Hakan Ateş, Denizbank'taki kurumsal yönetimi yazdı
'DenizBank 1997 yılında Zorlu Grubu tarafından Özelleştirme İdaresi’nden, beyaz bir kağıt üzerinde bankacılık ön izni olarak satın alınmış; bankamızın kuruluş çalışmalarını, birkaç arkadaşımla birlikte bir otel odasında gerçekleştirmiştik.'

Aradan geçen 9 yıllık sürede ortaya konan performans ile bankamız, bugün Türkiye’nin özel sermayeli 6. büyük bankası haline geldi. 12 iştiraki, yurt içi ve dışında toplam 250 şubesi ve 6.000 çalışanı ile finans sektörünün önde gelen markalarından biri oldu. Geçtiğimiz yıl, uluslararası alandaki en saygın ekonomi yayınlarından biri olan The Banker tarafından “Dünyanın en hızlı büyüyen 8. bankası” unvanını alan DenizBank, geçtiğimiz aylarda ülkemizin saygın iş dünyası yayınlarından Capital Dergisi’nin yayınladığı araştırmada da “hem ‘Türkiye’nin en güçlü 30 markası’ hem de ‘Türkiye’nin en değerli 30 markası’ listesine girerek, çok önemli bir başarıya daha imza attı.
Ekonomik dalgalanma ve sarsıntıların bankacılık sektörünü derinden etkilediği; geçtiğimiz birkaç yıl içinde pek çok önemli bankacılık markasının yok olmak durumunda kaldığı bir ortamda DenizBank’ı her krizden biraz daha güçlenerek çıkarmayı; istikrarlı ve verimli büyüme stratejimizden sapmadan ilerlemeyi başardık.
9 yılda büyük ilerleme
Bugün dönüp geriye baktığımda; 9 yıl gibi sektörümüz için oldukça kısa sayılabilecek bir sürede yakaladığımız performansın altında iki kavramın yattığını görüyorum: Ortak akıl ve kurumsal yönetim.
Ortak akla başvurmak, ortak aklı desteklemek ve kurum bünyesinde “ortak aklı” ortaya çıkaran süreçleri teşvik etmek, kurulduğu günden bu yana bankamızın temel yönetim ilkelerinden olmuştur. Ortak akla olan bu inancımızı, kurumsal yönetim süreçleri ile güçlendirerek; geleceğe güçlü ve emin adımlarla yürüyen bir kurum inşa ettiğimize inanıyorum.
DenizBank’ın SPK Kurumsal Yönetim İlkeleri açıklanmadan çok önce oluşturmuş olduğu kurumsal yönetim kültürü bankamıza önemli bir artı değer katmış; bize önemli bir rekabetçi avantaj sağlamıştır. Örneğin, Yönetim Kurulu Başkanlığı’nın bağımsız üye tarafından üstlenilmesi, bu süreçteki en önemli ve örnek uygulamalardan bir tanesidir. Yine bu doğrultuda hayata geçirdiğimiz bir diğer öncü uygulama ise, Yönetim Kurulu ile Üst Yönetim arasındaki bilgi akışının etkinliğini artırmak üzere kurduğumuz Finansal Hizmetler Grubu Üst Kurulu’dur.
Bankamızı halka açma kararı aldığımızda, özellikle yabancı yatırımcıların kurumsal yönetim uygulamalarına büyük önem vermekte olduğunu görmekle birlikte; bankanın kuruluşundan bu yana benimsemiş olduğumuz bu kültürü, o ana dek kamuoyuyla yeterince paylaşmamış olduğumuzu da fark ettik. Bunun üzerine Banka Yönetimi olarak kurumsal yönetimle ilgili yaptığımız tüm düzenlemeleri kamuoyuna duyurmak üzere çalışmalar yapma kararı aldık. Bu kapsamda, uluslararası ilkeler ile sektör uygulamalarını da dikkate alarak ve gönüllü olarak ‘SPK Kurumsal Yönetim İlkeleri’ çalışmasını gerçekleştirdik; ilk olarak Eylül 2004’te ‘Kurumsal Yönetim Raporu’nu yayınladık. Bu raporda, azınlık hissedarlara tanınan haklarla ilgili ayrıntılı düzenlemeler yapıldı.
Aynı dönemde; kurumsal yönetim konusundaki çalışmalarımızı yoğunlaştırmak amacıyla bünyemizde Kurumsal Yönetim ve Organizasyon ile Yatırımcı İlişkileri olmak üzere iki yeni bölüm oluşturduk.
Atılımcı banka
Halka arzımızı takiben, Aralık 2004’te büyümenin getirdiği bir zorunluluk olarak Yönetim Kurulumuz üye sayısını 5’ten 7’ye çıkarma kararı aldı. Bu amaçla, Yönetim Kurulu’na iki yeni üyeyi dahil ederek, Denetim Komitesi ile Kurumsal Yönetim ve Atama Komitesi olmak üzere bağımsız üyelerin başkanlık yaptığı iki yeni komite daha oluşturduk. Yine Aralık ayınd