"Ailede herkes Vakko'dan parasıyla alışveriş eder"
Cem Hakko yabancı markaların satılacağı konsept mağazalarını art arda açıyor. Babadan kalan markayı büyütüyor. Kendi çocukları da Vakko ile ilgileniyor. Hakko "Kıyafetlerine karışmam ama Vakko'dan ne alırlarsa parasını öderler" diyor.

Röportajı Merter'deki merkez binalarında, Cem Hakko'nun odasında, tam arkasındaki kocaman fotoğraftan sanki Bettina Hakko da bizi dinlerken yaptık. Fotoğraf çekimi için binada dolaşırken herkesi ismiyle çağırdığını, tüm DJ'lerle belli ki bol sohbet etmişliği olduğunu gördük. Biraz utanarak bu cümleyi kuruyorum ama hani "Ay, öyle bir pozitif elektriği var ki" denir ya. İşte onlar herhalde Cem Hakko'dan bahsediyor.
Bu kadar gülen, ışıldayan, kibar ama bir yandan da çaktırmaması gerektiğini bildiği, takım elbisesinin arkasına sakladığı bir muzipliği olduğunu anlıyorsunuz.
"Babanızı radyo açmaya ikna etmek için 'Günaydın Vietnam' filmini seyrettirmek istemişsiniz ki heyecanlansın. Ama uyuyakalmış galiba" dediğimde öyle bir gülerek "Ya, uyudu adam ya!" diyor ki.
Abdi İpekçi Caddesi, Vakko Cumhuriyeti gibi oldu.
Evet, öyle diyorlar. Keyif verici. Çünkü Abdi İpekçi herhalde Türkiye'nin en "in" moda merkezi şu anda. Oranın başka bir duygusu, şıklığı var.
Geçtiğimiz perşembe günkü Vakko Shoes&Bags'in açılışını anlatır mısınız?
Ben her organizasyonda, sonuna kadar mide krampları geçiririm. Kötü rüyalar görürüm. Ama harika bir akşam oldu. Kemanlar, şampanyalar... İnsanlar elbiselerini, kürklerini giymişler, gelmişler.
Sizin zaten ayrı eşarp-kravat butikleriniz vardı. Böyle belli ürünleri bir butikte toplamaya önceden başlamıştınız.
Evet ama onlarda kendi markamızı sunuyorduk. Bu yaptığımız ise bizim için yeni. Biz hiçbir zaman yabancı markalarla bu derece flört etmedik. Kendi markamızı satardık kendi mağazamızda. Hep markamızın üstüne titredik.
Bu da sizin prensibinizdi.
Evet ve o prensip hiç ödün vermeden aynen devam ediyor. Kendi yaptığımız Vakko etiketine çok özen gösteriyoruz. Müşteriler bazen "İthal neyiniz var?" diyordu. Bu da bizi rahatsız ediyordu. Biz de onlara "İthal malımız yok ama Türkiye'nin övünç duyacağı bir markası var burada" diyorduk.
Bu prensibi uygulamak zor oldu herhalde. Belki de kazanacağınız iki kat paradan vazgeçtiniz.
Çok oldu bu. Bize Türkiye'den çeşitli yerlerden çok teklif, istek geliyor. O kadar çok şeye hayır diyoruz ki. Her yerde mağaza açamayız. Belli metrekareleri başkasıyla paylaşamayız. Biz daha az kazanalım ama daha rahat uyuyalım istiyoruz. Risk almayalım. Sonuçta nereden baksanız 2 bin kişinin riskini taşıyoruz.
"Az kazanalım, iyi uyuyalım"
Şimdi ne oldu da birçok yabancı markayı getirmeye başladınız?
Hem ek cirolar hem bildiğimiz işi daha iyi yapma hem de piyasayla savaşmak için konsept mağazalar yaratmaya başladık.
Yani bir yandan prensibinizden vazgeçtiniz, yabancı markalarla "flört"e başladınız. Ama bir yandan da onlar için ayrı mağazalar açarak, Vakko mağazalarının içine bu markaları sokmayarak kendi markanızı ve prensibinizi korudunuz.
Evet, aynen öyle oldu.
Konsept mağazacılık iyi bir şey. Yani nişanıma kıyafet seçerken yanda da bir adamın tişört seçiyor olması hoş değil. Ya da ayakkabı alacaksam birçok marka ayakkabıyı bir arada, bir yerde bulmam güzel.
Tabii. Ürünleri böyle ayırıp kendi mağazalarında sunduğunuzda değerleri de artıyor. Başka ürünlerle yan yana olduklarında güçlerinden kaybediyorlar.
