'Atv-Sabah olayı kimyamı bozdu'

'Atv-Sabah olayı kimyamı bozdu'

“Atv - SABAH konusu gündeme gelince kimyam bozuluyor!” diyen TMSF Başkanı Ertürk, “Sizin aracılığınızla sesleniyorum, Ahmet Bey ya gel al ya da vazgeç!..”

'Atv-Sabah olayı kimyamı bozdu'
16px
24px
07.04.2008 14:52
ABONE OLgoogle

Kazım Kılınç/Ekovitrin

Cesur bürokrat… Halk, onu bu sıfatla tanıyor. Ahmet Ertürk, TMSF'nin başına geldiğinde belki de bürokrasinin en belalı kurumlarından birinin patronluk koltuğuna oturduğunun farkında değildi. Fakat zaman ilerledikçe, dosyalar açıldıkça, hortumlanan trilyonları gördükçe ne kadar riskli bir işi üstlendiğini gördü. Ama yılmadı, kamunun hakkını korumak, halkın parasını tahsil etmek için işe el koydu.

Ahmet Ertürk, bugün bürokrasinin en çok tanınan isimlerinin başında geliyor. Medyada en çok konuşulan bürokrat Ertürk. TV'lere en çok davet edilen, hakkında en çok dava açılan, en çok tehdit alan da yine Ertürk.
Bürokrasinin kilit ismi, TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, Ekovitrin'e gündemi sarsacak açıklamalar yaptı. Özellikle Sabah-ATV ihalesini kazanan, ancak henüz parasını ödemeyen Çalık Grubu Başkanı Ahmet Çalık ve Kablo TV'ye büyük darbe vuran TÜRKSAT ile ilgili sözleri çok tartışılacak. 

Sayın Başkan, önce şunu sorayım TMSF'nin el koyduğu kuruluşların satışından bugüne kadar ne kadarlık bir tahsilat yaptınız?
2007 yılı sonu itibariyle yaklaşık 16 milyar doları bulduk. Bunun 1.5 milyar doları biz göreve başlamadan önce yapılmıştı. Geri kalanı son dört yıl içinde yapıldı. Bu rakamın içinde büyük varlık satışları var. Protokollerden yapılan satışlar var. İştirakler ve şirket satışları var. Ve tabi elde edilen gelirlerin
emalandırılmasından doğan faiz gelirleri var. Yani toplam bizim gelirimiz 16 milyar doları buldu. Bunun faturası neydi, bunun için birkaç hesap yapmak gerekiyor.

Bu konuda farklı rakamlar telaffuz ediliyor. 45 milyar dolar denildi, 50 milyar dolar denildi, hatta 60 milyar dolardan söz edildi. Hortumlanan rakamın boyutu tam olarak ne kadar? Hazine, ne kadar zarara uğradı?
Bunların hepsi doğru sayılabilir, hepsi de yanlış sayılabilir. Burada bir defa bir ayrım yapalım. Ana para ve faiz ayrımı. Ana para yani fonun Hazine'den kullandığı kaynak veya Hazine'nin fon üzerinden bankalara aktardığı kaynak ve fonun kendi kaynağının toplamı 27 milyar dolardır. 27 milyar dolarlık bir kaynak kullanılmış. Bu fon, banka sistemini rehabilite etmek için veya batık bankalar sorununu çözmek için. Tabi bunun 23 milyar doları Hazine'den kullanılan kaynak, geri kalanı fonun kendi kaynağı. Hazine'den kullanılan kaynağın faizini Hazine işletiyor.

Bu faizlerin işletilmesinden doğan elde edilen alacak rakamı, Hazine'nin bizden talep ettiği rakam ise 65 milyar dolarların üzerine çıkmış durumda. O her gün değişiyor. Çünkü her gün  o faiz işlemeye devam ediyor. Bizim bu 16 milyar dolardan hazineye yapmış olduğumuz, yapmamız gereken ödemelerin bir kısmını ise Hazine'ye bu borç kapsamında yapamadık, onun yerine Maliye'ye vergi ödemeleri şeklinde gitti, bir teknik sebep dolayısıyla. Dolayısıyla Hazine'ye olan yükümlülüğümüz, ki biz bunu yükümlülük olarak kabul etmiyoruz ama en azından kayıt üzerinde böyle bir yükümlülüğümüz var; azalmamış oldu. Azalmayınca da faizlerle beraber bu rakam şişiyor tabi ki. Bu rakam gerçek dışı bir rakam. Öyle bir borç yok TMSF'nin. Şimdi Hazine'yle bu sorunu çözmek için görüşmelerimiz devam ediyor. Görevi aldığımz günden bugüne Hazine'nin işlettiği faizlerle bu rakamın ödenemez bir rakam olduğu çok netti. Bunu sadece biz değil uluslar arası finansal kurumlar da gördüler ve Hazine'ye yurt dışı yatırımcılardan, kurumlardan, bizlerden gelen talep şuydu. Tahsili mümkün olmayan bir alacak rakamını kayıtlarda muhafaza etmenin hiçbir anlamı yok. Şu anda aslında tüm dünyada geçmişte meydana gelen krizlerin her ülkeye bir maliyeti oldu. Bu maliyeti herkes farklı yöntemlerle topluma mal etti. Yani kendi kaynağından ödedi ve sonuçta bunun bir kısmını tahsil etti. Bir kısmını da nihai olarak zarar yazdı ve bitirdi, defteri kapattı. Bizim de artık bu defteri kapatmamız gerekiyor. Yani kapatmazsak gerçek dışı rakamları sürekli kayıtlar üzerinde muhafaza etmiş oluruz. Bir ticari ilişkide sizin tahsil edemeyeceğiniz ama kayıtlarınızda hep alacaklı olarak muhafaza ettiğiniz bir rakam nasıl ki yanıltıcıdır, hem sizi yanıltır alacaklı olarak hem de sizin bilançonuzu dışarıdan bakan herkesi yanıltır. O nedenle bizim Hazine'ye olan bu yükümlülüğümüz bir defa gerçek bir yükümlülük değil. Yani banka sistemini kriz sistemi krizden kurtarmak için devletin TMSF üzerinden aktardığı bir kaynak TMSF'ye borç yazıldı. Bu doğru bir işlem değil.

Yani sanal bir borç sözkonusu?
Bir sanal borç tabi, bu sanal borcun kayıtlardan çıkarılması gerekiyor. Ancak bu, kamuoyunda zaman zaman acaba bir alacak mı siliniyor gibi yanlış anlamaya yol açıyor. Ama söyleyeyim ki, bu bir borç silme değil. Zaten TMSF elindeki bütün yasal yetkileri kullanarak bu bankacılık sistemine aktarılan bu kaynağın bir kısmını geri kazanmaya çalışıyor. Bugüne kadar da kazandıkları 16 milyar doları geçti. Bunu Hazine'ye, Maliye Bakanlığı'na ve diğer kamu kurumlarına aktardı.

Peki Hazine'nin bu iddiasına karşılık sizin kabul ettiğiniz borç rakamı nedir?
Biz ana paranın, yani kullandığımız kaynağı geri kazanabiliyorsak bu bir başarıdır Türkiye için. Bunun peşindeyiz. Şu anda Hazine Müsteşarlığı'yla bizim arkadaşlarımız o teknik düzeyde görüşmeler yapıyorlar. Hatta belli bir formül üzerinde de anlaşma sağlandı. O konuda sanıyorum bir yasal düzenleme yapmak gerekiyor. Bu yasal düzenlemeye göre bu gerçek dışı, gerçekleşmesi mümkün olmayan alacak rakamları kayıtlardan çıkarılacak. Daha gerçekçi bir duruma gelinmiş olacak.

Kararlı olmasaydık paraları tahsil edemezdik

Ben gayet iyi hatırlıyorum, göreve başladığınızda 5-6 milyar dolarlık bir tahsilat yapmayı planlıyordunuz. Ancak son derece başarılı oldunuz ve söylediğiniz rakamın üç katını tahsil ettiniz. Bu nasıl oldu?
Bir defa biz göreve başladığımızda işin ehemmiyetini gördük. O tarihteki yasal düzenlemelerin yetersizliği de ortaya çıktı. O yasal düzenlemelerin bir kısmı yapılmıştı, fakat eksiklikler vardı. Onlar da tamamlanmış oldu zaman içinde. Biz kendi organizasyonumuzu daha olgunlaştırdık, stratejilerimizi belirledik ve işe koyulduk. O tarihteki tespitlerimiz gerçekten de 6 milyar doların ancak tahsil edilebileceği yolundaydı. Daha sonra hızlı hareket etmemiz, kararlı hareket etmemiz olumlu sonuç verdi. Yani borçlular o konuda hiçbir taviz verilmeyeceğini, kararlı olduğumuzu gördüler. Bu kararlılığımızla onların masaya oturup rızayla borç ödemeyi kabul etmelerini sağladık. Rızayla bunu ödemeyenlerin mallarına el koyduk ve sattık. Uzan Grubu'ndan çok ciddi tahsilatlar yaptık. Çukurova Grubu'ndan çok ciddi tahsilatlar yaptık. Toprak Grubu, Demirbank, Kentbank, Yaşarbank, bunların tamamen dosyalarını kapattık. Tahsil ettik bunları. Bu hızlı ve kararlılığımız sayesinde, kararlı duruşumuz sayesinde oldu. Bu arada araştırmalarımızı devam ettirdik. Oralardan elde ettiğimiz bazı ipuçlarından hareketle ciddi varlıklar yakaladık ve hızlı bir şekilde nakde çevirdik. Tabi sizlerle konuştuğumuz dönemlerde Uzan Grubu ki bizim en büyük borçlumuzdu. Uzan Grubu varlıklarının nasıl değerleneceğini nasıl bir piyasayla karşılaşacağımızı, hukuksal sorunları nasıl aşacağımızı bilemiyorduk.

Ama orada da gerçekten hem yasal düzenlemeler bize ihtiyaç duyduğumuz şekilde sunulmuş oldu hem de biz yönetimimiz altındaki şirketleri iyi yöneterek onların değerlerini yükselttik. Tabii şunu unutmayalım, uluslar arası konjonktür ve Türkiye'de ekonomik şartlar da bizim lehimize hareket etti ve varlık değerlerinin yükselmesinden biz yararlandık. Ama eğer kararlı hareket etmiş olmasaydık, biz bu olumlu konjonktürü kaçırırdık. Nitekim bugün eski olumlu şartlar yok. Fakat biz o iyi günlerde oldukça iyi satışlar yaptık. Çok iyi fiyatlar yakaladık. Herkesin hayretle karşıladığı rakamlara ulaştık. Bu kararlılığın, iddialı duruşun bir ürünüdür, bir sonucudur.

Tehditler beni YILDIRAMAZ!

“Türkiye'de maalesef bu tür gayri meşru işlere bulaşan insanların aynı zamanda kamu görevlilerine yönelik böyle bir alışkanlığı da var.”

Siz bu operasyonları yaparken, kamunun alacaklarını tahsil ederken tehditler de aldınız. Bugün de devam ediyor mu bu tehditler, yoksa azaldı mı?
Tehditler tabi ki boyut değiştirerek devam ediyor. Türkiye'de maalesef bu tür gayri meşru işlere bulaşan insanların aynı zamanda bir alışkanlığı da vardır. Bu alışkanlık özellikle kamu görevlilerine yönelik. Bu tür yıldırma taktikleri kullanarak onları iş yapamaz duruma düşürmek istiyorlar. Geçmişte bunun olumlu sonuçlarını da almışlardı. Bunu tabi bize karşı da kulandılar. Hepsini kastetmiyorum ama bazı gruplar bunu bize karşı da kullandılar. Gerek benim şahsıma karşı, gerekse buradaki arkadaşlara karşı, ailemize karşı her türlü yöntemi denediler. Burada amaç bizi iş yapamaz duruma düşürmek, bizim kararlı duruşumuzu zayıflatmak. Bunları elbette denediler, ama bunlar bize işlemedi. İşlemez de. Bizim buradaki duruşumuz, bu yıldırma girişimlerini önlemesi bütün kamu kurumları için de bir örnek oldu. Artık herkes bu şekilde bir duruşun mutlaka kamu lehine, Türk milleti lehine sonuç vereceğini gördü. Sonuçta kimseye haksızlık etmek için, kimsenin malını gasp etmek için bunları yapmıyoruz. Biz kamunun kaybolmuş paralarını geri kazanmak için yapıyoruz. Bir özveri gösteriyoruz. Ne mutluyuz ki bu özveri toplumda karşılığını buluyor. Teşekkür olarak bize geri dönüyor. Bu bize moral sağlıyor. Bu da diğer kamu kurumlarına örnek teşkil ediyor. Biz burada emanetçiyiz, bu milletin malının emanetçisiyiz. Burada yanlış işler yapılmış olsaydı, kötü niyetli insanlar burayı yönetiyor olsalardı topluma ikinci bir darbe vuruluş olacaktı. Türkiye genelde bunu çok yaşıyor. Yani bir enkazı kaldırmak için ikinci bir enkaz yaratılmış olacaktı.

Kamuoyunda şöyle algılamalar oldu. Uzan Grubu'yla TMSF arasında anlaşmalar yapılıyor. Çukurova Elektrik, Kepez Elektrik ve başka şirketler iade edilecek şeklinde. Bu konuda ne diyeceksiniz?
Bu haberlerin tabi bizimle ilişkisi yok. Bir defa bizim enerji işiyle herhangi bir ilişkimiz söz konusu değil. Biz zaten burada göreve başladığımızda İmar Bankası'ndan doğan kayıt dışı mevduatın ödenmesinden doğan bizim alacaklılığımızın enerji işiyle bir ilgili yok. Enerji işi zaten bankadan daha önce olmuştu. Enerji Bakanlığı'nın sorumluluğu altında o iş. Bizim şu anda Uzan Grubu'yla tabi zaman zaman görüşmelerimiz oluyor. Bazı sorunlar üzerinde konuşuyoruz. Geleceğe yönelik ne yapılabilir diye konuşmalar yapıyoruz. Zaman zaman onların bize talepleri oluyor, ama bunlar tamamen enerji dışındaki alanlarla ilgili. Biz orada tahsilat yaptık, malları sattık. Ama bizim alacaklılığımız devam ediyor. Alacak rakamımız düşmedi.

Çünkü bizim oradan aldığımız satış bedellerini özellikle İmar Bankası'ndaki ve diğer şirketlerden doğan borçlar nedeniyle Maliye Bakanlığı'na aktardık önemli bir bölümünü. Bir bölümünü de Hazine Müsteşarlığı'na olan yükümlülüklerini kapatmak için ve diğer kamu kurumlarına olan yükümlülüklerini kapatmak için kullandık. Ayrıca çok ciddi bir rakamı yurt dışı borçlular için kullandık. Böylece bir taraftan Uzan Grubu'nun varlıklarını satarken bir taraftan da çok ciddi bir ihtilaf temizliği yaptık. Yani çok iddi yükümlülükleri ödedik. Böylece aslında alacaklıların, kamu alacaklılarının büyük ölçüde biz tahsilatçısı durumunda idik burada. Kendi alacağımızı tahsil edememiş olduk ama…

Peki ne kadar alacak kaldı Uzan Grubu'nda?
Şu an tabi faizler işlemeye devam ettiği için bir rakam veremem. Sonuçta bizim Uzan Grubu'na ödediğimiz rakam 8.7 milyar YTL. Fiilen, kayıt dışı artı of shore, son bir ayda of shoreden dönen mevduat ve Hazine bonosu olarak ödediğimiz toplam rakam 8,8 milyar YTL'ye ulaştı. Hatta bu Hazine bonolarının ödenmesiyle beraber 9 milyar YTL'yi bulmuş olmalı. Bu tabi ana para. Faizlerle daha fazla boyutlara çıkıyor.

Uzan Grubu'nun yurt dışı alacaklılara ödediği miktar ne kadar?
Nokia ve Motorola'ya bir milyar 250 milyon dolar ödeme yaptık. Tabi ki bizim burada 4.5 milyar dolara sattığımız Telsim'den doğan alacaklılardı onlar. Telsim'in teknolojik alt yapısı tamamen yurt dışı kreditörler tarafından karşılandı. Zaten onlarla biz el koymadan önce uzun süre devam eden hukuksal bir ihtilafları vardı. O ihtilaf alacaklılar lehine bitmişti. Eğer o ödeme yapılmamış olsa o satışı da gerçekleştiremeyebilirdik. O nedenle biz ciddi bir indirim de sağlayarak yurt dışı alacaklılardan, ki sadece Motorola'nın talep ettiği rakam 2.5 milyar doların üzerindeydi. Bir milyar dolar civarında da Nokia'nın vardı. Biz her ikisinin toplamına 1 milyar 250 milyon dolar ödeyerek kapatmış olduk.

Çukurova Grubu'yla ilgili durum nedir?
Çukurova Grubu'nun borcunu tamamen tasfiye ettik diyebiliriz. Çok küçük bakiyeler kaldı. Onları da zaten bir ödeme planıyla ödüyorlar. Bugüne kadar 2 milyar 200 milyon civarında bir tahsilat sağladık ki bu da çok ciddi bir tahsilat rakamıdır. Onu da 2 yıl içinde gerçekleştirdik.

Toprak Grubu'yla TMSF arasında uzun süre ihtilaflar oldu. Siz farklı bir rakam söylediniz, Halis Toprak farklı bir borç rakamı telaffuz etti. Şu anda durum nedir?
Şu anda Toprak Grubu'yla da büyük ölçüde alacağımızı tahsil ettik. 75-80 milyon dolarlık küçük bir rakam kaldı. Onun da karşılığı var, elimizde bir takım kira senetleri var, ödeniyor tahsil ediliyor. Dolayısıyla o da çözülmüş oluyor. Bu biraz da Halis beyi zorlamamızla gerçekleşti. Ama kendisinie iyilik yaptık, umarım bunun farkına varmıştır. Çünkü çok akıllı bir tüccar. Biz şunu söyledik tüm borçlularımıza: Kamuya, TMSF'ye borçlu kalırken eski standartlarınızı sürdüremezsiniz, bu ikisi bir arada yürümez. Ya borcunuzu ödeyeceksiniz ya da TMSF bu alacağı tahsil eder. Orada da bunu yaptık. Büyük bölümü bunun nezaketini kavrıyor. Borçlu davranışı içinde yaşamaları gerekiyor. Borçlu davranışı sergilemeyen, hayatına dikkat etmeyen, borcunu ödemek için çaba sarfettiğini hissettirmeyen borçlulara karşı hem kamuoyu çok duyarlı oluyor hem biz hukuksal yaptırımlar uygulamak zorunda kalıyoruz.  Halis Toprak çok zor bir iş adamı. Bizim portföyümüzde kolay adam yok zaten. Epeyce bizi uğraştırdı ama mutlu sonla bitti hikaye.

Bu söylediğiniz tabloya Cavit Çağlar uyuyor. Dünya kadar borcu olduğu halde hayat standartlarında herhangi bir değişiklik olmadı. Neden şu ana kadar müdahale edilmedi? En son bu yayınlanan  haberlerden sonra TMSF üzerine gitti?
O haberlerle ilgisi yok tabi. Biz göreve başladığımız zaman Cavit Çağlar grubuyla görüşmelere de başladık. Hatta başlamış olan görüşmeleri sürdürdük. O tarihte borç rakamları ortaya çıktı, teminatlar belirlendi ve bir protokol imzaladık. Orada bazı şartlar vardı. Onların yerine gelmesi için belli bir zaman gerekiyordu. Bu arada tabi Cavit beyin değişik işleri vardı, tekstil, hizmet sektörü ve inşaat işi. İnşaat işini biz üstlendik, bizim şirketlerimiz üstlendi ve inşaat işinde ciddi bir atılım yapıldı. Fakat diğer tarafta aynı hareketi göremedik, tabi protokolün belli şartları zaman içinde bir kısmı yerine geldi ama bir kısmı da yerine gelmedi. En son ödemeye ilişkin yükümlülükler de yerine getirilemeyince artık protokolün de muhafaza edilmesi hukuki olarak mümkün olmaktan çıktı. Biz de bu noktada müdahale ettik. Protokol şartlarının kendi içinde işlemesinin getirdiği bir sonuçtur. Protokol imzalanarak borç ödenmiş olmuyor. Borç ödeme yapılarak ödeniyor. Sonuç olarak biz Cavit beyle geldiğimiz noktada bir tarafan onun tekstil şirketlerinin kendileri tarafından değerlendirilmesi için bir çalışma yapıyorlar, onu biliyoruz. Yani tekstil sektörünün içinde bulunduğu sorunların da varlığı da herkesin malumu. Dolayısıyla tekstil şirketlerinin nakit yaratma imkanları sınırlı, onu herkes biliyor. Buna rağmen onun ihracat potansiyeli olan kolu ciddi bir kaynak yaratma kapasitesine sahip, bu konuyu değerlendirmelerine ilişkin kendileriyle konuşuyoruz. Biz burada tabi ki otelle ilgili, medya koluyla ilgili, enerji koluyla ilgili girişimlerimizi başlattık. O konuda hukuksal çalışmalarımız devam ediyor. İnşaat zaten devam ediyor. Bir tek tekstil durumuyla ilgili insiyatifi, biz bir tek tekstil yönetimini almadık. Çünkü tekstil sektörü ciddi bir finansal kaynak ihtiyacı gerektiriyor. Bu kaynağı bizim karşılamamız mümkün değil. Bizim burada akıllıca hareket etmemiz gerekiyor. Yani gidip de ne pahasına olursa olsun el koymak gibi bir yola sapmıyoruz. Bizim el koyduğumuz şirketler bize değer yaratan şirketler olmalı. Bizim alacağımızı tahsil etmemize yardımcı olan şirketler olmalı. Zaten yasanın tanımı da o. Alacağı tahsilde yarar görülmesi şartıyla. Biz oradaki tekstil şirketlerine el koymayı alacağımızı tahsil konusunda yararlı görmedik. Orada bir kaynak ihtiyacı var. Bunun altına bizim girmemiz anlamına gelir ve bunu yapmak kamu kaynağını israf etmek olurdu. Fakat oradaki bizim diğer tedbirlerimiz devam ediyor.

Ne kadar borcu var Cavit Çağlar'ın?
Cavit beyin basına da yansıyan 1 buçuk milyar dolar civarında bir borcu var. Hep büyük rakamlar telaffuz ettik, bu rakam onların yanında çok küçük kaldı ama şu anki portföy itibariyle en büyük borçlumuz.

TÜRKSAT devleti yüz milyonlarca $ zarara uğrattı

Türksat, Erol Aksoy'un iki Kablo TV'sine el koyarak Türkiye'yi milyarlarca dolar zarara uğrattı.

Erol Aksoy'la yapılan protokol de tam işlemedi. Önce el koydunuz, sonra işletip satması için tekrar verdiniz, fakat şimdi yine olaya el koydunuz. Erol Aksoy'la ilgili son durum nedir?
Biz onların önce yönetimlerini devraldık, sonra bir protokol imzaladık. Kendisi çalışarak ve varlık satarak borcunu ödeme niyetini beyan etti. O konuda bir anlaşma sağladık. Ancak protokol şartları yerine gelmeyince biz bu varlıkları satmak için de belli süreler koymuştuk. O süreler aşıldı. Bu arada bir yabancı yatırım şirketi bu varlıkları satın almak için bizimle görüşmeler yaptı. Belli bir rakamsal anlaşma da sağladık. Ancak uluslar arası likidite krizi ve diğer olumsuzluklar nedeniyle bu gerçekleşmedi. Biz de bu varlıkları daha fazla değer kaybına tahammül edemezdik ve bu değerlerin satışına karar verdik. Şu anda Erol bey o yatırım şirketini yeniden bu işe ilgi duymaya, ikna etmeye çalışıyor. Belli ölçüde bir başarı da sağladı ama ilk konuştuğumuz şartların gerisinde bir teklifle bize geldiler. Bu iş sonuçta hesap kitap işi. Erol bey iyi bankacı, iyi hesap yapıyor ama biz de iyi hesap yapıyoruz. Üstelik bizim uzun çalışmalar sonunda kararlaştırdığımız bir modeli değiştirmenin sonucu tahmin edilebilmeliydi. Şimdi biz Erol beyin bizim şartlarımıza ve anlaştıkları yatırım şirketinin bizim beklentilerimize uygun bir teklifte bulunmalarını istiyoruz. Bu arada satış  süreci de devam ediyor.

Erol Aksoy'un bugün itibariyle borcu ne kadar?
Kabaca bir milyar dolar civarında. Tabi Erol Aksoy'un bir talihsizliği oldu. Bizim çok umut bağladığımız, onun iki tane kablolu TV şirketi vardı. Maalesef kablo TV sektörü öldürüldü Türkiye'de. Bunun sorumluları kimlerdir, kamuoyu bunu iyi biliyor. Bu kamuya büyük bir değer kaybına yol açtı. Türksat bu şirketlerin alt yapısına cebren el koydu. O dönemde bizim şirketlerimizle mahkemelik olundu. Şu anda devam eden ihtilaflar var. Biz o dönem defalarca kendilerine yalvardık, bu sektörün potansiyeli çok güçlü, bize bırakın biz bu işi iyi biliyoruz, hatta yatırım yapalım, dijital teknolojiye geçirelim, daha yaygınlaştıralım dedik. Bu çok güdük kaldı. Gelişmiş medeni ülkelerde bunu sahip olduğu düzeye çıkartalım diye inanın yalvarırcasına uğraştık, ancak bir kamunun anlaşılmaz bir mantığına denk geldi. Hani bir çivi çakarsınız bir yerden sonra gitmez. O çivi kimin kafasına denk geldi. Bilmiyorum ama o çivi orada durdu ve bu varlıklar değer kaybetti. Sıfırlandı. Şu anda kablolu TV sektörünün akıbetini ben önce bu işten para kaybetmiş biri olarak ikincisi bir vatandaş olarak, evinde kablo TV olan ancak bunu seyredemeyen bir vatandaş olarak bunun akıbetini merak ediyorum. Bu kablolu TV işi ne olacak, Türksat bünyesinde bunu akıbeti ne olacak inanın  iki şirket değeri sıfırlanmasaydı bu iki şirket öldürülmeseydi yüz milyonlarca dolar oradan kamuya taze para aktaracaktık.

Böyle tam hesaplanmış bir para var mı?
Milyon dolarları bulur du. Bu belki çok daha fazlasını bulurdu iyi bir yatırım stratejisinden sonra. Bunlar milyar dolarlara çıkabilirdi, milyar dolarları çok rahat telaffuz edebilirdik ve biz bunu yapardık ama bu öldürüldü.

Hükümet buna sahip çıkmadı mı? Bu çok ciddi bir olay.
Benim beş yıllık görevimde en büyük başarısızlığımız bu konu oldu. Ama onun da sorumluları kendilerini biliyorlar.

Birinci sorumlu Türksat mı?
Bir kamu bürokrasisisin körlüğüne denk geldi. Ben burada isimlendirme yapmak istemiyorum, ama şunu topluma diyorum ki, ey toplum, bu milletin parası kayboldu…

Bunun telafisi mümkün değil mi, şu andan itibaren yeni bir arayışa girilse… Acaba telafi edilemez bu söylediğiniz bu kayıtlar kazanılamaz mı? Yoksa bitti mi? Gözler Çalık'ta. Kamuoyu, Çalık Grubu Başkanı Ahmet Çalık'ın şimdi ne yapacağını merak ediyor.
Ben bıraktım artık, bilmiyorum kim ne yapıyor. Kablo TV de seyretmiyorum. Kablo lafını duyunca da iğreniyorum. Artık tahammülüm kalmadı bu kadar sorumsuzluğa. Erol Aksoy'dan bize devredilmiş, bizim yönetimimiz altına girmiş şirketlerin değeri sıfırlandı. Şu anda kağıt şirketleri. Oysa biz bu şirketlere yatırım yapacaktık, onları pazarlayacaktık, talepler vardı yurt dışından, her gün kapımızı aşındırıyorlardı. Hem Türkiye medeni iletişim aracına kavuşacaktı hem de kamuya taze paralar gidecekti, hem biz görevimizi yapmış olmanın mutluluğunu yaşayacaktık. Yapamadık, en büyük hayıflandığım şeylerden biri budur. Yani bu, devlette, kamuda kim işi daha iyi götürüyorsa, işi erbabına vermek lazım, biz bu işin erbabıyız. Kamu bizden yarar gördü. Biz yalvardık, bu işi bize bırakın. İnanın yalvardık yani. Bir gazetede demeç verdim, yalvarıyorum dedim. Ama yalvarmalarıma rağmen olmadı. İsyan halindeyim, bu kablo işi beni isyan ettirdi kablo dedinmi bu kabloları görünce kafamda bir şey çaktı.

Neye bağlıyorsunuz, neden olmadı?
Çözemediğim paradokslardan biri budur. Belki bir matematikçi gelir de bu paradoksu çözer.

ATV-Sabah olayı kimyamı bozdu

Medyaya bizim bulaşmış olmamız başlı başına can sıkıcı bir konu. Mesela Sabah gazetesi manşet atıyor. Bu manşetin hesabı bir şekilde bize soruluyor.

Atv - Sabah Grubu da hep tartışmaların odağında yer alıyor? Gelinen son noktayı bize anlatır mısınız?
İkinci kimyamı bozan konuya da girmiş oldunuz. Şimdi medya işi de, medyaya girince benim kimyam bozuluyor. Burada ikinci bir sefer gerçekten çok can sıkıcı bir konu. Medyaya bizim bulaşmış olmamız başlı başına can sıkıcı bir konu. Mesela Sabah gazetesi manşet atıyor. Bu manşetin hesabı bir şekilde bize soruluyor. Niye karışmıyorsunuz veya neden karışıyorsunuz? Şimdi karışıyoruz, neden karışıyorsunuz? Karışmıyoruz, neden karışmıyorsunuz? Manşet benim işim değil ki. Orada gazeteciler var. Sonuçta orada her gün toplumun önüne bir ürün çıkıyor. Televizyonlarda her gün bir ürün çıkıyor. Şimdi bunun her şeyinden sorumlu olmak bizi yoruyor açıkçası. Şimdi RTÜK üyesi Sayın Şaban Sevinç bana özel bir mekup yazdı. Medenice bir mektup. Mehmet Barlas'ın gazeteye transferiyle ilgili, yaptığı bir röportajdan bir alıntı yapıyor, onunla ilgili benden bilgi istiyor. Saygı duyulabilir, yanlış şeyler ama ben de buna cevap vermek için, duyarlılığı için teşekkür ederek başladım. Benden bilgi istiyorsunuz ve bu bilgiden sonra ne yapacağınızı düşüneceksiniz, ben bu birinci paragrafı birkaç paragraf daha yazıp arkadaşlara verdim, tamamlayıp gönderelim diye. O arada bu özel mektubu gazetecilere verdi Sayın Sevinç. Ahmet Ertürk suç işledi diye, suç duyurusuyla karşı karşıya kalabileceği gibi açıklamalar yaptı. Şimdi bu en hafif tabiriyle ayıptır. Bir özel mektup yazıyorsunuz. Bu özel mektubun cevabını beklemeden bunu basınla paylaşıyorsunuz. Bunu anlamıyorum. Bu düzeylere gelmiş insanlar bunu nasıl yapar.  İkincisi; bu tehditlere alışığız, kuyruğa giriyor tehditler. Şaban bey de o kuyrukta kendine bir yer bulabilir. Bizim umurumuzda değil. Hukuksuz hiçbir şey yapmıyoruz. 16 milyar dolar tahsilat yaptık. Hakkımızda defalarca davalar açıldı. Hepsinden alnımızın atkıyla çıktık. Bize bunlar vız gelir. Korkutmaz bizi. Bizim anlımız ak kalbimiz temiz  bu toplumun hizmetindeyiz  Korkutmaz bunlar bizi. Bunların ne hesapla yapıldığını biliyoruz. Bizi yıldırmak için, bizim gücümüzü kırmak için, bizi korkutmak için, bizi ürkütmek için bize yönelik bu tür tehditler çoook geliyor, bu da onlardan bir tanesi…

Ahmet Bey, alıyorsan gel işinin başına geç
ATV-Sabah Grubu'nun satış konusu çok uzadı. Ahmet Çalık ihalede en büyük teklifi vererek kazandı. BDDK'dan, RTÜK'ten ve TMSF'den onaylar çıktı. Şimdi bir aylık süre var. Nedir son durum?

Elbette tabi bu da var. Biz o konuda da süreyi verdik, onu bekliyoruz. Sayın Çalık da bu konuda elini çabuk tutmalı, bir an önce gelsin, alıyorsa alsın, almıyorsa almasın. Ortaya çıksın bu iş. Çünkü son dönemlerde maruz kaldığımız şey bizi yormaya başladı. Bir iş adamı olarak artık bu yükün altına giriyorsan gel Ahmet bey, gel işinin başına dön. Sizin aracılığınızla Ahmet beye çağrıda bulunuyorum. Ahmet bey artık gel, bu işi bitir… 

Burada bu iş olmayabilirmiş gibi bir sonuç da çıkıyor, ben öyle bir mesaj aldım.

Hayır öyle bir şeyi söylemek istemiyorum. Teorik olarak o ihtimal her zaman var ama açık söylüyorum bir an önce olması için inanın dört gözle bekliyoruz. Olmasını da istiyoruz. Niye o zaman iki ay süre verdiniz hiç süre vermeyebilirdiniz ama büyük rakam, bu büyük rakamın bir şekilde organize edilmesi için zamana ihtiyaç var. Bütün özelleştirme ihalelerinde de bu olur. Geçtiğimiz günlerde Migros satışı oldu, özel bir satış onun için de bir süreye ihtiyaç var. Bu kadar büyük rakamların bunun olmasını da istiyoruz canı gönülden istiyoruz, ama gerçekten tezkereyi “gel tezkere gel” diye bir askerin durumuna düştük, şafak sayıyoruz.  

Mehmet Barlas'a ve Engin Ardıç'a ödemeyi TMSF'mi yaptı, yoksa Çalık Grubu mu?
Şimdi bakınız, Sayın Şaban Sevinç'in suçlamaları da böyle. Çok yakışıksız suçlamalar. Bu şirket bir medya şirketi, her gün dinamik şirketler bunlar. Şimdi Ali Kırca ayrıldı, haber boş kaldı. Ne yapacaktık yani, biz sattığımızda Ali Kırca vardı, sonra ayrıldı. Şimdi Ahmet Çalık bey, Ali Kırca”lı sattınız bana, nerede Ali Kırca mı diyecek. Bu kadar mantıksız bir suçlama olabilir mi. Dinamik şirketler bunlar. Girerler çıkarlar, birisi ayrılır. Bugün diyelim ki Sabah Grubu'ndan on kişi ayrıldı. Ne yapacağız. Bizim ihale modelimiz de buna göre dizayn edilmiş durumda. Bu şirket elimizde kalabilir. Peki bu dönemde almadığımız tedbirlerden dolayı yarın tekrar satışa çıktığımızda değerini düşürürsek piyasada sorumlusu kim olur. Bunun hesabını bugün bize soranlar sokaktaki insanlar olsa anlarım. Medyayı bilen insanlar. Ayrılan birinin yerine yeni bir adam alacaksınız. Ali Kırca ayrıldı, zorla kimseyi tutamayız ki. Bizim orayı doldurmamız lazımdı. Orda dinamik bir şirket var orda yürüyen bir şirket var geliri var gideri var

Ahmet Çalık'ın bizzat Mehmet Barlas'a teklifte bulunduğu söylendi, ödemeyi de TMSF'nin yaptığı söylendi. Bunun doğrusu nedir?
Bunun doğrusu şudur. Mehmet Barlas, Sabah Gazetesi'nin yazarıydı. Biz gittiğimizde TMSF'nin oradaki varlığından duyduğu rahatsızlıkla ayrıldı. Ben Mehmet beyin tekrar Sabah'a gelmesiyle ilgili defalarca konuştum, biz daha satış ortada yokken, Engin Ardıç'la yine o şekilde konuştuk. Daha sonra bir boşalma meydana geldi. Bu boşluğu doldurma ihtiyacı doğdu. Mehmet beyi zaten oradaki arkadaşlar talep ediyor. Mehmet bey de kabul edince görüşüldü, konuşuldu, bu anlaşma oldu ve her ikisi de geldiler. Kamuoyunun da izlediği değerli yazarlar, insanlar. Ama Mehmet bey ya da Engin bey gelirken bu malın ileride sahibi olacağı Ahmet Çalık'la görüşmesi kadar doğal bir şey olabilir mi. TMSF'nin yönetim kurulu var orada, TMSF de değil. Şimdi beni suçluyor. Ahmet Ertürk bu kadar hukuktan bi haberlik olabilir mi. Orada bir şirketin yönetim kurulu var. Yönetim kurulu başka organları var, genel müdürleri var, bir sürü insanlar var, TMSF başkanı olarak  ben Mehmet Barlas'la pazarlık mı yaptım. Ahmet Ertürk diye hedef gösteren insanların niyeti başka türlü. Ahmet Ertürk'ü nasıl yıpratırız da bu kamu alacağını boşa çıkarırız. Birileri adına hareket eden insanlar bunlar. Kim adına hareket ettiklerini tahmin edebiliyorum. Burada TMSF'nin gücünü kırma operasyonudur bu. Ama onlara TMSF'yi harcatmayız.

Burada sanıyorum Ahmet Çalık beyin daha aktif bir rol oynaması gerekiyordu.

Mehmet Barlas bir yerde bir televizyon konuşmasında Ahmet Çalık'la konuştuğundan bahsetmiş. Konuşur tabi ki. Bu varlıkların sahibi olma ihtimali olması güçlü olan bir kişiyle gidip de ben Sabah'a geçiyorum, senin görüşün nedir, ne olacak, görüşlerin nedir, bunlar konusunda fikir telakkisinde bulunması kadar doğal bir şey var mıdır. Bu işlerin tamamen dışında olan birisi söylese anlarım. Ama bunu medyanın içinden birinin söylemesi orada başka niyetlerin oyduğunu gösteriyor. Orada bir yönetim kurulumuz var, bu yönetim kurulunun tasarrufudur. Bu tasarrufun TMSF ile bir alakası yoktur. TMSF tüzel kişiliğiyle, TMSF başkanıyla hiçbir alakası yoktur. Alaka kurmak isteyenler de kursunlar. Kel alaka.

Mehmet Barlas'a ve Engin Ardıç'a ödenen rakamlarla ilgili bazı spekülasyonlar yapıldı. Net bilgiyi sizden alalım?
Basında her gün birileri bir yerlere gider, transferler olur, paralar ödenir, neden bu iş bu kadar… Sonuçta burası ticari bir şirkettir. TMSF sadece buranın kamu alacağını tahsil etmek için vardır geçici olarak. Neden insanlar bu konuyu bu kadar abartıyorlar anlamıyorum. Burası ticari olarak yönetilmesi gereken bir şirket, TMSF'nin başarısı bu ticari şirketlerin aynı ticari basiretle yönettiği içindir ki … Yani biz bunu devlet gibi yönetseydik, hiç karar vermeyiz, hiç adam almayız, böyle komik bir şey olabilir miydi. O zaman TRT'ye dönerdik. Bu adamların kafasından geçen çürümüş devlete dönerdik. Bunların kafasında geçen öyle çürümüş bir devlet, zayıf devlet, istedikleri gibi yönetsinler. Bize diş geçiremedikleri için bunu yapıyorlar.

Ahmet Çalık, bir ay sonra parayı denk getiremezse TMSF ne yapacak, ihaleyi iptal edecek herhalde?
Şartnamemizde bunlar açık, bu ihale iptal olacak, ondan sonra TMSF, zaten şu anda bizim atadığımız yönetim orayı yönetmeye devam edecek. Teminat mektubunu nakde çevirecek. Daha sonra ne yapacağımıza karar vereceğiz.

Burada iki önemli oyuncu daha var. Biri Turgay Ciner, diğeri de Dinç Bilgin. Onların durumu ne olacak?
Turgay beyin grubuyla yaptığımız bir sözleşme var. O sözleşmede bizim vermeyi taahhüt ettiğimiz bir takım varlıklar var. Bir kısmı verildi. Onlarla anlaşmalar yaptık, bitecek. Bu satışa bağlı olarak da bir ödeme yapılacak. Ondan sonra da karşılıklı biteceğiz. Dinç beyle de bu satışa bağlı olarak gelecek satış gelirinin dağıtımını yapacağız. TMSF'ye olan borçları, vergi borçları, kalırsa diğer borçlar belli bir sistemde ödenecek.

Dinç Bilgin'in buradan bir beklentisi var mı? Bana da bir 150-200 milyon dolar kalır gibi gazetelere yansıdı, böyle bir para kalabilir mi? Yoksa borçlarına yetecek mi bu ödemeler.
Bu rakam içinde öyle bir şey görünmüyor. Bir milyar 100 milyon dolar bizim alacağımız belli. Diğer borçlar belli. Alacaklılar var. Dolayısıyla böyle bir şey görünmüyor. Ufukta böyle bir şey görünmüyor.

Özel hayatımı ve sağlığımı feda ettim... Ama mutluyum

Şu anda geriye dönüp baktığınızda üzüldüğünüz bir konu var mı, şu an neler hissediyorsunuz?
Bir tarafıyla mutluyum. Bu toplum adına bu toplumun esenliği, refahı adına savaşa çıkmış bir nefer gibi hissediyorum kendimi. Bunun manevi tatmin duygusunu da yaşıyorum. Bunun sıkıntılarını da yaşıyorum. Acılarını, umutlarını da yaşıyorum. Özel hayatımı feda ettim. Sağlığımı feda ettim ama bu toplumun iyiliği için benim kişiliğime olan saygımı koruyarak, bu topluma olan vefa duygumu, bu toplumun bizi yetiştirmek için nelere katlandığını bilerek. Biz bunları, bizim topluma bir borcumuz vardı, bu borcumuzu böylece ödeme fırsatı geçti elimize. Herkes bu fırsatı bulamayabilir. Bu fırsatı en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyoruz. Bu arada önümüze çıkan kötü niyetliler var. Onlarla da savaşarak ilerliyoruz. Alnımız ak. Gerçekten toplum bizi takdir ediyor. Sokakta bize sarılan insanlar, bize gelip teşekkür edenler bunlar bize güç veriyor. Dünyanın neresine gitsem beni tanıyan biri çıkıyor. Gelip söyledikleri ilk şey teşekkür etmek, bir kısmı bunu acıma hissiyle söylüyor. Gerçekten yani yaptığımız işin sıkıntıları yaptığımız işin belası, ama ne mutlu ki bu fırsatı bulduk. Bu topluma bunu yapmak, borç ödemek, kendi kişiliğimize vicdanımıza karşı sağlam durma fırsatı bulduğumuz için çok mutluyuz.  İnanıyorum ki toplum bunun karşılığını veriyor. Veriyor nitekim. Neyle veriyor; ödüllerle veriyor, takdirlerle veriyor, dualarla veriyor. Bu da bize büyük bir güç veriyor. Önümüze karşımıza çıkan bu tür bizim sırtımızdan piar yapmak isteyen, bizim üstümüzden birilerinin adına çalışan insanlarla böyle parazitlerle mücadele gücünü biz buradan buluyoruz.  

Bizim gözümüzde cesur yürek cesur bürokratsınız bir çok ortamda da sizden bir beklenti var siyaset sahnesine girip bu hizmetinizi çok daha üst düzeyde ve çok daha halkın bütünlüğüne hizmet eden bir konuma gelmenizi de istiyor. İleride sizi siyaset sahnesinde görecek miyiz?

Bu sahneden memnunum. Bu sahne gerçekten bu hizmet fırsatını fazlasıyla bana verdi. Onun için burada da görevimizi tamamlayıp, elimizi yıkayıp çıkıp gideceğiz.

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde