Gündem


Toygun ATİLLA

HAYATTA ÜÇ PATRONUM OLDU: DEVLET, EROL SİMAVİ, AYDIN DOĞAN 

Logosunun altında "Türkiye Türklerindir" yazan, ay yıldızlı bayrağın Atatürk silüeti ile birleştiği Hürriyet'in 20 yıl Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. 
Hükümet ile devlet kavramlarının iç içe geçmediği o yıllarda Hürriyet için kulaktan kulağa söylenen ise "devlet gazetesi" olduğuydu. 

Ertuğrul Özkök, "hayatta üç patronum oldu, birincisi devletti" dediğinde hemen o meşhur "devlet gazetesi" söylentisi aklıma geldi. 

Toygun Atilla-Ertuğrul Özkök (Roma)

Hınzırca gülümsedi, "Bu devlet gazetesi algısı bazen çok işime yaradı. Yaptığımız bazı haberleri "devlet" kararı gibi okuyordu bazıları, bu da beni koruyordu (gülüyor) Halbuki öyle bir şey yoktu." 

Peki o halde, neden ilk patronu "devletti" ve o patronla ilişkisi nasıldı? 

"Devlet çok kötü bir patron. Fakat benim devletteki patronlarım çok iyi çıktı" diyerek hayatına etki eden iki kadına işaret ediyor.

Bunlardan biri öğrencilik yıllarının Hacettepe Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Profesör Emel Doğramacı, diğeri ise İşletme Fakültesi Bölüm Başkanı Gülay Çoşkun. 

Onların adını şu sözlerle anıyor: " Bu iki kadın gerçekten çok büyük bir cesaretle 12 Eylül'de benim arkamda durdular. Ben Ecevit'in Arayış dergisinde yazı yazarken, beni fakülteden attırmadılar. 1402 ile herkes fakültelerden atılırken onlar beni attırmadılar" 

Prof. Dr. Emel Doğramacı

DEVLETE ESKİ GÜVENİM YOK

Ertuğrul Özkök'ün devletteki patronları iyi çıkmıştı ama konuşurken kendisinin de ifade ettiği gibi "devlet" ile arası iyi değildi. 

Devlet için "Maalesef eski güvenim yok" diyordu. 

Oysa ki, göçmen bir ailenin evladıydı. 

Babasının, "Oğlum burası bizim son vatanımız başka gidecek vatanımız yok" sözleri ile büyümüştü. 

Aniden öfkeleniyor. Sinirlendiğinde dişlerini sıktığını fark ediyorum. 

"Türk Silahlı Kuvvetleri’ne küçüklükten itibaren İzmir'in Kurtuluş günlerinden itibaren çok büyük saygı duydum ama beni en çok düş kırıklığına onlar uğrattı. En büyük suçluluk duygusunu onlar verdi bana. Andıç olayında aldattılar beni" 

Dün söyleşimizin başında yazmıştım. Ne günah yazıcıların sorgusu ne de Ertuğrul Özkök'ün "günah çıkarma seanslarına" dönen diğer mülakatları gibi olmasın istiyordum bu söyleşinin. 

Kendisine de söyledim. Buradan da yazmış olayım. Çünkü aslında benim merak ettiğim, Ertuğrul Özkök'ün gustosu, kültürel ve duygu dünyasını beslediği alanlar vs vs... 

Ve tüm bunlardan hayata damıttığı şeyler..

Ama Roma'da da olsanız, memleket meseleleri, siyaset vb konular gelip lafın bir yerlerine ilişiyor. 

Ertuğrul Özkök devam ediyor:

"Ve bugün de devletimiz bizim karşımızdaki adalet ve öteki organlarını düzenleyici kurumlarını gördükçe devletime olan güvenim çok çok düştü. Yani bugün için benim gözümde devlet artık maalesef olumlu bir anlama sahip değil. Çünkü devleti yönetenler o devleti bugün vatandaşların en azından yarısının gözünde güvenilmez bir hale getirdiler. Bu çok bir toplum için bu çok büyük bir trajedidir yani. Trajedidir toplum için" 

PİPİSİ KESİLİRKEN, "YAŞASIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ" DİYE BAĞIRDI

Lütfen Ertuğrul Özkök ile ilgili tüm yargılarınızı ve ön yargılarınızı bir yana bırakın. Geçmiş günahlarını da görmezden gelerek. 

Neden mi ? 

O da şu sözlerinde gizli : "Biz sünnet olup pipimiz kesilirken "Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti" diye bağırıyorduk. Biz böyle bir ahvalin çocuklarıyız" 

Babasından duyduğu, "Oğlum burası bizim son vatanımız başka gidecek vatanımız yok" sözleri ile büyüyen sünnet olurken "Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti" diye bağıran bir neslin ahvali Ertuğrul Özkök, 78 yaşında neden devlete mesafe koymuştu ? 

Her şey bir gün birbirimizi anlamaya çalışarak başlayacak. Belki o gün bugündür. En nefret ettiğiniz Ertuğrul Özkök'ü anlamaya çalışarak başlamaya ne dersiniz ? 

EROL SİMAVİ BENİ HÜRRİYET'TEN GÖNDERECEKTİ

Ertuğrul Özkök ile sohbetimiz sırasında kendisini gazeteci yapan ve Hürriyet'e yönetici olarak geçmesini sağlayan Erol Simavi'den çok hazetmediğini hissediyorum.

Yüzünü buruşturarak konuşuyor. En sonunda ise, "Eğer Aydın Bey gazeteyi almasaydı. Erol Simavi beni Hürriyet'ten gönderirdi" diyor.

Buna rağmen yine de olumlu bulduğu yerlerde hakkını veriyor. 

Aydın Doğan

O günlere ait şu anektodu anlatıyor: 

"Kimse bunu bilmiyor belki ama Yavuz Gökmen, Serdar Turgut, Hadi Uluengin ve Ayşe Arman'ın yazılarını Erol Simavi Almanya baskılarında koymazdı. Sevmezdi onları.  Erol Bey çok enteresan bir adamdı. Özal'a zehir zemberek o mektubu yazan adam bize "Özal'ın prensleri" lafını yasaklamıştı. Bu adamlara "Özal'ın prensleri "diyerek aşağılamayın" derdi.  

Erol Simavi

EN MUTLU GÜNÜM HÜRRİYET'İN DEĞERİNİ 1.8 MİLYAR DOLARA ÇIKARDIĞIMIZ GÜN

Aydın Doğan ile ilgili konuşurken ise heyecanla, kendisine olan sevgi ve saygısını ifade ederek, mimiklerine yansıtarak konuşuyor. 

"Gazetecilikte en mutlu olduğum gün hangisidir biliyor musun ? Hürriyet'in değerini 1.8 milyar dolara çıkardığımız gün" 

Ertuğrul Özkök, atlatma bir haberden veya çok ses getiren manşetten bahsetmiyordu. Finansal olarak Hürriyet'in o günlerde değerinin 1.8 milyara çıktığı gün onun en mutlu olduğu gündü. 

Aydın Doğan'ın, Ertuğrul Özkök açısından "iyi patronluğunun" ölçülerinden biri de o gündü. 

Neden mi ? 

İşte yanıtı:

"Aydın Doğan, gazetesinin gelirlerini arttırmaya, maliyetlerini düşürmeye çalışan, finansal dengelerini gözeten bir patrondu.  Gazetenin sahibi olduğu finansal varlıkları iyi yönetti, yatırımlara dönüştürdü. Bütün bunlar bir gazeteyi bağımsız kılan şeylerdi. Hürriyet o bağımsızlıktan ötürü güçlüydü. Benim en korktuğum şey para kazanmayan gazetedir. Başka yerlerde kazandığı parayı harcayan adamlar, iktidarın kendilerini desteklemesi için kamu ortaklığı fonundan finanse edilen gazeteler...Böyle bir ortamda ne Hürriyet kalır ne Sabah" 

EN BEĞENDİĞİ PATRONLAR 

Hürriyet Genel Yayın Yönetmenliği yaptığı dönemde TÜSİAD üyesi de olan Ertuğrul Özkök, iş dünyasını da yakından tanıyordu. 

Kendisine beğendiği patronları sordum. 

Elbette ilk sırada Aydın Doğan vardı. Yanıtını verirken şunu da ekledi : "Kimseye haksızlık yapmak istemem. Ben sadece tanıdığım insanlar arasından örnekler vereyim. Unuttuklarım da beni bağışlasın" 

Aydın Doğan'dan sonra ikinci sırada Koç ailesi vardı. "Burjuva olmaya en yakın aileydi" Koç'lar onun için. 

Koç Ailesi

Mudo'nun patronu Mustafa Taviloğlu'ndan bahsederken ise "İnanılmaz ayrıntıcılığı ve gözlem gücü var" diye ifade ediyordu. 

Murat Ülker'in yazıp, çizmesi, dünyayı dolaşması, hobi sahibi olması ve iş geliştirme modelleri ile Özkök'ün listesinde yer alıyordu. 

Son olarak ise Erol Aksoy için şunları söyledi: "Geçmişini falan bir kenara bakın. Vizyonerlik olarak bence önemli bir iş insanı" 

Genç nesil iş insanları arasında ise, Ertuğrul Özkök'ün beğendiği iş insanları arasında Cem Hakko ve Sinan Tara yer alıyordu. "Her ikisini de devraldıkları mirası daha iyi yerlere taşıdılar" diyor... 

TÜRKİYE'DE MÜZAYEDE BURJUVAZİSİ VAR 

İşçi bir ailenin çocuğu olarak hayata başlayan ve "burjuva olarak ölmek" istediğini söyleyen Ertuğrul Özkök'e göre Türk iş dünyasında burjuva var mıydı ? 

Türk iş dünyasını nasıl görüyordu: Türk iş dünyası, "Müzayede burjavisidir" Anca müzayedede ellerini kaldırırlar" 

Sinirlendiği belli. Dişlerini sıkıyor yine. 

"19 Mart girişiminin ilk adımı Aydın Doğan'a yazılan vergi cezasıdır. İş dünyası o gün Aydın Doğan'a verilen o haksız hukuksuz vergi cezasına itiraz etmeliydi, tepki göstermeliydi. Seslerini çıkarmadılar. O gün kaybettiler" 

TÜSİAD Başkanlarının gözaltına alınmasında da aynı tepkisizlik vardı diye sorduğumda şu yanıtı veriyor: "Basit, o da "zamanın korkusu" " 

KAHRAMANLAR MAHALLESİ'NE GERİ DÖNÜYORUM

Peki ya Ertuğrul Özkök'ün kendi kişisel burjuvazi yolculuğu ? 

"Kendimi iyi burjuva yolculuğunda görüyorum ama finansal olarak artık burjuvalıktan tekrar işçi sınıfına doğru gidiyorum" (gülüyor) 

İzmir Konak'ın Kahramanlar Mahallesi'nden bir işçi çocuğu olarak çıkan Ertuğrul Özkök geldiği yere geri döndüğünü söylüyordu: 

"Kahramanlar'dan çıktım. Kahramanlar'dan Paris'e, İstanbul'a kadar gittim. Şimdi tekrar Kahramanlar'a dönüyorum" 

Hayatta zaten bir yolculuk değil mi zaten, kimi zaman duraklarda beklediğiniz, kimi zaman seyahat halinde olduğumuz. 

İzmir/Kahramanlar-Arşiv

Bazen bir lokomotifin en lüks vagonunda, bazen pulmanda... 

Durduğumuz duraklarda, beklediğimiz anlarda, seyahat ettiğimiz vagonlarda (bazen lüks bazen pulman) ne kadar kendimiz olmayı başardık, ne kadar hayattan keyif aldık... 

Seyahat ettiğimiz vagonlarda arkadaşlarımız da sohbet ettiklerimiz de değişti. 

Yolculuğa kim olarak başlamıştınız, seyahatin sonunda kimdiniz ? 

Biz ne kadar insandık, geriye ne kaldı...

Aslında her yolculuk bir kendini tanıma hikayesiydi.

İLGİLİ HABER

Hürriyet'in eski Genel Yayın Yönetmeni, TÜSİAD üyesi Ertuğrul Özkök ile Roma sohbetleri 

patronlardunyasi.com