Dolar
39,4167
-0,01%
Euro
45,5281
-0,27%
Sterlin
53,6523
-0,34%
Bitcoin
4.126.386
-1,34%
BİST-100
9.311,88
-2,19%
Gram Altın
4.351,767
1,39%
Gümüş
36,33
-0,09%
Faiz
45,7
0,00%

Roland Garros’ta Carlos Alcaraz’ın direnişi, Federer’in sözleri ve kızıl toprakta yazılan zihinsel bir zaferin hikâyesi

Simon Kuper, ‘Futbol Asla Sadece Futbol Değildir’ derken bizlere bir sürü şey öğretti, bakış açımızı farklılaştırdı. Bugün Prof. Dr. Çisil Sohodol’un Roland Garros’un kızıl toprak kortundaki Alcaraz, Sinner finalini yorumladığı yazısını okurken de benzer duygulara tanık olduk. Patronlar Dünyası okurları ile bu yazıyı buluşturmak istedik.

14.06.2025 07:47Güncelleme: 14.06.2025 23:25
Roland Garros’ta Carlos Alcaraz’ın direnişi, Federer’in sözleri ve kızıl toprakta yazılan zihinsel bir zaferin hikâyesi
16px
32px

Tıklım tıklım tribünler, yüzlerce ülkeden canlı yayın, kızıl bir kort, karşılıklı iki raket…

Tıklım tıklım tribünlerin sesi, aslında o büyük sessizliği…

Herkes tekrarı olmayacak o finale odaklanmış.

Hayatta bu değil mi esasında kimi zaman…

Tekrarı olmayan finalleri oynamak.

O halde bundan sonrasını Çisil Sohodol’un yazısına bırakalım:

Bu maç, bireyin kendi iç sınırlarını zorladığı bir anlatıya dönüştü. İletişim kurduğu kişi rakibi değil, kendi iç sesi oldu. Ve hepimiz o sesin yankısını duyduk: “Devam et.” Bu, yalnızca bir sporcunun zaferi değil, sınav sonuçlarını bekleyen bir gencin, iş görüşmesinden eli boş dönen bir kadının, sabah tekrar yola çıkmak için kendini zorlayan bir babanın hikâyesiydi.

Paris’te yaz henüz başla­mıştı ama toprak her an­lamda çok sıcaktı. Gergin­lik, kortun her köşesine sinmişti. Ve milyonlarca insan, 8 Haziran 2025’te, yalnızca bir tenis maçı iz­lediğini sanıyordu. Oysa Roland Garros’un o kızıl zemininde oy­nanan final, yalnızca bir şampi­yonluk değil, bir çağın anlatısıy­dı. Carlos Alcaraz ve Jannik Sin­ner’in raketleriyle yazdığı bu epik hikâyede, aslında hepimiz biraz kendimizi izledik. Çünkü bu final, yalnızca bir sporcunun değil; di­renmenin, düşüp kalkmanın, an­lam arayışının ve insan ruhunun sahnesiydi.

Carlos Alcaraz, iki set geridey­di. Fiziksel olarak zorlanıyor, zi­hinsel olarak sınanıyordu. Rakibi Sinner güçlüydü, istikrarlıydı, ne­redeyse kusursuzdu. Ama o gün kusursuzluk değil, kusura rağmen ayakta kalabilmek kazandı. Ve belki de bu yüzden, o gün kortta sadece bir raket değil, bir karakter yükseldi.

ZAHMETSİZ GİBİ GÖRÜNENİN ARDINDAKİ GERÇEK

Roger Federer, kısa süre önce Dartmouth Üniversitesi’nde me­zunlara yaptığı konuşmada şöyle diyordu:

“Zahmetsiz gibi görünen hiçbir şey gerçekten zahmetsiz değildir. Eğer kolay görünüyorsa, sadece çok çalıştığım içindir.”

Bu cümle, 8 Haziran sabahı Al­caraz’ın zihninde yankılanıyor muydu bilinmez. Ama korttaki her hareketiyle bu söze cevap ve­riyordu. Her adımı, her geri dö­nüşü, her topun peşinden son kez koşuşu… Kolay görünüyordu çünkü acının ve emeğin dilini öğ­renmişti. Çünkü çaba, onun için bir davranış değil, bir kimlikti.

Alcaraz’ın zaferi bir hatasız­lık masalı değildi. Aksine, hataya rağmen vazgeçmeyen bir zihnin, çökmeyen bir iradenin öyküsüy­dü. Çünkü kortta olduğu kadar hayatta da önemli olan, baştan kusursuz olmak değil, tökezledi­ğinde devam edebilmektir. Fede­rer’in de dediği gibi:

“Disiplin bir yetenektir. Sabır bir yetenektir. Kendine inanmak da bir yetenektir. Ve bu yetenek­ler doğuştan gelmez. Çalışılarak edinilir.”

Alcaraz’ın korttaki en büyük ye­teneği tam da buydu: Direnç.

0-2 GERİ DÜŞMENİN EVRENSEL HÂLİ

Bu maç, bireyin kendi iç sınır­larını zorladığı bir anlatıya dö­nüştü. İletişim kurduğu kişi raki­bi değil, kendi iç sesi oldu. Ve he­pimiz o sesin yankısını duyduk: “Devam et.” Bu, yalnızca bir spor­cunun zaferi değil, sınav sonuçla­rını bekleyen bir gencin, iş görüş­mesinden eli boş dönen bir ka­dının, sabah tekrar yola çıkmak için kendini zorlayan bir babanın hikâyesiydi.

Çünkü hepimiz bir yerde 0-2 ge­rideyiz.

Kimimiz bedenimize karşı, ki­mimiz koşullara, kimimiz kendi­mize karşı oynuyoruz bu hayatın kortunda.

Kimimiz çoktan tie-break’e kal­mış durumdayız.

Ama bazen, sadece oyunda kal­mak bile bir zaferdir.

Ve Federer’in hatırlattığı gibi:

“Bu sadece bir puan. Ama geçti­ğinde, gerçekten geçmişte kalmalı. Çünkü sıradaki puan, en önemlisi olmak zorunda.”

Hayat da böyle işlemiyor mu zaten? Büyük hedefler için çıktı­ğımız yollarda kaybettiğimiz on­larca küçük “puan” var. Her bir hata, her bir eksik cümle, geciken karar, kaçırılan fırsat… Hepsi bi­rer puan. Ama oyunun kendisi devam ediyor. Yeter ki biz bir pu­anı evrensel bir yenilgi gibi yaşa­mayalım.

Federer, kendi kariyerinden ör­nekle, “Bin 526 profesyonel maçta toplam puanların yalnızca yüzde 54’ünü kazanabildim” diyordu. Bu ne demek? Dünyanın en iyisi olsa­nız bile neredeyse iki puandan bi­rini kaybediyorsunuz. O hâlde me­sele kazanmak değil. Mesele, ka­yıpları unutarak bir sonraki puana hazırlanabilmek.

BİR MAÇTAN FAZLASI: İÇERİDEN GELEN DÖNÜŞ

İşte bu yüzden, Alcaraz’ın gali­biyeti sadece bir skor değil, bir zi­hinsel devrimdi. Dördüncü setin ortasında, neredeyse tamamen yi­tirmiş gibi görünen o odak, o inanç, o irade… bir anda yeniden doğdu. Nefes nefese kaldığı anlarda bile zihni nefesi tutmadı. Sarsıldı ama kırılmadı. Bekledi, yavaşladı ama hiçbir zaman oyunun dışına düş­medi. Çünkü gerçek güç, en karan­lık anda bile içeriden yanmayı sür­dürebilmektir.

O gün kortta, Federer’in o sa­bah Dartmouth çimlerinde söy­lediği her şeyin canlı bir örneği oynanıyordu. “Zahmetsiz”in bir yalan olduğunu, puanların kay­bedilebileceğini ama oyunun de­vam ettiğini, hayattaki asıl müca­delenin bir sonraki hamleye ha­zır kalmak olduğunu biz sadece dinlemedik—izledik.

SESSİZLİĞİN ÖĞRETTİĞİ

Maçın son seti yaklaştıkça tri­bün sessizleşti. Tansiyon yükseldi. Ama Alcaraz’ın yüzünde sakin bir direnç vardı. O an, sanki yalnızca bir tenisçinin değil, hayatın kendi temposunun bir özeti gibiydi.

Zorluk gelir.

Nefesin kesilir.

Ama devam edersin.

Çünkü kimi dersler yalnızca sesle değil, sessizlikle verilir.

Ve biz, o küçük kortlarda öğren­diğimiz sabırla, kendi büyük ha­yatlarımızda yol alırız.

Final değil, bir başlangıç

Alcaraz o gün, sadece maç ka­zanmadı.

Bir jenerasyonun yorgun, kaygı­lı, arayışta olan ruhuna şöyle dedi:

“Kaybediyor olabilirsin. Ama yenilmiş değilsin.”

Çünkü bazen oyun kaybedilir, ama inanç kalır.

Skor geride olabilir, ama müca­dele hâlâ senin elindedir.

Bu, özellikle gençler için çok de­ğerli bir mesaj. Çünkü çoğumuz kendimizi geç kalmış, eksik, ha­zırlıksız hissediyoruz. Ama Fede­rer’in mezuniyet sahnesinde söy­lediği gibi:

“Bazen hazır olmadığını düşün­düğün anda başlamak zorundasın. Ve sonra, ne kadar hazır olduğunu fark edersin.”

Carlos Alcaraz, 8 Haziran 2025’te, hazır olduğunu dünyaya kanıtladı.

Ama asıl önemli olan, o maçı iz­leyen bizlerin kendi hayatına dö­nüp şu soruyu sormasıydı:

Ben nerede oyunu bırakmıştım?

Çünkü belki de bu yazının tek cümlelik özeti şu olabilir:

Hayat bir maç değil, bir dizi puandır.

Ve sen bir puanı kaybediyor­san, her şeyi değil, sadece o anı kaybediyorsun.

Şimdi yeni puan için hazır mısın?

patronlardunyasi.com