Dolar
38,7637
0,11%
Euro
43,6064
0,34%
Sterlin
51,644
0,65%
Bitcoin
4.008.507
0,00%
BİST-100
9.390,51
1,20%
Gram Altın
4.145,972
0,73%
Gümüş
32,75
0,83%
Faiz
51,5
0,00%

Gazeteci  Yazar Burak Artuner’in üçüncü romanı Yangın Olur Narsist Kitap’tan yayımlandı

Gazeteci  Yazar Burak Artuner’in üçüncü romanı Yangın Olur Narsist Kitap’tan yayımlandı. Romanda Artuner’in ‘gasteci’ olarak tanımladığı kişilerin kim olduğu merak uyandırdı. 

23.09.2023 07:27
Gazeteci  Yazar Burak Artuner’in üçüncü romanı Yangın Olur Narsist Kitap’tan yayımlandı
16px
32px

Menfaat için karanlık ilişkilere giren, rüşvet alıp nüfuz ticareti yapan ‘gasteci’leri  yazan Artuner’in romanı kurgudan ziyade bir gerçeği anlatıyor gibi…
Abdullah Demir’in söyleşisi

Patronlar Dünyası Haber Müdürü de olan ve Pazar günleri Tarih Aynası yazılarını kaleme alan Burak Artuner’in romanında, karanlık ilişkiler içinde olan ve  ‘gasteci’ olarak adlandırdığı kişilerin gerçek mi yoksa kurgu mu olduğu tartışma yarattı. Kendilerine menfaat sağlayan ‘gasteci’leri yazan  Artuner’le, romanı ve edebiyat üzerine söyleştik: 

GAZETECİ OLMAYI HAK ETMİYORLAR

*Sevgili Burak Artuner, daha önce Can Yayınları’ndan çıkan Aşk , Hürriyet, İstibdat ile Mona Kitap’tan çıkan Leman Hanım’ın Mavi Cadillac’ı romanlarınızın ardından Narsist Kitap tarafından yayımlanan Yangın Olur adlı  son romanınızda da bir hayli ilgi çeken detaylara yer veriyorsunuz. Aslında bu romanınızda da Türkiye’nin içselleştirdiği toplumsal sorunlara değiniyorsunuz. Tarihten bu güne sanki 150 yıllık bir yolculuğu anlatıyorsunuz? Ne dersiniz?

Evet aslında kurgularımda Türkiye’nin sıkıntılarını, sorunlarını anlatmaya çabalıyorum. Gerçeklerle kurgu hep iç içe değil midir zaten? Gerçekle kurgu arasındaki çizgi o kadar belli belirsizdir ki, hangi yana geçtiğini bilemez insan bazen. Türkiye’nin neredeyse Meşrutiyet’le başlayan bir demokrasi  tecrübesi var. Bu yolculuk Cumhuriyet’le bir başka boyuta geçiyor. Ancak bu yolculukta pek çok kesintiler, sıkıntılar oluyor. Bu sıkıntıları en fazla sırtlayan sırtlamak, zorunda kalansa daima halk oluyor… Ülkemizin fedakar insanlarının yüzlerinin biraz artık gülmesi hak ettiği güzel günlere kavuşmasının hayalini kuruyorum belki de romanlarımda… Bunun için naçizane, fikrimin kavradığı, dilimin yettiği, kalemimin aktarabildiği kadarıyla, idrakine vardığım yanlışlardan bahsetmenin  çabasındayım.  

ROMANI OKURLARSA KENDİLERİNİ GÖRÜRLER 

*Peki, romanında bazı isimler geçiyor? Bunlar gerçek isimler mi? Bu kişiler gerçekte medya kuruluşlarında hâlâ çalışıyorlar mı, hangi medya kuruluşunda çalışıyorlar?

Tanık olduğumuz, bildiğimiz gerçekler var…  Çoğul eki kullanmam dürüst, işini hakkıyla yapan gazeteci arkadaşlarımın varlığını bilmektendir. Tanıklıklarımızı, bildiğimiz gerçekleri  günümüz gazeteciliğinin sunduğu imkanlarla yazmak mümkün olmadı. Bu yüzden bazı gerçekleri romanımda bazı gerçekleri, ‘kurgu’ladım. ‘Başgan’, ‘Gasteci’ diye yazdım bunları romanımda çünkü bence ‘Başkan’ ve ‘Gazeteci’ olmayı hak etmiyorlar. Tabii ki gerçek isimlerini kullanmadım. O kişilerin kim olduğunu açıklamayacağım. O kişilerin bizatihi kendileri  veya medyadaki isimler, kimden bahsettiğimi tahmin edebilirler ancak o karanlık ‘gasteci’ler asla ortaya çıkmayacaklar. Bunun nedeni, bunu şu andaki konjoktürde ortaya çıkaracak bir gazetecilik kurumu veya adalet mekanizmasının olmamasıdır.  Romanı okurlarsa kendilerini belki tanıyacaklar… ‘Benden bahsetmiş’ diyecekler ama romanı da okuyacaklarını sanmıyorum. Çünkü zaten roman okuyan ‘gasteci’ler olsalar söz konusu kirli işleri yapacaklarını da düşünmüyorum… Tabii istisnalar olacaktır her meslek grubunda olduğu gibi…

NEDEN FATİH? 

*Romanın ana mekanı neden Fatih? Romanın kahramanı itfaiyeci Murat ve Suriye’den göçüp amcasının yanına gelen Hayat ile yüzü yanmış  kardeşi Ömer… Hikaye beni sarıp sarmaladı, sürükledi. Okurken düşündürttü? Ben neyi anlatmak istediğini anladım ama bir de senden dinleyebilir miyim?
Fatih eski İstanbul’un simge ilçelerinden biri benim için… Ayrıca benim nüfusa kayıtlı olduğum yer Fatih. Cankurtaran’ın ailemizin nüfusa kayıtlı olduğu mahalle olması da belki beni mekan olarak Fatih’i  seçmeye itmiştir bilemiyorum. Sadece Fatih değil, tarihi yarımada gerçek İstanbul’dur  bildiğin gibi. Ben tarihi yarımadayla,  çağımızda bugünkü İstanbul’un, İstanbul’un ötesinde Türkiye’nin kuşatılmışlığını yazdım aslında. Fatih bir simge… İstanbul’u fetheden padişahın ismini alan kâdim semt.  Bizans ve Osmanlı eserleriyle hâlâ dimdik o ruhu yansıtan bir yer ama… Ama bugün gittiğinizde Fatih’e dükkân tabelalarından yaşayışa kadar maalesef başka bir kültürün ağırlıklı olarak hâkim olduğu bir yere dönüşmüş halde.  Bunu  görmemek mümkün değil… Bu etki öylesine büyük ki bazı şeylerin yok olmaya yüz tuttuğu izlenimini edinmemek imkânsız. Bu kuşatılmışlık sadece kültürel boyutta değil… Aynı zamanda sadece Fatih değil güzel İstanbul’un her bir köşesi korkunç bir betonlaşmanın da kuşatması, sıkışmışlığı içinde. İnsanlarımızın yüzü gülmüyor… Her anlamda maddi ve manevi olarak bir cenderenin içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bize anlatılanlarla gerçeklerin –içimizdeki- çatışmasını aktarmanın derdindeydim bu romanda da… Takdir elbette okuyucunun olacak. 

GÜNÜMÜZÜ ANLATIRKEN GEÇMİŞ KARANLIKTAKİ BİR FENER GİBİ YOL GÖSTERİYOR

*Bir yanda mütedeyyin bir kahraman: İtfaiyeci Murat…Çocukluk arkadaşı müteahhit Sami ve onun ‘gasteciler’le tuttuğu alengirli işler… Bir yandan Terzi  Fikri ve kitapçı dedenin öyküsü, sonra 1 Mayıs 1978’teki acı olaylar? Yine Türkiye’nin dönüm noktası olaylarını romanında sürprizlerle okuyucuya sunuyorsun.  Kurgun yine epey şaşırtıyor, buna katılıyor musun? 

Romanlarımın okuyucuyu doyurmasını istiyorum.  Çünkü  iyi bir roman okuyucusu olduğumu düşünüyorum. Bir romandan ne bekliyorsam öyle yazıyorum romanlarımı. Bunu ilk romanımdan itibaren titizlikle uygulamaya çalışıyorum. Tabii geçen zamanda geliştiğimi de hissediyorum. Günümüzü anlatırken geçmiş bana karanlıktaki bir fener gibi yol gösteriyor. Tarihten bugüne çoğu şeyin değişmemiş olması beni açıkçası üzüyor. Bir yazarın kaleminden başka bir şeye sahip olmadığını bilerek bu olguyu yazmaktan başka bir çaremiz olmadığını bilerek yazıyorum sadece. 

KİTABIN ARKA KAPAK YAZISI ŞÖYLE

Fatih’te yaşayan mütedeyyin, cesur itfaiyeci Murat… Sıkışıp kaldığı bir aracın şanzımanından henüz yavruyken kurtardığı kedisi Şazuman… Geçmişi sırlarla dolu kitapçı dede … Savaşta anne babalarını kaybedince amcalarının yanına sığınan Türkmen kızı Hayat ve yüzü yanmış kardeşi… Şeyhin güçlü bağlantıları, alengirli işleriyle zenginleşen müteahhit Çeyrek Sami...
Hepsinin yolu, eski sırların, hayaletlerin sokaklarında gezindiği şehrin yangınlarıyla meşhur semtinde kesişir. Geçmişi, bugünü, düzeni, savaşı, yozlaşmayı, beton yığınlarıyla kuşatılmışlıklarını sorgularken, hayatın kendilerine ne getireceğinden habersizdirler. İçlerini kavurmaya devam eden geçmiş yangınını söndürüp, geleceğe dair yeni bir sayfa açabilecekler midir?

patronlardunyasi.com