Dolar
39,912
0,22%
Euro
46,7422
0,33%
Sterlin
54,7308
-0,10%
Bitcoin
4.276.325
-0,32%
BİST-100
9.404,89
1,12%
Gram Altın
4.201,542
-1,39%
Gümüş
36
-1,80%
Faiz
47,31
0,00%

Murat Ülker, teknoloji-refah ilişkisini irdeledi

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ülker, bugün kendi blogunda “TEKNOLOJİ REFAH GETİRDİ Mİ?” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

14.07.2024 14:33Güncelleme: 14.07.2024 14:42
Murat Ülker, teknoloji-refah ilişkisini irdeledi
16px
32px

Ülker’in “ACEMOĞLU VE JOHNSON HATALI MI?” sorusunu sorarak başladığı yazısı şöyle:

“Bugün bir kitaptan yola çıkarak teknolojinin yarattığı ve yaratacağı değişimlere yönelik görüşlerimi paylaşacağım. İlginç bulacaksınız. İktidar ve Teknoloji -Bin Yıllık Mücadele (Power and Progress) yazarları Daron Acemoğlu ve Simon Johnson. Çok yeni yayınlanmış, 2023ün son ayında (*).

Daron Acemoğlu, Boğaziçi Üniversitesi’nde yetişmiş, şu anda MIT’de en yüksek fahri unvan olan Enstitü Profesörlüğü sahibi. Yirmi beş yıldır refahın ve yoksulluğun tarihsel kökenleri, yeni teknolojilerin ekonomik büyüme, istihdam ve eşitsizlik üzerindeki etkileri konularını araştırıyor.

Ulusların Düşüşü, Dar Koridor adlı kitapları Türkçe yayınlandı. Simon Jonhson ise yine MIT Sloan School’da Ronald A. Kurtz Girişimcilik Profesörü. IMF’de baş ekonomistlik yapmış olan Johnson, otuz yıldır dünya ekonomik krizleri ve iyileşmeleri üzerine çalışıyor. Jump-Starting America, White House Burning ve 13 Bankers isimli kitapların yazarı.

Tarih boyunca teknoloji ve ilerleme el ele yürüyen iki kavram olarak değerlendirilmiş. Teknoloji çoğu zaman gücü elinde bulunduranlar tarafından yönlendirilmiş, ancak bu her zaman toplum yararına mı olmuştur? Bugün tüm dünyada son teknolojik gelişmeler küçük bir sermaye grubunun kontrolündeyken, iktidar ile teknoloji ilişkisini yeniden mi düşünmek gerek?

Daron Acemoğlu ve Simon Johnson bu ilişkiyi tarihsel süreçte ele alıp teknolojiye gözetim değil, demokratikleşme aracı olarak yeniden yön verilmesi gerektiğini savunuyorlar. Ekonomi ve tarihten süzdükleri oldukça uzun ama kapsamlı bir öykü ile yeni bir vizyona sahipler.

Teknolojideki ilerlemeler sayesinde sürekli daha güzel bir dünyaya doğru yol alıyoruz. Ama tabii ki, hala eşitsizlik, hava kirliliği, radikalizm gibi birçok sorunumuz var ama bunlar daha güzel bir dünyanın doğum sancıları mı? Tekno-iyimserlik bütün dünyaya bulaşmış durumda.

İnovasyonlar sürekli devam etmeli, kusurları zaman içinde giderilir şeklinde bir düşünce hakim. Bu düşünce tarzı yeni de değil.

Günümüzde “faydacılık” (utilitarizm) felsefesinin kurucusu olarak bilinen Jeremy Bentham’ın 1791de önerdiği panoptikon hapishane tasarımı daire şeklinde bir binanın merkezindeki kuledeki muhafızların doğru ışıklandırma ile mahkumlarda sürekli gözlendikleri izlenimi düşüncesi sonucunda daha itaatkar davranışları toplumun genel çıkarına idi. Bu sistemde olduğu gibi fabrikalarda da gözetim artınca işçiler daha sıkı çalışacaktı, hem de onları daha sıkı çalışmaya motive etmek için ücretlerini artırmaya gerek olmaksızın.

Bentham ve Adam Smith, yeni teknolojilerin insanların yeteneklerini artıracağını, tüm ekonomiye uygulanmasının üretkenliği ve verimliliği de artıracağını söylüyordu. Hatta Smith’e göre daha iyi makinalar, daha büyük ustalık, daha doğru iş bölümü sonucunda herhangi bir işi yerine getirmek için çok daha az miktarda emek yeterli hale gelir, toplumun yaşam koşulları gelişir ve emeğin gerçek fiyatının hatırı sayılır biçimde yükselmesi beklenir. Ama öyle de olmadı. Teknolojik icatların pek azı refahta paylaşımı artırdı. Mesela:

•       Orta Çağ ve erken Modern Çağ tarım teknolojik gelişmeleri (sabanlar, gelişmiş değirmenler) yoksul köylüye fayda sağlamadı.
•       Avrupa gemi tasarımı okyanus ötesi ticareti mümkün kılarken, köleleri taşıdı.
•       İngiliz Sanayi Devrimi’nin erken dönemlerinde tekstil fabrikaları küçük bir azınlık için büyük bir servet yarattıysa da işçi gelirlerinde yüzyıl boyunca artış olmadı, yaşam koşulları kötüleşti, iş saatleri uzadı.
•       Pamuk çırçır makinesi icadı ABD’yi dünyanın en büyük pamuk ihracatçısı yaptı, fakat köleliği şiddetlendirdi.
•       19. yy sonunda geliştirilen yapay gübre tarımda verimi artırdı, fakat aynı yöntemle üretilen kimyasal silahlarla 1. Dünya Savaşı’nda yüz binler öldü.
•       Bilgisayar teknolojilerinde son yarım asırdır yaşanan gelişmeler küçük bir grup girişimci ve yatırımcıyı zengin etti fakat üniversite eğitimi almamışları geride bıraktı, reel gelirler düştü.”

TEKNOLOJİK EVRİM REFAH GETİRDİ Mİ? 

Tüm bu saydıklarına rağmen atalarımızdan daha iyi koşullarda, sağlıklı, uzun, konforlu yaşamamızın temelinde bilimsel ve teknolojik gelişmelerin olduğunu vurgulayan Murat Ülker, yazısında şunlara dikkat çekti: “Ancak tabana yayılan refah teknolojik gelişimin kendiliğinden veya kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkmadı. Refah paylaşımı ancak teknolojik gelişmelerin yönünün ve toplumun ortaya çıkan kazanımları paylaşma biçiminin dar bir elit kesime hizmet eden düzenlemelerden uzak tutulabildiğinde ortaya çıktı.

Sanayi Devrimi ile başlayan ilerleme bugün yapay zeka devrimi ile doludizgin devam ediyor.

Peki sadece teknolojik evrim refah getirdi mi? Zenginleşen toplumlar mutlu mu? Son üç yüzyılda dünyamızı değiştiren keşif ve icatların getirdiği teknolojik yenilikler sadece günlük hayatımızı değiştirmekle kalmayıp toplumu iş, sosyal ve idari yönden derinden etkiledi. Eğer insanlık unutmazsa son iki dünya harbi gerek kayıpları gerekse öğretileri ile muazzam bir tecrübe barındırıyor. Ama “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.” sözü mucibince büyük bir olasılıkla insanlık bundan edindiği dersi unutmuş görünüyor.

Bakalım ne olacak derken size “Mevlam neylerse hayr eyler.” sözünü hatırlatarak teselli vermek isterim.

(…) 

 ABD’den gelen yeni inovasyon dalgası da teknolojiye yeni bir yön verdi. Teknolojinin odağında artık sırf işçilerin yaptığı işleri makinalara devretmek veya işçileri daha iyi gözetleyebilmek değil, işçilerin verimliliğini artırmak vardı. Sonraki yüzyıl boyunca bu durum önce Batı Avrupa’ya sonra tüm dünyaya yayıldı. Bugün atalarımızdan daha iyi koşullarda yaşama sebebimiz erken sanayi toplumundaki işçilerin örgütlenmesi, elitlerin teknolojiyi ve çalışma koşullarına tek başlarına belirlemelerine karşı çıkmaları ve teknolojik kazanımların daha eşit paylaşılmasında diretmeleridir.

(…) 

Günümüzde bu devirde fikirlerin paylaşılması, bilginin yayılması çok kolaylaştı ve hızlandı. Bilimsel ilerlemenin hayatımızda etkisi de anında kuvvetle hissediliyor. Örneğin 2020 başında Covid virüsünün tanımlanmasından 42 gün sonra aşı geliştirildi. Tabii yine de bilgi birikimi ve bilimi nasıl kullanacağımızın cevabı sahip olduğumuz vizyonda yatıyor.

Günümüzde karar verici güçlerin farklı vizyon ve amaçları doğrultusunda, benzer bilim ve teknolojinin çok farklı amaçlar için kullanıldığını görüyoruz. Sosyal medya gizli veya açık olarak insanları yönlendirmek, takip, mahremini araştırmak için kullanılabiliyor.

Yapay zeka konusunda Kurzweil gibi bazıları bunların insanlarla birleşip süper insan yaratacağını savunurken, Gates ve Musk gibi bazıları amaçları doğru belirlenmemiş yapay zekadan endişe duyuyorlar. Sosyal iktidarı tekellerinde tutan ve bir vizyon oligarşisi oluşturan teknoloji önderleri, entelektüel kanaat önderlerini, gazetecileri, iş dünyasının önde gelen isimlerini, akademisyenleri ve aydınları etki altında bırakabiliyorlar.

Şimdi tıpkı sanayileşmenin ilk evrelerinde olduğu gibi toplumdaki işçi – işveren gibi çeşitli çıkar gruplarının çatışarak doğruyu bulmalarını ve toplumun çoğunluğunun refahını artıracağını umarak bekleyecek miyiz? Veya biz mi harekete geçeceğiz?

(…)

Bu arada Acemoğlu ve Johnson’un kitabının bazı köşe yazarları tarafından eleştirildiğini belirtmeliyim.

WSJ’dan Deirdre N. McCloskey: “Yazarların argümanlarına birer ekonomi tarihçisi olarak tarihi kanıt olarak kullanmaları normal ama bunu yaparken gerçek bilime kulaklarını tıkamamalılar.

Bir ekonomi tarihçisi olarak, argümanlarına tarihi de katma çabalarına hayranım. Sayın Acemoğlu’nun bütün kitaplarında yaptığı bir şey bu. Ancak gerçek bilimin diğer tarafa kulaklarını kapatması felakettir. Bilim hem varsayımla hem de çürütmeyle ilerler. Eğer tarihten yararlanılacaksa, bunun test edilmesi gerekir. Sayın Acemoğlu ve Johnson bunu yapmıyorlar. Kitaptaki sorun, ekonomi verilerdir. Rakamlara bakın. Geçtiğimiz iki yüzyıl boyunca dünya, tam %3000 enflasyona göre radikal bir şekilde daha iyi bir duruma geldi. Son yirmi yılda bile yoksulların yaşamları iyileşti. 1800den sonra yaşanan “büyük zenginleşme” ve bunun sonucunda ortaya çıkan aşırı bolluk bizi sefaletten kurtardı. Kısa vadede fayda sağlayamayan yoksul işçiler bile uzun vadede çok büyük faydalar elde etti. Gezegende günde 2 dolarla yaşayan insan sayısı 1 milyara indi ve ortalama günlük gelir 50 dolardır. Bunu devlet yapmadı.

Sorunu anlamanın bir başka yolu da, Ekonomi 101 ve Biyoloji 101’de geliştirilen, kâr kokusuyla giriş yapma konusundaki sağduyuyu hatırlamaktır. Sayın Acemoğlu ve Johnson bu temel dersleri kaçırmış görünüyorlar. Değersizleştirdikleri büyük servetlerin, zengin olmak isteyen diğer girişimcilerin ekonomiye girmesini teşvik etmek gibi bir temel işlevi var. Bu rekabet mal ve hizmetleri ucuzlatıyor ve bu da daha sonra gerçek gelirde muazzam artışlar olarak yoksullara yansıyor.   

MIT’nin Ekonomi Profesörlerinden David Autor’un farklı düşündüğünü öğrendim. 

Noema dergisindeki makalesinde David Autor: “Bilgisayarlarla birlikte doktorlar, avukatlar, yazılım mühendisleri gibi bir elit sınıf oluşmuştu. Yapay zeka teknolojileri uzmanlık gerektiren bu işleri tabana yayabilir; yeni bir orta sınıf inşa edilebilir.” diyor.

DAHA EŞİTLİKÇİ BİR EKONOMİK SİSTEME Mİ EVRİLECEĞİZ?

Yani D. Autor şansız doğmuş iyi eğitim alamamış olanların bu nedenle yeterince saygı görmeyenlerin de dahil olabileceği bir sistem geliyor, diyor.

Netice

Teknoloji gücü elinden bulunduranlar sayesinde zengini zenginleştirecek mi? Yoksa gelir dağılımını düzelten daha eşitlikçi bir ekonomik sisteme doğru mu evrileceğiz?

Halbuki, zengin daha da zenginleştiğinde; daha fazla kişi yoksullaşacaksa; orta sınıf ortadan kalkacaksa; zengin zenginliğini uzun dönemde hangi kaynağa bağlı olarak, nasıl sürdürecek? 
Ve şimdiden yazarların önerdiği gibi var olan kötü ilerlemeye belli müdahaleler yapılırsa ve denge bu müdahalelerle sağlanırsa; devletin nerede duracağını kim belirleyecek? Şimdi şikayet edilen Çin gözetim sistemine geçilmesine kim, nasıl engel olabilecek?”     

Ülker'in yazısının tümünü buradan okuyabilirsiniz: Blog: https://muratulker.com/y/teknolojik-ilerleme-refah-getirdi-mi/

patronlardunyasi.com