İşte Başbakan'ı duygulandıran şiir
Erdoğan, kendi sesinden okuduğu şiir yayınlanınca gözyaşlarını tutamadı...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan atv'de katıldığı programda ünlü türkücü Neşet Ertaş'ın türküleriyle duygulandı, kendi sesinden Erdem Beyazıt'ın "Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin insanlarına Dair" şiirini dinlerken gözyaşlarını tutamadı. Erdoğan, "Beraber yürüdük, biz bu yollarda" şarkısını seslendirdi.
TÜRKÜLERE EŞLİK ETTİ
Atv ekranlarında M. Fatih Çıtlak'ın konuğu olan Başbakan Erdoğan, özel olarak yapılan bu programda ilk kez siyaset konuşmadı. Erdoğan, Türk sanat müziği sanatçısı Zekai Tunca ve Türkücü Neşet Ertaş ile birlikte farklı bir akşam geçirdi. "Başbakan Özel" isimli programda Erdoğan, Ertaş'ın "Ana" adlı türküsüyle duygulandı, "Bayram olsun" türküsünü dinlerken de el çarptı, ayağıyla tempo tuttu. Zaman zaman türkülere eşlik eden eden Erdoğan, "Ana" türküsü için "Kürt açılımı nedeniyle her fırsatta 'Anaların gözyaşı dinsin istiyoruz. Beni duygulandırdınız" diyerek Ertaş'a teşekkür etti.
Erdoğan'ın, "Bu Şarkı Burada Bitmez" adlı albümde seslendirdiği, bir süre önce kanser rahatsızlığı nedeniyle yaşamını yitiren şair Erdem Beyazıt'a ait "Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair" adlı şiirine de programda yer verildi. Kendi sesinden şiiri dinleyen Erdoğan, gözyaşlarını tutamadı. Mendiliyle gözyaşlarını silen Erdoğan daha sonra, "Okurken çok duyguluydum, her duyguyu yaşıyorum. Anadolu toprakları gözümün önüne geliyor. Cefakar kadınımızı gördüğüm zaman, o yürekleri gördüğümüz zaman duygulanıyorum. Bu anaya saygı duyulmaz da kime duyulur. Hangi etnik kökenden olursa olsun fark etmez" diye konuştu.
Erdoğan programın sonunda Ertaş'tan "Gönül Dağı" türküsünü istedi, Zekai Tunca'dan istediği "Beraber yürüdük, biz bu yollarda" şarkısını ise kendisi seslendirdi. Programda Başbakan çocukluğundan anılar da anlattı.
Erdoğan, "Yatılı okudum. Arkadaşlarıma kartpostal satardım. Yeri geldi simit sattım, yeri geldi su sattım" dedi.
İŞTE ERDOĞAN'IN OKUDUĞU ŞİİR |
Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair ''Telgrafın tellerini kurşunlamalı'' Öyle değildi bu türkü bilirim Bir de içime -Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen- Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen Haberler bilirim mektuplar bilirim. Gamdan dağlar kurmalıyım Kayaları kelimeler olan Kırk ikindi saymalıyım Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından Baştan ayağa ıslanmalıyım Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım. İçimde kaynayan bir mahşer var Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde Ya da çamaşır sererken bahçelerinde Birden alıverirler kara haberini Okul dönüşü bir trafik kazasında Can veren oğullarının. Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim Bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde Örneğin Hint Okyanusu gibi derin İsyanın kapkara sularına dalan. Nice akşamlar bilirim ki Karanlığını Bir millet hastanesinde Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda Başını kalorifer borularına gömmüş Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden Haber sormaya korkan Genç kızların yüreğinden almıştır. Bir de baharlar bilirim Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği Anadolu bozkırlarında İstanbul'dan çıkıp Diyarbekir'e doğru Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen Cesur otobüs pencerelerinden Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen. Yazlar bilirim memleketime özgü Yiğit köy delikanlılarının İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan Diğeri kan ter içinde yayla yollarında Mavzerinin demirini alnına dayamış Yüreği susuzluktan bunalan İçinden mahpushane çeşmeleri akan Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp Apansız silahına davranan Nice delikanlıların figüranlık yaptığı Yazlar bilirim memleketime özgü Güzler bilirim ülkeme dair Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir Kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha Kalbim gibi Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri Titreyen kenar mahalle çocukları Bir sıcak somun için, yalın kat bir don için Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi. Kadınlar bilirim ülkeme ait Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak Göğüsleri Çukurova gibi münbit Dağ gibi otururlar evlerinde Limanlar gemileri nasıl beklerse Öyle beklerler erkeklerini Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi. İsyan şiirleri bilirim sonra Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden Harfler harp düzeni almıştır mısralarında Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır. Müslüman yürekler bilirim daha Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet Eller bilirim haşin hoyrat mert Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır Her kırışığı sorulacak bir hesabı Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır. Bütün bunların üstüne Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli Adın kurtuluştur ama söylememeliyim Can kuşum, umudum, canım sevgilim. |