Osman MÜFTÜOĞLU
ÇIKARSA NASIL ÇIKAR?
İnsan ömrünün 150 yıla yaklaşması, tek bir mucize ilaçla ya da tek bir genetik keşifle olmayacaktır. Bu artış ancak yaşlanmanın biyolojik süreçlerinin aynı anda birden fazla noktadan yavaşlatılmasıyla mümkün olabilir.
Bilim dünyası bugün yaşlanmayı “zamanın geçmesi” olarak değil, onarım mekanizmalarının yavaşlaması olarak tanımlıyor. Eğer hücresel onarım hızını koruyabilirsek, hasar birikimini geciktirebilirsek ve metabolik dengeyi uzun süre sürdürebilirsek, takvim yaşı anlamını büyük ölçüde yitirir.
Bu senaryoda belirleyici olan başlıklar nettir. Hücre içi enerji üretiminin korunması, mitokondrilerin genç kalması, kronik inflamasyonun baskılanması, epigenetik yaşın yavaşlatılması ve bağışıklık sisteminin tükenmemesi. Bunlara ek olarak yapay zekâ destekli erken teşhis, kişiye özel beslenme ve ilaçlama, hasar oluşmadan müdahale eden “önleyici tıp” modelleri devreye girerse, insan ömrü bugünkü sınırlarının çok ötesine kayabilir.
Yani 150 yıl, “ölümü geciktirmekten” çok, bozulmayı yavaşlatmakla mümkün olabilir.
ÇIKMAZSA NEDEN?
Ömrün 150 yıla çıkmamasının en büyük nedeni biyolojinin tek bir sistem gibi davranmamasıdır. İnsan bedeni, onlarca farklı yaşlanma saatinin aynı anda çalıştığı karmaşık bir organizmadır. Kalp, beyin, bağışıklık sistemi, kas–iskelet sistemi ve hormon ekseni aynı hızda yaşlanmaz. Bir sistemi ne kadar yavaşlatırsanız yavaşlatın, başka bir sistem sizi sınırlayabilir.
Bir diğer sınır, evrimsel biyolojidir. İnsan bedeni, doğası gereği “çok uzun süre kusursuz çalışmak” için değil, üremeyi ve türün devamını sağlamak için programlanmıştır. Bu programı tamamen yeniden yazmak, bugünkü bilimle hâlâ zordur.
Ayrıca sosyal, çevresel ve psikolojik faktörler de biyolojinin önüne geçer. Stres, yalnızlık, amaç kaybı ve çevresel toksinler, en gelişmiş tedavilere rağmen yaşlanmayı hızlandırabilir. Yani biyoloji izin verse bile, yaşam koşulları buna engel olabilir.
Bu nedenle birçok bilim insanı, teorik olarak mümkün olsa bile, ortalama insan ömrünün 150 yıla ulaşmasının kısa vadede zor olduğunu düşünür.
ÇIKINCA RİSKLER NELER?
Asıl kritik soru burada başlar. Diyelim ki ömür 150 yıla çıktı. Peki bu nasıl bir 150 yıl olacak?
En büyük risk, uzun ama hasta bir yaşamdır. Eğer yaşam süresi uzar ama sağlıklı geçirilen yıllar aynı hızda artmazsa, toplumlar çok uzun süreli kırılganlık, bağımlılık ve bakım ihtiyacıyla karşı karşıya kalır. Uzun ömür, tek başına bir başarı değildir; sağlıklı ömürle desteklenmezse ciddi bir yüke dönüşür.
Bir diğer risk eşitsizliktir. Bu tür ileri biyoteknolojik çözümler herkese aynı anda ulaşmayabilir. Uzun yaşayan küçük bir elit grup ile erken yaşlanan geniş kitleler arasında derin biyolojik ve sosyal uçurumlar oluşabilir.
Psikolojik riskler de küçümsenmemelidir. İnsan zihni, bugün ortalama bir ömre göre şekillenmiştir. Amaç, motivasyon, ilişkiler ve anlam duygusu 150 yıla yayılmış bir yaşamda nasıl korunacak, bu henüz bilinmiyor. Uzun yaşam, beraberinde uzun tükenmişlik de getirebilir.
Ayrıca nüfus, kaynaklar ve ekosistem üzerindeki baskı da kaçınılmazdır. Ömür uzadıkça yalnız birey değil, gezegen de zorlanır.
Peki Osman hoca ne diyor?
Cevabım tek cümleden ibaret…
Mesele uzun değil; kaliteli, zinde, formda, keyifli, huzurlu ve genç kalarak yaş almaktır.
İLGİLİ HABER
patronlardunyasi.com