Dolar ne zaman 2 lira olacak
Ağustos ayında 1.15 olan TL/USD kuru, ocak ayında 1.65'e geldi. Peki, neler oluyor?

Ertuğ Yaşar'ın yazısı
Sanırım birçok kişi o benzetmeyi duymuştur. Hani kurbağa ile ilgili olanı. Refah Partisi'nin 1990'larda yükselmesi ile başlayan süreçte, Türkiye'ye şeriatın geleceğinden korkanların anlattığı kurbağa benzetmesi.
Kurbağayı içi kaynar su ile dolu bir kaba atarsanız güçlü adaleleri sayesinde sıçrar ve kaçarmış. Ama eğer aynı kurbağayı soğuk su dolu bir kaba koyup suyu da yavaş yavaş ısıtırsanız, kurbağa kaçmaz ve kaynayarak ölürmüş.
Ulusalcılar, bu fıkrayı anlatarak Türkiye'de şeriatın aniden değil, yavaş yavaş, alıştıra alıştıra geleceğini öne sürerlerdi. O nedenle kişisel özgürlük adı altında "cumhuriyet ilkeleri"nden en ufak bir ödün bile verilmesine karşı çıkarlardı.
Şimdilik Türkiye'ye şeriat gelmedi. Ama aynı taktik bugünlerde döviz kurunda izlenmeye başladı!
Türkiye'de genelde devalüasyonlar sert ve gürültülü olur. Üstelik ekonominin birçok oyuncusuna da acı verir.
Ama bu kere öyle olmadı.
TL, hem dolara hem de euroya karşı yavaş yavaş, acıtmadan devalüe oluyor. Öyle ki daha ağustos ayında 1.15 olan TL/USD kuru, ocak ayında 1.65'e geldi. Yani TL dolara karşı dört buçuk ayda yüzde 45'e yakın devalüe oldu!
Eğer son yirmi yıl içinde herhangi bir zamanda TL bu biçimde devalüe olsaydı yer yerinden oynardı. Üstelik bu süreçte Merkez Bankası da faizleri neredeyse 400 baz puan aşağı çekti. Yani merkez bankalarının devalüasyon ile mücadelede tek araçları olan faizi artırma silahı da ters yönde kullanıldı. (1994 krizini yaşayanlar anımsayacaktır. O zaman TL yüzde 70'leri aşan bir oranda devalüe olunca Hazine sadece üç ay için net yüzde 50 faiz vererek devalüasyon ateşini söndürmüştü.)
Peki, ne oluyor? Bu devalüasyon daha nereye kadar gidecek? Daha önce hem 2001 krizi sonrasında hem de mayıs-temmuz 2006 çalkantısı sonrasında olduğu gibi, döviz kuru geri gelecek mi?
Öncelikle şunu bilelim ki, bu olguyu sadece Türkiye yaşamıyor. Bütün "serpilmekte olan ülkeler" (emerging markets), aynı sorunu yaşıyorlar. Ama bu olgu Rusya'nın da içinde olduğu Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde çok daha sert yaşanıyor. Öyle ki Rusya son iki ayda Ruble'sini küçük küçük yirmiye yakın ayarlama ile yüzde 30'un üzerinde devalüe etti. (Bu arada Ukrayna'nın kısa zaman içinde uluslararası borçları konusunda default edeceği, borcunu ödeyemez duruma geleceği artık çok daha yüksek sesle söylenmeye başlandı!)
Bu da küresel mali/ekonomik krizin bir etkisi. Hep söylemiştik ya, "flight to safety" (güvenli limanlara kaçış) diye. Batı sermayesi kaçıyor. 2004 ile 2007 arasının yıldızı olan serpilmekte olan ülkeler, tam anlamı ile "boşaltılıyor". Uluslararası likidite bolluğu döneminde "önüne her geleni satın al" biçiminde bakılan bu piyasalar, şimdi tamamen "tu kaka" oldu. O ülkelerdeki yatırımlardan getiri beklentileri iki, bazen üç katına çıktı.
Ne doğrudan sermaye girişi var ne de portföy yatırımı girişi. Batı'da (ve hatta Doğu'da da) kimse ek risk almak istemiyor. Kimse macera istemiyor. Zaten Batı piyasalarında da yeterince yüksek kazanç olanakları olduğu için kimse yüzünü Doğu'ya çevirmiyor.
Bu durumda?
Evet, bu durumda dolar da euro da daha gider. Enflasyon korkusu da en az bir altı ay için olmadığına göre, böyle ufak ufak devalüasyonlarla acaba dolarda "bir dolar eşittir iki TL" kurunu göremez miyiz?
Merkez Bankası'nın şubat-mart sonu itibariyle tek rakamlı bir faize gelmesi eğer gerçekten yüksek bir olasılık ise -ki özellikle Türkiye'yi izleyen yabancı analistler en az yüzde 11 diyorlar-, o zaman doların 2 liraya eşitlenmesi de çok uzak bir olasılık değil.
Ya bu kur, işler yatışınca geri döner mi? Bizce bu sefer dönmeyecek. Yeni denge dolar için 1.70-1.80 aralığında; euro için de 2.30 dolayında oluşabilir.
Referans















