Emin Çölaşan'ı 'kovdurtan' gazeteci
Emin Çölaşan'ın 'Gazetecilik'te 30 yıl' başlıklı yazısı Hürriyet'ten ayrılacağı iddialarını gündeme getirdi. Çölaşan'ın bir meslektaşı ise 'sivri dilli' yazarı nasıl kovdurttuklarını anlattı.

Yavuz Donat'ın köşe yazısı
Kader ağlarını böyle ördü
1960'lı yılların ikinci yarısıydı.
AKŞAM'ın Ankara bürosunda muhabirdik.
Bir gün, bir genç ziyaretimize geldi:
- DPT uzmanıyım... DPT'yi takunyalılar doldurdu... Bunları yazmak istiyorum... Gazeteye basar mısınız?
"Yaz getir" dedik.
Birkaç gün sonra "2 yazı" getirdi.
Birincisini "adıyla, unvanıyla" yayınladık.
Yazının çıktığı gün, öğleden sonra koşarak geldi:
- Sakın 2'nci yazı çıkmasın.
- Neden?
- DPT karıştı... Müsteşar Turgut Özal küplere bindi... Sosyal Planlama Dairesi Başkanı Prof. Nevzat Yalçıntaş beni işten çıkarmakla tehdit etti.
İkinci yazıyı çıkarmak için "vakit geçti."
Yazıyı aynen bastık.
Ancak "yazarın adı yerine" şu açıklamayı koyduk.
"Bu yazının yazarı bir DPT uzmanı olup, baskı altındadır. O nedenle adını gizli tutuyoruz."
Özal da, Yalçıntaş da "yazarın kim olduğunu" elbette anladılar.
Ve onu DPT'den çıkardılar.
O DPT uzmanı Emin Çölaşan' dı.
"DPT'den kovdurmasaydık" şimdi yaşam çizgisi kimbilir nasıl olurdu.
Emin Çölaşan
Emin Çölaşan gençliğinden beri "araştırmayı" sever.
DPT'den ayrıldıktan sonra kendisini "araştırmaya" verdi.
Bir ara DPT, Sosyal Planlama Dairesi Başkanı İcen Börtücene idi.
Çölaşan ve Börtücene, MİLLİYET'in araştırma yarışmasına girmişler.
Araştırmayı tamamlamışlar. Emin bir gün dosyayla bize geldi:
- Okumanı ve önerilerini rica ediyorum.
Okuduk. Giriş kısmını değiştirmelerini önerdik... Değiştirdiler. Sonuç mu? Bir değil 2 kez "MİLLİYET yarışmasını" kazandılar.

Sonra MİLLİYET'te gazeteciliğe başladı. Annesini, babasını, eşini, kardeşini tanırız. Kitaplarını bize imzalarken "tanıdığım ilk gazeteci" diye yazar.
"Kendine özgü" bir tiptir.
Burnundan kıl aldırmaz.
Burnu yere düşse eğilip almaz.
Kendine göre doğruları vardır, taviz vermez. Son zamanlarda duyuyoruz ki "Emin'in bazı sorunları" var.
"Nedir" desek, biliyoruz "boşver" der, varsa acısını "içine gömer", yürür gider.
Onun için bugün "bu eski dostu" yazmak şart oldu.