Evlilik tarihi belli oldu

Evlilik tarihi belli oldu

Hanzade Doğan, nişanlısı Osman Boyner'le ilgili çok özel açıklamalar yaptı. Evlilik tarihini açıkladı....

Evlilik tarihi belli oldu
16px
24px
09.04.2007 15:57
ABONE OLgoogle

True dergisine verdiği röportajda Hanzade Doğan, ilginç açıklamalarda bulundu...

 Milliyet, Posta, Radikal ve Fanatik gazetelerini bünyesinde bulunduran Doğan Gazetecilik Anonim Şirketi'nin İcra Kurulu Başkanı Hanzade Doğan, Türkiye'nin Avrupa Birliği süreciyle ilgili düşünceleri ve hayatının bilinmeyen yönlerini  ilk kez True dergisine anlattı.  İşte, Hanzade Doğan'ın Haber Müdürümüz Alev Dilsiz'in sorularına verdiği samimi yanıtlar;

 - Türkiye,  AB yolunda size göre şu an  hangi süreci yaşamakta?

- Geçtiğimiz iki yıla kıyasla Türkiye'nin AB yolunda ilerlemesi biraz daha yavaşladı.  Bu yavaşlamanın sebebi sadece Türkiye'nin tutumu değil, AB'den de kaynaklanıyor.  Kıbrıs konusu yüzünden AB bazı konuları askıya aldı. Tahminim bu yavaşlamanın seçimlere kadar da devam edeceği.

 - AB başka ülkelere uygulamadıkları ölçekleri bizim uygulamamızı istiyor. Bu durumun nedeni sizce ne olabilir?

- Bu çok geniş bir konu. Dış politikayı dantel gibi işlemek gerekiyor. AB'nin özellikle Kıbrıs konusunda ciddi haksızlıklar yaptığını düşünüyorum. AB başka ülkelerden istemedikleri yaptırımları Türkiye'den istiyor, çünkü Türkiye genişleme sürecinde Avrupa Birliği'ne katılan tüm üye ülkelerden daha karmaşık bir yapıya sahip.

Bu karmaşık yapıyı ne şekilde içlerine hazmedeceklerini bilemedikleri için bazen bu da olmaz ki dedirten istemlerde bulunuyorlar. Ama Türkiye olmadan dünya arenasında güçlü bir birlik yaratamayacaklarını bildikleri için de, kestirip atamıyorlar. AB'nin, özellikle son zamanlarda, Türkiye'ye karşı çok adil davrandığına inanmıyorum.

 - Türkiye bu aşamada nasıl bir yol izlemeli?

- Türkiye, AB sürecinde çelişkilerle karşılaştığı zaman ipi koparmaması gerekir. Bu durumda ikili ilişkilerde biraz arayı soğutup sonra tekrar ortak noktada buluşulmalı. Sonuç olarak hükümetin AB politikasını şu an için doğru buluyorum. Örneğin, Kıbrıs konusunda AB bize ültimatom çekti, hükümet de bu ültimatomu görmedi “ limanlarımızı açamayız” dedi. Bunun karşılığında AB, bazı konulardaki pazarlık sürecini askıya aldı.  Türkiye olarak her ne pahasına olursa olsun şeklinde bir düşünce ile AB sürecini yürütemeyiz. Her adımın artısı eksisini hesaplamalıyız.

 

- AB'nin, Türkiye'ye olumlu ve olumsuz yönde getirileri size göre neler?

- AB'nin, Türkiye'ye  ne getireceği, ne götüreceği konusunda detaya girersek, yapmamız gereken yükümlülükleri konuları ayırarak ele almak gerekir. Örneğin tarım sektörüne  bakarsak getirisi ve götürüsü farklı, tarımdan  başka bir konuyu ele alırsak getirisi ve götürü sünün  tarım alanından daha farklı olduğunu görürüz.

Bu nedenle konuların detayına girmeden, yukardan bakarak artısı eksisiyle Türkiye yüzünü  AB'ye dönmeli ve dünya üzerinde kendisine AB ile birlikte yol çizmeli. Bizim damarımıza basıp, kızdırıyorlar diye bu güne kadar ülke olarak AB yolunda verdiğimiz mücadeleyi bir kalemde silmemeliyiz. Ama biraz hız kesmekte zarar görmüyorum.

 - AB'nin, Türkiye'ye herhangi bir azınlık grubu veya azınlık hakkı dayatmasına nasıl bakıyorsunuz?

- Türkiye'nin özgür bir iradesi var. Bu özgür iradeyi de halk seçimle belirliyor. Dolayısıyla halkın istemediği bir şeyi hiçbir kuvvet Türkiye'de yaptırtamaz. Azınlık konusu da  Türkiye'de “ hassas” bir konu. Bu konu da içimizde tartışılıp, toplumsal bir mutabakata varılacak. AB “azınlıklar sizin sorununuzdur çözün” dedi diye, bu konu bizim sorunumuz olmaz. Bizde “onlar dedi“ diye çözmeyiz. Sadece Türkiye'nin içinde toplumun farklı kesimlerinin, farklı talepleri varsa azınlık konusu tartışılıp, bir sonuca ulaşılır.

 - Son kamuoyu yoklamalarında Türk halkının AB'ye girme isteğinin azaldığı belirlendi.  Bu konudaki fikriniz nedir?

- AB'ye, Türk  halkının  girme isteğinin azalmasının nedeni; AB'nin, Türkiye'ye dayatmacı ve adaletsiz yaklaşımlarıdır.  Kıbrıs  ve sözde Ermen soykırımı konularında takındıkları tutum nedeniyle halkımız AB'ye  kırgın. Bu kırgınlığı çözmekte AB'nin görevi. Aslında AB'ye halk desteğinin azalması  bir tek Türkiye'ye özgü bir sorun değil.  Örneğin, Avrupa Anayasası Fransa'da reddedildi. Bunun nedeni de Avrupa'daki liderlerin birleşmiş bi Avrupa hayalini halklarına satamaması. Tüm Avrupa ülkelerinde halk “biz AB'yi desteklemiyoruz” diyor, çünkü Avrupa'da birliği savunan, birliğin getirilerini farklı ülke halklarına anlatan, güçlü bir lider kalmadı.

 - Siz “Avrupa'da halk birliği desteklemiyor” dediniz.Halk tarafından destek bulmayan AB'nin   geleceğine bakış açınız ne?

- AB'nin geleceğine çok iyimser bakmıyorum. Buna karşın AB'nin dünyadaki ekonomik ve politik dengelerin sağlanması için gerekli olduğuna inanıyorum. Dünyanın güçlü ve uluslararası politikalarda homojen davranan bir Avrupa'ya ihtiyacı var. Avrupa'nın şu an ki durumu çizdiğim çizgiden çok uzak. Şu an da bahsettiğimiz AB kısıtlı bir ekonomik birlikten öteye geçemiyor.

 - Peki, AB sizin bahsettiğiniz bu sorunların üstesinden gelebilir mi?

- Bu sorunların üstesinden gelinebilmesi için Avrupa'daki liderlerin halklarına bu birliğin gerekliliğini anlatması gerekir. Bu da çok zor, çünkü her ülke kendi spesifik sorunlarına bakıyor, Fransa çiftçilerin sübvansiyonunu kaldırmak istemiyor, İngiltere AB bütçesinden alacağı ıskontonun kavgasını yapıyor.

AB'nin geleceği uzun bir müddet daha ekonomik bir birlik olarak kalır. Bir on yıl, yirmi yıl sonra AB'nin hangi noktaya geleceği tamamen Avrupa'daki liderlerin politik tutumuna bağlı. Bugün için birliğin güçlü bir savucusu yok. Gelecekte güçlü bir savunucusu olursa birlik ayakta kalır.

 - Türkiye dış politikada izlediği tek bir kutba yönelik çizgisini farklı yönlere de kaydırmalı mı?

- Dış politikamızın sadece AB endeksli olması bana göre doğru değil. Türkiye, AB yolunda ilerleme kararını verdi ve halk desteğini de aldı. Daha sonra gördük ki  Türkiye, AB yolunda ilerlerken  çok fazla tıkanmalar, duraksamalar oluyor. Bu durum karşısında Türkiye,  Ortadoğu'da liderlik vasfına soyunarak  Rusya'yla, Çin'le başka türlü  pazarlıklara girip,  tüm politikalarını aynı anda uygulayabilmeli. Ülke olarak AB odaklı gidiyoruz ve bu odağımızı kaybetmeden Türkiye'nin bir B, bir C planı olmalı.

 - 301.madde hakkında ne düşünüyorsunuz? Tamamen kalkmalı mı?

- Her ülkenin kendi bazı milli değerlerini koruma hakkı olduğunu düşünüyorum. Böyle düşünmeme rağmen,  301. madde yanlış ve tenkite açık olmasından dolayı, düşünce özgürlüğünü kısıtlayıcı bir şekilde kullanılıyor. Bu maddenin yeniden yapılanması gerek diye düşünüyorum.

 - Kadınların mecliste daha fazla temsil edilmeleri açısından “pozitif ayrımcılık” olmalı mı?

- Türkiye'de, kanunlar nezdinde  kadın hakları açısından bir sorun yok. Kanunlar tarafından kadınlardan mahrum edilen herhangi bir şey söz konusu değil. Buna karşın ülkemizde; akademik kariyerde, politikada, iş dünyasında, sosyal hayatta kadınların, erkeklere göre daha az temsil edildiği görülmekte. Bu çarpıklığın pozitif ayrımcılıkla çözülebileceğinden emin değilim. Mecliste, üniversitede, iş dünyasında kadınlar için kota koymak yerine, toplumsal bir değişim yaratarak, hayatın her alanında daha fazla sayıda kadın katılımcı sağlanmalı.

 - Bahsettiğiniz bu toplumsal değişim nasıl gerçekleşir?

 - Toplumsal değişimin oluşabilmesi için eğitim seviyesinin yükseltilmesi gerekir. Biz Milliyet  ailesi olarak düşündük “ Türkiye'nin en büyük sorunu ne? “ diye. Ülkemizde araştırmalar, çalışmalar yaptık. Sonuçta gördük ki Türkiye'de kız çocuklarımızın okula gitme oranı çok düşük. Bu durum karşısında “Baba Beni Okula Gönder” kampanyasını başlattık. Sonuçta Türkiye toplumsal bir dönüşüm geçirecek ve kadınlarımız kendiliğinden her alanda sayı olarak artacak.

 - Medyanın toplumsal dönüşümde oynadığı rolün derecesi hangi düzeydedir?

- Türkiye'nin sosyal dönüşümünde medya; kimi zaman eleştirilse de,   büyük bir rol oynadı, oynuyor. Mesela, medya töre cinayetlerinin üstüne çok gitti ve töre cinayetlerinde hafifletici unsurlar ortadan kalktı, sert cezalar uygulandı. Bunun gibi birçok örnek verebiliriz.

 - Milliyet Gazetesi'nin okur kitlesi size göre kim?

- Milliyet bir kitle gazetesi ve anayasası olan tek gazetedir. Milliyet'te, Genel Yayın Yönetmeni kim olursa olsun anayasasından taviz vermez. Gazeteler arasında en yüksek üniversite mezunu olan okur kitlesine sahip olan gazete Milliyet'tir. Aslında Milliyet Gazetesi okuyucusuyla benzerlik gösterir. Eğitimli, demokrat, insan haklarına saygılı, eğlenmeyi seven ama eğlenceyi her şeyin üstünde tutmayan bir kitlesi vardır Milliyet Gazetesi'nin.

 - Medyada kutuplaşmalar yaşanmasına nasıl bakıyorsunuz?

- Her gazetenin kendi yayın çizgisi vardır. Önemli olan bu yayın çizgisindeki istikrar ve açıklıktır. Bir gazete, okuruna net ve açık bir şekilde “benim kimliğim bu ve ben bunları savunuyorum” dediği sürece bir problem olmaz, çünkü  gazete bir haber ajansı değildir. Kimliği olmayan bir gazete, bel kemiksiz bir gazetedir.

 - Türkiye'de kimliksiz gazeteler de var mı?

- Evet var. Bir gün bir şeyi savunan, diğer gün başka bir şeyi savunan ya da marjinal, savunulmaması gereken fikirleri savunan gazeteler de var. Dolayısıyla Türk basınında her kesime hitap eden gazeteler mevcut.

 - “Kedi” deyince nasıl bir duygu yaşıyorsunuz?

- “Kedi” demeyin bana, çünkü fobim var. Uludağ'da ben üç, dört yaşlarındayken bir kedinin saldırısına uğramıştım. Bu olaydan sonra kedilerden korkmaya başladım ama mücadele  edip zamanla bu fobimi yeneceğim.

 - Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?

- Arkadaşlarımla yemeğe çıkmak, sohbet etmek boş zamanlarımda beni dinlendiren tercihlerimdir.

 - “Yemeğe çıkmak beni dinlendiriyor” diyorsunuz. Hangi ülkenin mutfağını tercih ediyorsunuz?

- Dünya mutfakları içinde Türk mutfağı bana göre en güzel mutfak. Türk mutfağının zeytinyağlılarını, tencere yemeklerini çok severim. Bunun dışında ise İtalyan mutfağı tercihimdir.

 - Nişanlınızı görür görmez aşık mı oldunuz?

- Aslında çok ilginç bir durum oldu. Ben evlenmem gerektiğini hiçbir zaman düşünmedim. Ben her zaman “Beraber yaşayabileceğim bir insan değil, onsuz yaşayamayacağım bir insan olursa evlenirim” dedim. Nişanlım Osman Boyner ile bir davette tanıştık. Birlikte ilk yemeğimize çıktığımızda hiç sıkılmadan altı saat konuştuk. İçimde, sanki nişanlımı hayat boyu tanıyormuşum gibi bir his oluştu. Bu yüzden “birbirimiz için doğru insan mıyız” diye  zorlanmadan çok çabuk karar verdik evlenmeye.

 - Evlilik tarihi ne zaman?

-  “28 nisan.”

 - Siz çok yoğun çalışıyorsunuz. Evlendikten sonra bu yoğun temponuz devam edecek mi?

- Evet, yoğun çalışma hayatım devam edecek. Nişanlımın da çok yoğun bir çalışma temposu var. Biz Osman Bey'le, birlikte aynı yolda yürümek için yola çıkıyoruz.

 - Sinirli olduğunuz zaman ne yaparsınız?

- Spor yaparım, çünkü spor daha berrak düşünmemi sağlıyor.

 - İş hayatınızda önemli bir karar alırken babanız Aydın Doğan'a danışır mısınız?

- Evet danışırım. Allah, babamı başımızdan eksik etmesin.

 - Aile üyeleriniz  hangi sıklıkla bir araya geliyor?

- Genelde hepimiz birbirimize yakın oturduğumuzdan görüşmek sorun olmuyor. Pazar günleri de annemlere ziyarete gideriz.

 - Geleceğe ait planlarınız neler?

- Doğan Grubunu uluslar arası bir boyuta getirmek. Bu istek tek benim değil, tüm kardeşlerimin isteği. Umarım çok zorluklarla kurulup, bize emanete edilen  Doğan Grubu'nu hayal ettiğimiz noktalara taşırız.

 - İlerde siyasete girmeyi düşünüyor musunuz?

- Ben bir insanın, sahip olduklarını en iyi şekilde kullanmayıp,üretmemesinin, neredeyse günah olduğuna inanıyorum. Benim düşünceme göre, doğuştan bana verilenleri daha sonra ailemin bana kattıklarıyla birleştirip, üretip topluma fayda sağlamalıyım ve bir fark yaratmalıyım. Bundan dolayı çalışıyorum ve eğitim konusunda çok uğraş veriyorum. Aslında siyaset çok zor ve farklı bir alan ve ben de hayatımı siyasete adamadım. Ama bazen aklımdan, keşke Milli Eğitim Bakanı olsam diye geçirdiğim oluyor.

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde