Ali Saydam Akşam'da başladı
Sabah Gazetesi'nden ayrılan Ali Saydam, Akşam Gazetesi'nde yazılarına başladı. 'Halep oradaysa arşın burada!' diye yazısına başlayan Saydam'ın ilk yazısı...

Halep oradaysa arşın burada!
Tanışmamızın zamanı çoktan gelmişti.. Nedenini anlatmaya çalışayım..
İş dünyasında başarının anahtarını verdiğini iddia eden pek çok 'özlü söz' vardır. Bunların içinde 21'inci yüzyıla en yakışanı aslında şudur: 'İnsanlar geçmişi satar, geleceği satın alırlar!'
İster beğenelim ister beğenmeyelim, 'Nerede, o eski günler', 'Biz bir zamanlar aslandık kaplandık, birinci partiydik' muhabbeti bitmiştir. İş ve siyaset dünyası içindeyseniz, bu 'acı' gerçeği kabullenmek zorundasınız. Geminizi hangi fırtınalardan hangi başarılarla geçirdiğinizle, 'Halep'te kaç arşın atladığınızla' ilgilenenlerin sayısı giderek azalmaktadır. Gemi sağ salim limana geldi mi, gelecek sefere hazır mı? Soru budur artık. 'Halep oradaysa arşın burada' ilkesi genel iş yapma biçimi haline gelmiş durumda.
Marka vaadi de bu bağlamda en önemli rolü oynuyor. Uzunca bir süredir, şirket değerlendirmelerinde bugünkü karlılık oranınıza, satış rakamlarınıza birinci sırada bakılmıyor artık. Varsa yoksa gelecek tasarımı. Gelecekle ilgili vaadiniz... Ve bunun iletişimini hangi inandırıcılıkla yaptığınız...
Kendisine gelecekte neler yapmayı planladığını soran gazetecilere, mistiklerin sık kullandığı deyişle 'My future is my past' (Benim geleceğim geçmişimdir) diye yanıt vermiş olan Churchill'in, o güzelim tavrı iş ve siyaset dünyası için gereğinden fazla romantik bir söylem haline geldi..
Akşam'ın üst yönetiminin teklifini değerlendirirken ben de bu gözlükle baktım. Eğer yanlış okumadıysam Akşam'ın gelecek vaadi ve bana yaptığı günlük yazı yazma teklifi, tam da benim gelecek tasarımımla uyuştu.
Bu uyuşmadan ne çıkacak hep birlikte göreceğiz. Buna siz karar vereceksiniz, yani arşın siz olacaksınız..
Hepinize içten bir merhaba!
***
Ahmet Ümit ümit verdi
Geçenlerde Ahmet Ümit'le bir TV programında sohbet ediyoruz. Pek çok ortak yanımız var. O Gaziantepli; benim babam Kilisliydi. İkimiz de kebaba bayılıyoruz. O da benim gibi konuşmaya, kendini ifade etmeye meraklı. Tek önemli farkımız; o tüm kültürel derinliğine rağmen dünyayı soldan okumakta hala ısrarlı, bense yıllardır sadece derinlikten yana olmuşum..
Filmciler Ahmet Ümit'in dört kitabını birden satın almışlar. Kukla'yı Adil Yalçın Alsa Film adına almış. Kavim'i Plato Film adına Sinan Çetin, Sis ve Gece'yi Leopar Film adına Turgut Yasalar, Bir Ses Böler Geceyi ise Yönetmen Ersan Arsever bağlamış. Çekimler sonbaharda başlıyormuş..
Benim için bu haber çok şey ifade ediyor. Roman, engin burjuva kültürü gerektirir. Polisiye roman bu bağlamda daha da farklı bir titizlik, derinlik ister. Polisiye film ise bu ikisinden çok daha fazla gereksinir o kültürü. Bunları duyunca bayağı ümitlendim Türkiye adına... 80'lerde başlamış olan 'Neşeli cahiliye devri' o kadar uzadı, son iki yılda o kadar düzgün sayılacak Türk filmi çakıldı ki, bu olay içimde sinema sanayinin gelişip yeşerebileceğine ilişkin bir umut ışığı yaktı birden.
***
Petrolcülerden ders
Opet Yönetim Kurulu üyesi Nurten Öztürk Hanım anlatırken içinden geçiyordu adeta. 5 milyon dolar bütçe ayırmışlar. Çanakkale'deki köyleri, köylülerin ve bayilerinin katılımıyla onarmaya başlamışlar. Medya haberi, 'Tarihe Saygı Projesi ile Gelibolu Yarımadası'nda Cumhuriyet Tarihinin en büyük dayanışması yaşanıyor' diye verdi. Hiç abartmamışlar.
Bigalı, Kilitbahir ve diğerlerine yolunuzu düşürmenizde yarar var. İki şeyi gözlemlemek için. 1- Toplumsal sorumluluk projeleri, katılımlı bir modelle nasıl çalışır. 2- Bu projeler itibara o da ticari başarıya nasıl dönüşür?..
Opet daha önce Temiz Tuvalet ve Yeşil Yol kampanyaları ile gönüllerde taht kurmayı başarmıştı. Aslında aynı tahtı Petrol Ofisi de kurdu. Formula'ya sahip çıkması, bunu yarış ekibi kurarak entegre etmesi, bu entegrasyonu yabancı dergilere verdiği ve İstanbul'u tanıttığı reklamlarla destekleyip Turkish POwer konseptiyle bütünlemesi ders niteliğindedir.
***
İşin show'u kaçtı...
Futbolun sad