Rahmi Koç'un kasasından ne çıktı
Rahmi Koç, dünya turu sırasında Fransız jandarmasının baskınına uğramış

Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç, 2004-2006 yılları arasında çıktığı dünya turunu "Nazenin IV ile Devr-i Alem" adlı kitapta toplayınca 657 gün süren seyahat tekrar gündeme geldi. Rahmi Bey'in tuttuğu 3000 sayfalık günlükten yararlanılarak hazırlanan kitapla birlikte seyahate dair birçok detay ve hikaye ortaya çıktı. Hürriyet gazetesine konuşan Koç, seyahati boyunca başından geçenleri anlattı...
En çok ne giydi: Şort ve tişört. Soğuklarda üzerime rüzgarlık gibi bir şey aldım. Güneşe çıkmadım. Oralarda güneş çok kuvvetli. Yeni Zelanda'da kedi ve köpeklerinin kulaklarına bile 100 koruma faktörlü krem sürüyorlardı.
En büyük balık: Tuttuğumuz en büyük balık 25 kiloluk bir vahu idi. İçeri aldığımızda kaptanın ayağını ısırdı.
En çok ne yedi: Bizim doktor Erhan Bey pizzayı sever. Hem de sağlıklı oluyor. Bazılarını da deniz tutuyordu. Pizza bastırıyordu. Epey bir pizza yedik. Aşçı Wendy İskoçyalı olmasına rağmen, İtalya'da 15 sene lokanta işletmiş. Eli pizzaya çok yatkındı.
En üzücü olay: Yeni Kaledonya'da gemiyi Fransız jandarmaları bastı. Botla, köpeklerle falan geldiler. Köpek, bizim mürettebatın yemek yediği yerle kaptanın kamarası arasındaki bölmeyi koklamış. Açın burayı, dediler. Açtık. Bir tane kasa çıkmış. Bizim haberimiz yok. İçinde ne var dediler, bilmiyoruz dedik. Anahtarı nerde, onu da bilmiyoruz. Adamlar bize inanmadı. Teknenin eski sahibini aradık.
Adamı bulduk, bilmiyorum kaptana sorun dedi. Kaptanı bulamadık. Saatler geçti, adamlar gitmiyorlar. Bana bir sinir bastı. Kasa kıran adam arandı. Yok, evine gitmiş. Ertesi gün gelecek. İki polis kaptanın kamarasında sabaha kadar nöbet tuttu. Bir benim kamaramda yatmama müsaade ettiler. Herkesi güvertede tuttular. Ertesi gün kasa kırıcısı geldi, kasayı kırdı. Nasıl heyecanlıyız. İçinden küçük bir not defteri, minik bir kurşun kalem çıktı. Çok sinirlendik. Özür dileyip, gittiler ama o gün ömrümden birkaç yıl gitti. Allah korusun bir şey çıksa al başına belayı.
En bıktığı an: 11 gün dalga durmamış. 12'nci gün yeter artık dediğim oldu. Ama bir iki gün sonra limanımıza vardığımızda, adamakıllı bir yıkanınca, bir içki içip güzel bir yemek yiyince tekrar şarj oluyordum.
Açık denizlerde nasıl yüzdü: Hem Atlantik'te, hem Pasifik'te açık denizde yüzdüm. Korkmamak adına kendime psikolojik telkin yaptım. 5 bin metre derinliği, köpekbalığı tehlikesini düşünmemeye çalıştım. "Kendini Göcek'te yüzüyor farzet" diyordum.
Ne kadar alışveriş yaptı: Benim her gittiğim yerden eski bir şey bulma merakım var. Almaya ayağımızın tozu ile Yunanistan'da başladık. İtalya, Fransa, Cebelitarık hep aldık. Kitabın lansmanında da aldıklarımızı sergiledik. Hepsi yan yana gelince ben de şaşırdım.
Hiç deniz tuttu mu: Beni deniz tutmaz. Ne uçak tutar, ne araba. Şanslıyım Allah iyi yaratmış. Her havada da uyuyabilirim. Deniz tutanlar yemek yemezler, ben her havada yerim. Çorbayı büyük bira bardaklarında içerim.
Aldığı en üzücü haber: Pasifik'i geçtik ilk adaya gittik, Suna'nın çok rahatsız olduğunu söylediler. Hemen o adadan küçük bir uçağa bindik, bir adaya gittik, oradan Tahiti'ye ve sonra İstanbul'a. 20 saatte acil dönüş yaptım.
Aldığı en mutlu haber: Ali Koç'un evlenmesi... Gelmemiz mümkün değildi. Benim rahmetli Sevgi Gönül kardeşim, Ali'ye Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı'nda düğün yapmak istiyordu. Bütün bayilerimizi çağıracaktı, 20 bin kişi toplamaya niyetliydi. Ama Ali bir türlü kendine bir eş bulamadı. Sevgi'nin ömrü yetmedi. Sonra ben baskı yapmaya başladım. Bir türlü ikna edemedim. O evleniyorum dediğinde de, beni bekle diyemedim.
En şükrettiği şey: Allah'a şükür hiç korsan deneyimimiz yok. Korsanlar kıçtan takma motorla gelirler dediler, açık denizden gitmemizi önerdiler, biz de öyle yaptık. Bir de Ali Koç uzaktan tuttuğunda adamın gözünü alan kuvvetli bir projektör hediye etti. En ufak bir şüphe hissettiğimiz anda açık bırakıyorduk, kimse tekneye yanaşamıyordu.
Geceler nasıl geçiyordu: Yemek yerken müzik mutlaka olurdu. Yemekten evvel aperitif, yemekte şarap sonrasında brandy konyak içerdik. Yemekten sonra da sinemaya inerdik kütüphaneye. Doktor bey müthiş bir film arşivi ile geldi. Her akşam sinema izlerdik ama filmin yarısında gözlerimiz kapanırdı. İnanır mısınız bir filmi bitirdiğimiz bir ya da iki defa olmuştur.
Kitap okudu mu: Teknede o kadar çok yapacak iş vardı ki: Günlük yaz, internete yaz, gelen e-postalara cevap ver. Yanıma birçok kitap aldığım halde doğru dürüst bir kitap bile bitiremedim.
Bu seyahat ne öğretti: Her gün BBC'yi dinliyorduk. Tamamen tepeden bütün dünyaya bakabiliyordum. Ve Türkiye'de bir bardak suda fırtına koptuğunu görebiliyordum. Burada içinde olduğum zaman olup bitenler bana da çok daha önemli gözüküyor. Halbuki dışardan bakınca anlamsızlaşıyor. Yapılması gereken buradayken bile dışarıdan bakabilmek.