulu Başkanı, Fenerbahçe’nin eski yöneticisi ve son olarak da adını satın aldığı radyolarla duyuran genç işadamı Sadettin Saran ile İstanbul’daki ofisinde buluştuk. Medya, spor, enerji ve savunma alanlarında faaliyet gösteren ve holdingleşmeye doğru giden Saran, geleceğin medya patronları arasında gösteriliyor. Sadettin Saran genç yaşına rağmen otoritesini iyi kuran, hırslı, iddialı, günlük hayatta açıksözlü ve sıcak, fakat basına demeçlerinde temkinli biri. Ender röportaj vermesi ve az konuşmasıyla bilinen Sadettin Bey’le her konudan konuşmayı başarabildiğim için mutluyum.
Hayatındaki en önemli varlığı kızı Lal olan Saran’ın devlet memuru olan babası Kırıkkaleli, annesi Amerikalı. 4 erkek kardeşin en büyüğü olan Saran, ABD’de doğduktan iki yıl sonra Türkiye’ye gelmiş. Hiperaktif ve sporla içiçe bir çocuk olduğunu anlatan eski mili yüzücü Saran, ABD’de okumaya da spor bursuyla gitmiş.
TEKLİF ALMANLAR’DAN GELDİ
Eğitim hayatından iş yaşamına geçişiniz nasıl oldu?
Lise yıllarından beri iş hayatının içindeyim. Burs kâfi gelmediğinden yazları cankurtaranlık da yapardım. Türkiye’ye dönünce Turizm eski Bakanı Tınaz Titiz’in danışmanlığını yaptım. Sonra savunma sanayiinde faaliyet gösteren bir Amerikan şirketinde çalıştım. 1995’te kendi şirketimi kurdum. En küçük kardeşim medya grubunun başında. İkisi yurtdışında. Biri pilot. Kardeşlerimden biri finansal işlerle ilgileniyor.
Sporla ilgili işlerinizde profesyonel misiniz? Duygusallık karışıyor mu?
Duygusallık ister istemez karışıyor. Her takıma eşit olamayabiliyorsunuz. Gönlünüzün takımı için değerinin üstünde meblağlar ödeyebiliyorsunuz.
Maddi sıkıntı içinde olan Alman takımı Borussia Dortmund’un hisselerini almıştınız. Sonra sattınız. Neden?
Teklif oradan geldi. Türkiye-Almanya arasında bir köprü oluşturmak istedim. Hem eski sporcu, hem kulüp yöneticisi hem de spor işiyle uğraşan biri olarak ufkumu genişletme emelime uygundu. Türkiye’de daha fazla ufkumuzu açacak bir şey olmadığı kanaatindeydik. Dortmund hem finansal hem hukuksal olarak 8 ayımızı aldı. Yüzde 5 hissesini aldık. Kulübün 3. büyük ortağıydık. İlk başta konuşulan da yabancı bir ortakla hisselerimizi artırarak icracı konumda olmaktı. Fakat yönetim değişince pasif olmamız istendi. İşimize gelmedi. Çıktık.
Başka hangi kulüplerle görüşüyorsunuz?
Şu an Almanya’da görüştüğümüz bir kulüp var. Gizlilik anlaşması çerçevesinde adını söyleyemiyorum. Dortmund’dan sonra Avrupa’nın her yerinden teklifler geldi.
Fransa’nın Cannes takımıyla da temastaydınız. Hatta ünlü futbolcu Zidane da size destek vermişti.
Cannes Belediye Başkanı beni aradı, görüştük. Bize uygun olmadığından sonuçlanmadı. Amacımız 1. ligde oynayan UEFA’da başarı gösterebilecek büyük takımlar.
Türkiye’de ne gibi projeleriniz var?
Dortmund’dan sonra Türkiye’de maddi sıkıntıda olan kulüplerden de temaslar oldu. İstanbulspor ile ciddi olarak ilgilenmiştik. Hâlâ da bize uygun bir şehir kulubü olursa, 2. Lig’de de olsa, düşünüyorum. Ama Türkiye’de bu işi yapmak kolay değil. Sponsorluk yasası, vergi borçları gibi sorunlar var. Türkiye’nin tanıtımı ile ilgili
5 yıldır Antalya’da ‘Ef