'Doğru olan özür dilemektir'
YAVUZ SEMERCİ, FATİH ALTAYLI'NIN ÖZÜR DİLEMESİNİ İSTEDİ. SEMERCİ'NİN GEREKÇESİ

Yavuz Semerci'nin Vatan'daki yazısı..
Doğru olan özür dilemektir
7-8 milyon fındık üreticisinin kaderini doğrudan etkileyen bir kurumu basiretli bir tüccar gibi davranmamakla, halkın parasını çarçur etmekle, devletin sırtına yük bindirmekle suçluyorsunuz... Eğer verileriniz, iddialarınız doğru ise suçlarsınız.
Ancak kullandığınız tüm veriler yanlış çıkıyor. Anlıyorsunuz ki güvendiğiniz ve birkaç gün önce birlikte olduğunuz "bazı tüccarlar" sizi kandırmış. Tüccarın derdi, fiyatın yükselişini durdurmak ve mümkünse aşağıya çekmek. (Aşağıda kullandığım veriler, alivreci yani bir yıl önceden fiyat anlaşmasını fikslemiş tüccarların neden sıkıntıda olduğunu gösteriyor)
Gazetecilerin kullanılmasının ne ilk ne de son örneği olur.
Yaptığımız işin yol kazalarıdır bunlar.
Doğru olan, özür dilemektir. Yanlışı görmektir. Sizi kandıranları da teşhir etmektir.
Yanlış olan ise Fatih Altaylı gibi davranmaktır.
Altaylı, yanlış olduğunu bile bile köşesinde şu soruları soruyor:
Fındık fiyatları artsın, memlekete döviz girsin ama fındıkta fazla üretim bedelini Hazine vasıtasıyla alıp halkın üzerine yıkmak doğru mu? Satın alınan malın bir bölümünü çöpe atmak olur mu? Zararları Hazine'ye ödeterek fiyatları artırmak olur mu?"
En tehlikeli gazeteci, konu hakkında bilgisi olmayan okuru kandırmaya yönelik demogoji yapandır. Maalesef Altaylı, okurlarına böyle bir tuzak kuruyor.
Birine hırsız diyorsunuz. Sonra hırsız olmadığını bile bile, "hırsızlık iyi bir şey mi" diye kendinizi okur gözünde haklı çıkarmaya çalışıyorsunuz...
Fiskobirlik Yönetim Kurulu Başkanı Salih Esen'e soruyorum, Hazine'den para aldınız mı? Milletin parasını çarçur etiniz mi? Fındık fazlasını yaktınız mı?
Yanıtı şöyle: Bırakın fındık yakmayı, yağlığa ayırdığımız 2001 sezonu fındıkları bile sattık. Fiskobirlik diğer tarımsal birlikler gibi 2001 yılında özerkleşti. 2001 yılında Hazine adına 52 trilyon liralık fındık aldık. Fındıkları sattık, parasını geri ödedik. 2002 yılında geçmiş yıllardan kalan Hazine fındığını sattık, devleti (fazlasıyla) 235 trilyon lira ödedik. 2003, 2004 ve 2005'te tek kuruş almadık. Hazine'den değil biz, hiçbir birlik kaynak desteği almıyor. Çünkü sistem değişti. Sadece birlikler, tarımsal ürün ihracatından kesilen fonların biriktiği Destekleme Fiyat İstikrar Fonu'nda biriken kaynaktan kredi kullanma hakkına sahip. O da piyasa faizine yakın bir orandan. Oradan kredi kullandık mı diye soruyorsanız, kullanmadık. Kullanmak istiyor muyuz? Evet. Peki bize veriyorlar mı? Hayır... Verecekler mi? Başbakan bürokratların yönetiminde olan fondan hakkımız olan krediyi almamız için talimat verdi."
Peki şimdi ne diyeceksiniz?
Ortada Hazine'nin parasını kullanan bir kurum yok. Yakılan fındık yok. Hazine'ye borçlu bir kurum yok. (Olsa bile ben devletin fındığı her daim desteklemesi gerektiğini düşünen biriyim. Nedenlerini tartışmaya da hazırım.)
Tüm bu gerçeklere rağmen hâlâ yanıltıcı bilgi vermeye devam etmenin "karakter" ile bir ilgisi olabilir mi?
Bilmiyorum. Bildiğim, Fiskobirlik piyasadan çekildiği an, kredi bulamadığı an, fındık