The Economist: 3 Ekim hem AB, hem Türkiye için son şans
The Economist dergisi, 3 Ekim'in hem Avrupa Birliği, hem de Türkiye için son şans olduğunu belirterek, ''Zira hem Türkiye'nin AB'ye gösterdiği sabır, hem de birliğin yeni üyelere kapılarını açma istekliliği azalıyor'' yorumunu yaptı.
16.09.2005 17:42 •

16px
32px
AB'nin 3 Ekim'de 'bugüne kadar üyelik başvurusu yapan en büyük ve en önemli ülkeye' kapılarını açmaya hazırlandığını hatırlatan Economist, bu ülkenin Türkiye olduğunu kaydetti.
'Uzun süren Türkiye'yi oyalama dönemi artık bitti' diyen Economist yazarı, Türkiye'de son dönemde önemli reformlara imza atıldığına dikkati çekti.
Türkiye'nin üyeliğine ilişkin bazı karşıtlıklara da işaret eden yazar, 'Tam perdeler açılırken, AB'nin berbat bir sahne korkusuna kapılması kaygı verici' ifadesini kullandı.
Müzakerelerin geciktirilmesine yol açan iki tehditten birinin Türkiye'nin Rum kesimini tanımaması olduğunu da belirten yazar, Türkler de dahil herkesin Türkiye'nin sonunda Rum kesimini tanıması gerektiğini bildiğini öne sürdü.
Tanımanın, müzakereler başlamadan önce olması noktasında tartışmalar yapıldığını belirten yazar, bunda ısrar eden Fransa'nın geri adım attığını, Rum kesiminin itirazlarının hala sürdüğünü, ancak buna da kimsenin aldırmadığını belirtti.
İkinci tehlikenin, bazı AB üyelerinin, imtiyazlı ortaklık önerisini, tam üyelik müzakerelerinde başarısız olunması halinde kullanılacak bir yan yol olarak müzakerelere temel oluşturacak çerçeve belgesine koydurmakta ısrar etmeleri olduğunu kaydeden Economist yazarı, Türkiye'nin bunu 'onur kırıcı bir öneri' addettiğine dikkati çekti.
Yine de müzakerelere 3 Ekim'de başlanması şansının iki hafta öncekinden de, yüzde 50'den de daha yüksek olduğunu vurgulayan yazar, bütün bu son dakika sallantılarının Türkiye'ye ilişkin örtülü kuşkuların göstergesi olduğunu savundu.
'Açıkçası Türkiye özel bir örnek' diyen yazar, 'Türkiye'nin üyelik arzusunu reddetmek, başvurunun kendisinin ortaya çıkardığı zorlukların aşılmasına yardım etmeyecektir. Türkiye'nin üyeliğinin reddedilmesiyle AB'nin halen var olan problemleri de çözülmeyecektir. Hatta belki daha da kötüye gidecektir' ifadesini kullandı ve bunun Türkiye'de krizlere yol açacağını iddia etti.
'Böyle bir reddin Türkiye'de bazı kesimlerin yönlerini Rusya'ya ya da doğudaki diğer bazı ülkelere çevirmesine yol açabileceğini' ifade eden yazar şöyle dedi:
'Avrupa için doğacak sorunlar, daha az dramatik olabilir, ama daha küçük olmayacaktır. 11 Eylül'ün ardından Türkiye'yi kulübe dahil etmek, artık sadece büyük ve stratejik öneme haiz bir ülkenin modernizasyonuna yardımcı olmaktan ibaret değildir. Bu AB ve Batı'nın tümü için, çağdaş ve demokratik İslam'a cesaret verip vermeme noktasında bir sınav niteliği taşıyacaktır.' Avrupa için en yakınındaki demokrat ve laik büyük bir Müslüman ülkede krizlere yol açmanın 'en büyük aptallık' olacağını da belirten Economist yazarı, yorumunu şöyle tamamladı:
'Türkiye, bütün Ortadoğu için bir demokrasi modeli olmayabilir, Araplar böyle görmeyebilir. Ancak Türkiye'yi reddetmek, yine de pek çok Arap ülkesi tarafından Batı'nın yaptığı büyük bir iki yüzlülük ve ırkçılık olarak görülecektir. Türkiye'yi reddetmek, genişlemenin diğer unsurlarını da yavaşlatacaktır. Avrupa, güneydoğu sınırında bir kargaşayla yüz yüze kalabilecektir.'
'Uzun süren Türkiye'yi oyalama dönemi artık bitti' diyen Economist yazarı, Türkiye'de son dönemde önemli reformlara imza atıldığına dikkati çekti.
Türkiye'nin üyeliğine ilişkin bazı karşıtlıklara da işaret eden yazar, 'Tam perdeler açılırken, AB'nin berbat bir sahne korkusuna kapılması kaygı verici' ifadesini kullandı.
Müzakerelerin geciktirilmesine yol açan iki tehditten birinin Türkiye'nin Rum kesimini tanımaması olduğunu da belirten yazar, Türkler de dahil herkesin Türkiye'nin sonunda Rum kesimini tanıması gerektiğini bildiğini öne sürdü.
Tanımanın, müzakereler başlamadan önce olması noktasında tartışmalar yapıldığını belirten yazar, bunda ısrar eden Fransa'nın geri adım attığını, Rum kesiminin itirazlarının hala sürdüğünü, ancak buna da kimsenin aldırmadığını belirtti.
İkinci tehlikenin, bazı AB üyelerinin, imtiyazlı ortaklık önerisini, tam üyelik müzakerelerinde başarısız olunması halinde kullanılacak bir yan yol olarak müzakerelere temel oluşturacak çerçeve belgesine koydurmakta ısrar etmeleri olduğunu kaydeden Economist yazarı, Türkiye'nin bunu 'onur kırıcı bir öneri' addettiğine dikkati çekti.
Yine de müzakerelere 3 Ekim'de başlanması şansının iki hafta öncekinden de, yüzde 50'den de daha yüksek olduğunu vurgulayan yazar, bütün bu son dakika sallantılarının Türkiye'ye ilişkin örtülü kuşkuların göstergesi olduğunu savundu.
'Açıkçası Türkiye özel bir örnek' diyen yazar, 'Türkiye'nin üyelik arzusunu reddetmek, başvurunun kendisinin ortaya çıkardığı zorlukların aşılmasına yardım etmeyecektir. Türkiye'nin üyeliğinin reddedilmesiyle AB'nin halen var olan problemleri de çözülmeyecektir. Hatta belki daha da kötüye gidecektir' ifadesini kullandı ve bunun Türkiye'de krizlere yol açacağını iddia etti.
'Böyle bir reddin Türkiye'de bazı kesimlerin yönlerini Rusya'ya ya da doğudaki diğer bazı ülkelere çevirmesine yol açabileceğini' ifade eden yazar şöyle dedi:
'Avrupa için doğacak sorunlar, daha az dramatik olabilir, ama daha küçük olmayacaktır. 11 Eylül'ün ardından Türkiye'yi kulübe dahil etmek, artık sadece büyük ve stratejik öneme haiz bir ülkenin modernizasyonuna yardımcı olmaktan ibaret değildir. Bu AB ve Batı'nın tümü için, çağdaş ve demokratik İslam'a cesaret verip vermeme noktasında bir sınav niteliği taşıyacaktır.' Avrupa için en yakınındaki demokrat ve laik büyük bir Müslüman ülkede krizlere yol açmanın 'en büyük aptallık' olacağını da belirten Economist yazarı, yorumunu şöyle tamamladı:
'Türkiye, bütün Ortadoğu için bir demokrasi modeli olmayabilir, Araplar böyle görmeyebilir. Ancak Türkiye'yi reddetmek, yine de pek çok Arap ülkesi tarafından Batı'nın yaptığı büyük bir iki yüzlülük ve ırkçılık olarak görülecektir. Türkiye'yi reddetmek, genişlemenin diğer unsurlarını da yavaşlatacaktır. Avrupa, güneydoğu sınırında bir kargaşayla yüz yüze kalabilecektir.'