Dolar
39,3142
0,35%
Euro
45,7451
1,66%
Sterlin
53,5881
0,91%
Bitcoin
4.215.001
-1,29%
BİST-100
9.577,75
-1,12%
Gram Altın
4.277,35
1,22%
Gümüş
36,27
0,05%
Faiz
44,42
-1,53%

Darbe olsaydı Başbakan'dı

Aksiyon Dergisi kapak dosya haberinde, Ergenekon oluşumunun darbesi halinde Ergenekon "analiz ve yeniden yapılanma" dökümanlarından çıkan belgelere göre kimin hangi görevi üstleneceğine dair bir tabloya yer verdi.

24.03.2009 14:39
Haberi paylaşın
Darbe olsaydı Başbakan'dı
16px
32px

Mesut Çevikalp'in haberi/Aksiyon

Ergenekon soruşturması derinleştikçe ortaya çıkan belge ve günlükler, Türkiye'nin son yıllarda 'çok şıklı' darbeleri teğet geçtiğini gösteriyor. İkinci Ergenekon iddianamesinin merkezindeki cunta; darbe kabinesi, vali ve belediye başkanlarını bile hazırlamış...

Tarih, 3 Aralık 2003. Yer, Genelkurmay Başkanlığı Yüksek Askerî Şûra toplantı salonu. Bütün kuvvet komutanları ve birinci derecede yetkili isimler büyük masanın etrafında toplanmış, görüş beyan ediyor. Söz alan herkes, kısa bir değerlendirmeden sonra, yapılması gerekenleri sıralıyor. Gündem, klasik memleket meseleleri değil. AK Parti hükûmeti ve genel gidişata dair 'derin' analizler yapılıyor. Söz sırası Orgeneral Hurşit Tolon'a geliyor: “Bu iktidar ne olduğunu ortaya koydu. Ancak takiyyeye başvuruyor. Bu hükûmet öncelikli tehdittir, sonraki tehditler bölücülük ve irticadır. Seçimden önce ikaz etmezsek önümüzde aşamayacağımız bir engel çıkacaktır. Halk bize sırtını çevirmez. Bu hükûmet ulusal onurumuzla oynamaktadır. Bu iktidarın alternatifi var mı? Şu anda yok gibi görünüyor…” Devamını Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur getiriyor: “Söylenecekler söylendi. Sadece bir iki konu ilave etmek istiyorum. Her şey elden gidiyor…”

Toplantıda tansiyon giderek yükseliyor. Bir ara Eruygur ile Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek göz göze geliyor. Gözünü kaçıran Örnek oluyor, önündeki bardaktan su içme bahanesiyle. Gerilim arttıkça görüşler daha da netleşiyor. Salona bir 'fırtına' havası hâkim olmaya başlıyor. Çünkü söz sırası Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına'dadır: “Eylem planının amacı anayasayı korumaktır. Takdimde TSK'nın eylem planını tek başına yapamayacağını belirtmek bir zafiyettir. Bu cümleler kayıtlardan çıkarılmalıdır. Parlamento, Cumhurbaşkanı tarafından feshedilmelidir. Yeniden anayasa yapılmalı ve içine kendini koruyacak her türlü imkân konulmalıdır. Bu hükûmetle olmaz. Hukuki şart müsaittir. Gereken yapılmalıdır.” Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman söylenenleri daha da netleştiriyor: “Benim önerim hemen ve gecikmesiz eylem planına başlamak. Seçimden önce muhtıra vermeliyiz.”

Toplantıdaki herkes, son sözün sahibinin, yani Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün ne söyleyeceğini merak ediyor. Her şey onun 'oluruna' bakıyor çünkü. Ve söz sırası Özkök'te: “Teşekkür ederim, herkesin aynı fikirde olması güzel. Ben yüzde sekseni ile aynı fikirdeyim. Ama katılmadığım noktalar var. Açık konuştuğunuz için hepinize teşekkür ederim. Muhtıra vermeye niyetim yok. Bu hükûmet gitmelidir. Demokratik yollardan bu işi halledeceğiz. Yapabileceğimiz birçok şey olduğuna da inanıyorum.”

Bu diyaloglar ve darbe planları, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'e ait olduğu söylenen günlüklerde geçiyor. Bu işte en aktif ve etkin rolü oynayan kişi ise dönemin Jandarma Genel Komutanı, emeklilikten sonra Atatürkçü Düşence Derneği Başkanı olan Şener Eruygur. Darbe veya muhtıra planı Hilmi Özkök'ün karşı çıkmasıyla akim kalır. 'Ayışığı' diye kodlandırılan darbe planının ardından yine Şener Eruygur tarafından bir başka darbe planı daha yapılır. Bu kez 'Sarkız' adı seçilir. 'Eldiven' ise darbe planları serisinin zirve noktasıdır. Bunun arkasında da yine Ergenekon sanığı Şener Eruygur vardır. Son tahlilde Ergenekon tutuklusu Gazeteci Mustafa Balbay'ın günlüklerine yansıyan darbe çalışmaları Türkiye'nin aslında ne tür badirelerden geçtiğini ortaya koyuyor. 'Ayışığı', 'Sarıkız', 'Eldiven' darbe planlarına göre, Türkiye'yi tam bir kaos bekliyordu. Balbay'ın günlükleri de (2000-2005'te generallerle yaptığı görüşme notları) Türkiye'nin darbenin eşiğinden döndüğüne dair ciddi bir delil.

Bu notlarda, söz konusu darbelerin aşaması bir bir anlatılıyor. Balbay bir nevi muhtemel bir darbenin tarihini yazmış. Öyle ki, 28 Şubat'ta bitirilmeyen darbenin artık yapılması gerektiği ısrarında olanların gözü dönmüşlüğü günlüklerin satır aralarında ortaya çıkıyor. Dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Erdal Şenel, Balbay'a şöyle diyor: “Ya biz bu işi 28 Şubat'ta bitirecektik. Her şeyi hazırladık. Bakanlar Kurulunu dâhil. Karadayı bizi uyuttu. Artık gelip 10-15 yıl gitmeden işleri halletmek gerekiyor. Üstelik, 1997'de AB yoktu. Kopenhag olmamıştı. Şimdi her şey çok daha zor.” Balbay'ın günlüklerinde eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun'un kendisine gelen mektupları Cumhuriyet Gazetesi yetkililerine anlattığı bölüm de var. Bu mektuplarda, “1. Ordu ihtilale hazırlanıyor” deniyor. Özetle, ortalık buram buram postal kokuyor o tarihlerde.

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi muhtıra ve darbeleri yaşayan Türkiye'de yeni bir darbe olsaydı nasıl bir tablo ortaya çıkacaktı? Bugün, Ergenekon Terör Örgütü sanıkları tarafından organize edildiği anlaşılan darbe planları gerçekleşseydi 'yaşanacaklar bir film senaryosundan daha trajik olurdu' yorumu yapılıyor. Darbe planları ve yapılmak istenenlere bakarak, neler olacağını, yine Ergenekon'un dokümanları arasında görmek mümkün. İşte Ergenekon'un yapmayı planladığı darbenin öncesi ve sonrasındaki Türkiye manzarası; biraz senaryo biraz da gerçek:

Türkiye'nin 7 bölgesinin, kritik 17 şehrinde bazı dernekler 'ordu göreve' pankartlarını açıp valilik binalarına yürüyor. Gözü dönmüş tetikçiler, kalabalıkların üzerine ateş açıyor. Çıkan kargaşada azgın bir grup iş yerlerini ve bazı resmî kuruluşları ateşe veriyor. 7 ayrı bölgede şoke edici cinayetler işlendiği haberi ajanslara düşüyor. İstanbul'da önemli bir gazeteci, Ankara'da bir Alevi lider, Sivas ve Malatya'da birer gayrimüslim vatandaşın öldürüldüğü söylentisi ulaşıyor haber merkezlerine. Failler daha cesetlerin üzerinden namluları çevirmeden hazır kıta bekleyen asker ve milis kuvvetler harekete geçiyor. Resmî kurum ve kuruluşlar zapt ediliyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin basıldığı haberi Edirne'den Kars'a dalga dalga yayılıyor. Baskın yapılan dernek ve vakıfların önemli temsilcileri bulundukları yerden 'merkez'e götürülmek üzere brandayla örtülmüş kamyonlara bindiriliyor, dipçik darbeleriyle. Biraz sonra, derdest edilen Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın sorgulanmak üzere Millî Kuvvetler'in merkezine götürüldüğü haberi duyuluyor. Başbakan'a sahip çıkma gösterileri yapılmak isteniyor; ancak silahlı ve motorize milis kuvvetlerin kalabalıkları sindirmesi uzun sürmüyor…

Neler olup bittiği kısa süre sonra anlaşılıyor. Ele geçirilen resmî bir televizyon kanalında siyah kalpaklı, beline silah kuşanmış 65 yaşlarında birisi arkasında silahlı, üniformalı kişiler olmak üzere kamera karşısına geçiyor: “Halkın selameti için ülkede yeni yönetim başa geçmiştir. Bu yönetim demokrasi ve huzur getirecektir. Paniğe yer yoktur. Milis kuvvetlere yardımcı olun. Derhal yeni anayasa yapılacak. Ülkeyi satan hainler ivedilikle cezalandırılacaktır.”

Olup bitenlere ilk tepki AB'den geliyor. Türkiye'nin Avrupa Birliği macerasının bittiği duyuruluyor önce. Amerika'nın tutumu da sert oluyor. Türkiye'ye ambargo uygulanacağı ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından ilan ediliyor.

Darbe duyurusundan sonra yeni bir Türkiye tasavvuru gündeme alınıyor. Tabir yerindeyse 'taş üstünde taş bırakılmayacak' felsefesiyle hareket ediliyor. Yönetimi ele geçirdiği söylenen Ergenekon Terör Örgütü, çok geçmeden Türk Silahlı Kuvvetleri'ni (TSK), Meclis'i, bürokrasiyi ve yerel yönetimleri şekillendirmeye başlıyor. TSK bünyesinde görevli yüzlerce subay 'AK Parti yanlısı' ve 'irticacı' diye ordudan atılıyor, üstelik mahkemeye gerek görülmeden. Darbe yönetimi, TSK'nın kritik notlarına kendi düşüncesindeki kişileri hemen yerleştiriyor. Hedef, yüz yıl sürecek bir devrim. TSK'nın iç düzenlemesi yapılıyor, Baas tipi bir sisteme geçiliyor. Darbeciler için örnek model de vardır: Adil Serdar Saçan'ın Tuncay Güney'den aldığı CD içindeki 'Türkiye'yi şekillendiren Kemalist bir generalin portresi: Veli Küçük'.

Yönetim ele geçirildikten sonra Meclis derhal feshediliyor ve yeni kabine sivil ve askerlerden oluşturuluyor. Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, başbakan yapılıyor (Aygün'ün gözaltına alındığı sırada 'beni zorla başbakan yapacaklar' diye sayıkladığı yansımıştı basına). Hüseyin Görüm'ün Diyanet İşleri Başkanı, Muzaffer Tekin'in ise Türk Silahlı Kuvvetleri'ne orgeneral rütbesiyle geri dönüyor ve I. Ordu Komutanı olarak atandığı ilan ediliyor. Görevlendirme bu şekilde devam ediyor.

Kabineyi kuran ve yeni atamalar yapan darbeciler, çok geçmeden görevden aldıkları siyasilerin bazılarını yurtdışına sürgüne gönderiyor. Asker ve sivil üyelerden oluşan darbe mahkemesi başbakan, cumhurbaşkanı ve bakanların bir kısmını yargılıyor. Mahkemenin bazı kişiler için idam kararı çıkaracağı zapt edilen televizyon kanalından duyuruluyor. 'Hain' denilen kişilerin cezalandırılmasına geçiliyor. Tutuklananlar arttıkça cezaevlerinde yer boşaltmak için af çıkarılıyor. İsteyenler milis kuvvetlere alınıyor. İlk olarak Kuvayı Milliye Derneği kurucusu emekli Albay Fikri Karadağ'ın elindeki 13 bin 500 kişilik 'hain' listesinde olup da sağ kalanlara işlem yapılıyor.

İlerleyen günlerde milis kuvvetlerin sayısı arttırılıyor. Naziler ve İran'daki muhafızlar gibi direkt darbecilere bağlı özel bir ekip oluşturuluyor. Motorize olan bu birimde görevli sayısı 1 milyona kadar ulaşıyor. Ekibin önemli bir kısmı sabıkalılardan seçiliyor. Her köşe başında 'devrim'i koruyacak asker polis karışımı bu ekip, emniyet teşkilatını ortadan kaldırıyor. Başı kalpaklı, üniformalı, coplu, silahlı ve telsizli ekipler kolluk görevinin yanı sıra istihbarat ve fişleme işlerine de başlıyor. Bu faaliyetler aynı zamanda halkın sindirilmesine yarıyor. (Kuvayı Milliye Derneği tarafından 300 motosiklet alınarak bunun hazırlığı yapılmıştı.)

Bazı sivil toplum kuruluşları ile onlara bağlı bütün dernek ve vakıfların kapısına kilit vuruluyor ve önemli yöneticileri çıkarıldıkları mahkemelerde tek celsede tutuklanıyor ya da idam cezasına çarptırılıyor. Cezaya çarptırılanlar için 'hain ve terörist' açıklaması yapılıyor. Bu tür gönüllü kuruluşların bir daha ortaya çıkmaması için de sert önlemler alınıyor. (Ergenekon tutuklusu Adil Serdar Saçan, bir telefon görüşmesinde, tekrar göreve gelmesi hâlinde birilerinin kökünü kazıyacağını söylüyordu.)

Gelişmeler, 'Eldiven' kod adlı darbe planında yazılanlara göre seyrediyor. Yeni anayasa hazırlanıyor, tüzük, yönetmelikler ve 'kırmızı kitap'ın (Millî Güvenlik Siyaset Belgesi) yeniden hazırlanmasına hız veriliyor. 'TSK merkezli halk' diye tanımlanan bir proje ortaya konuyor. Amaç, orduevlerine milis ve eşlerinin de girebilmesini sağlamak.

Bu arada, yabancılar sınır dışı edilmeye başlanıyor. Yabancı sermaye sahiplerinin mallarına 'devrim hakkı' denilerek el konuyor. Ekonomik sistemin adı Ulusal Ekonomi Modeli şeklinde belirleniyor. Türkiye'nin dışa kapanıp iç dinamikleriyle kendi kendine yeten bir ülke konumuna getirilmesi amacıyla projeler geliştiriliyor. Yarı Çin yarı Sovyet Rusyası modeli benimseniyor. Merkez Bankası daha çok para basarak ekonomiyi rahatlatmaya çalışıyor. Ama bu hesap tutmuyor. Çünkü karşılıksız para ile birlikte enflasyon artıyor ve ekonomideki kaos daha da büyüyor. Sanayi tamamen devrim için çalışmaya başlıyor. İlaç sektörü yarı ilaç yarı kimyasal türü silah üretimi yapmaya başlıyor (Ergenekon dokümanlarında NBC türü silahların üretimi üzerinde titizlikle duruluyordu). Tıp sektörü tam bir keşmekeşin içine giriyor. Hasta sayısı artıyor ve ilaçlar artık özel izin dâhilinde veriliyor. İletişim ve haberleşme ağları milis kuvvetlerin izniyle çalışıyor. Televizyonlarda her gün belirli saatlerde darbeyi öven programlar yayınlanıyor. RTÜK kaldırılıp yerine bütün medyadan sorumlu bir birim kuruluyor. Darbe hükûmeti, artık seyahat özgürlüğüne kısıtlama getirildiğini de duyuruyor. Havalimanları dış seferlere kapanıp kontrolü milis ve askerler tarafından sağlanıyor. Halkın ulaşım aracı olarak treni tercih etmesi zorunlu hâle getiriliyor. Her trende milis kuvvetlerden ekipler görev alıyor.

Darbe ile birlikte yerel yönetimlerde önemli değişiklikler yapılıyor. Belediye başkanı aynı zamanda valinin görevini yürüten kişi oluyor. Bunun için genç subaylar göreve getirilerek yeni bir yerel hizmet modeli geliştiriliyor (Darbe planlarında bu konu net bir şekildi ortaya çıkmıştı. Mustafa Balbay'ın günlüklerine yansıyan notlara göre de Ergenekoncular yerel yönetimler üzerinde duruyor: Tümüyle bir temizlik. SBF mezunu, yerel yönetimleri bilen, eğitim almış subaylar var. Bu son şans olabilir. Yoksa daha kötü…) Emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğolu, Sultanbeyli Belediye Başkanlığı'na getirilerek bütün modeller bunun üzerinden yürütülüyor.

Okullar ve dinî mekânlar yeniden dizayn ediliyor. Darbeciler kendi düşüncelerindeki öğretmen ve idarecileri görev başına getiriyor. Okullarda askerî eğitim, tarım gibi dersler de verilmeye başlanıyor. Ergün Poyraz'ın yazdığı kitaplar 'yardımcı ders kitabı' kapsamına alınıyor. Millî Güvenlik dersinin saati artırılıp sadece 'devrim' anlatılıyor. Camilerde ve cumalarda darbecilerin uygun gördüğü hutbeler okunuyor. Devrimin ardındaki ilk cuma hutbesini Diyanet İşleri Başkanlığı'na atanan 'İmam Hüseyin' lakaplı Hüseyin Görüm okuyor. Görüm cemaate 'ulusalcı inanç' konulu hutbeyi okuyor. Televizyondan canlı yayınlanan hutbede 'devrimin nimetleri'nden bahsediliyor. Öğretmen ve din görevlilerine 'devrim'in sembolü olan kalpak takma mecburiyeti getiriliyor. İlköğretim 11 yıla çıkarılıyor ve kara önlük dönemi yeniden başlıyor. İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi yabancı dil dersleri kaldırılıp müfredata Rusça ve Çince konuluyor. Okullardaki Atatürk köşelerine Lenin'in heykel ve resimleri de asılıyor. 'İrticacı ve devrim karşıtı' oldukları gerekçesiyle binlerce öğretmen, memur ve doktor meslekten ihraç ediliyor. Üniversiteler, hem eğitim hem de milis kuvvetler merkezi olarak kullanılıyor artık. YÖK Başkanı Kemal Alemdaroğlu kara kalpağı ile sık sık milislerle istişare toplantılarına katılıyor.

Ergenekon 'analiz ve yeniden yapılanma' dokümanları içerisinde yer alan 'Naylon Terör Örgütleri'nin durumu da darbe ile netlik kazanıyor. Yaptıkları eylem ve işledikleri cinayetlerle darbeye katkı sağlayan bu örgütlere yeni bir statü veriliyor . Özellikle PKK ile DHKP-C liderleri devrimci ve kahraman ilan ediliyor. PKK'nın önemli isimleri de milis kuvvetlerde görev almaya başlıyor.

Bütün sendikalar feshedilerek tek bir sendika çatısı altında toplanıyor. Bütün çalışanlar bu sendikanın üyesi yapılıyor. Asker ve milisler de sendika üyesi olacak şekilde aidat ödemeye başlıyor. Sanayi Bakanlığı'na atanan Mustafa Özbek bu sendikanın da başkanı oluyor. (Bu görev Özbek'e darbe çalışmalarındaki gayretlerinden dolayı ödül olarak veriliyor. Özbek, Türk Metal Sendikası'nın kasasındaki 8 trilyonu darbecilerin hizmetine sunmuştu.) S-1, S-2, S-3 şeklinde gruplandırılan milisler 'Özel Büro' bünyesinde birinci derecede darbenin muhafızları konumuna getiriliyor. 'Özel Büro' ise direkt olarak Emniyet Genel Müdürü yapılan İbrahim Şahin'e bağlanıyor.

Bütün kurum ve sistemleri yeniden şekillendiren darbe hükûmeti ardından siyasete el atıyor. İlk etapta tek parti dönemine geçiliyor. CHP'nin amblemi değiştirilerek (6 ok bir orak içinden geçiyor) partinin başına Tuncay Özkan getiriliyor. Seçimlerin yine açık oy kapalı tasnif yöntemiyle yapılması kararlaştırılıyor. Darbecilerin ileride yeni bir parti kuracakları da televizyondan duyuruluyor. Sol tandanslı olacağı söylenen partinin başkanlığına ise Mustafa Balbay'ın getirileceği belirtiliyor...

NEDEN BAŞARAMADILAR?

Bu tüyler ürperten senaryoyu bir tarafa bırakıp gerçeklere dönecek olursak, şu soruyu sormak gerekiyor: “Yarı milis yarı askerî bir darbe peşinde koşan Ergenekon Terör Örgütü, neden başarılı olamadı?” İşte cevaplar: Her şeyden önce alanında ihtisaslaşmış polis teşkilatının varlığı, darbenin önündeki en büyük engeldi. Eski emniyetçi Atilla Aytek'in, “1980 darbesi öncesi ihtisaslaşmış polis teşkilatı olsaydı darbe için şartların oluşması zor olabilirdi” yorumunu hatırlamakta fayda var. İlerleyen teknoloji sayesinde teknik takip daha sağlıklı yapıldı. Polis, bu sayede eylemleri önceden sezip gerçekleşmesinin önüne geçti. Ergenekon'un klişe eylemler yapması ve suça karışmış elemanlar kullanması başarısızlığın sebepleri arasında gösteriliyor. Çünkü bu kişilerle örgütün bağı istihbarat ve güvenlik birimlerince kolayca deşifre edilebildi. Zaten Ergenekon'un bu işlerde kullanacak eleman bulmada zorlandığı biliniyor. Ergenekoncuların söylem ve eylemlerinin halkta karşılık bulamamış olması. Türkiye'nin AB açılımı. Ergenekon sanıklarının konuşmalarına bakıldığında da örgüt yönetiminin AB'den çok çekindiğini anlamak mümkün. 2002'den beri iktidarda tek partinin olması, koalisyon hükûmetleri döneminde olduğu gibi hizipleşmelerin yaşanmaması. Alternatif medyanın güçlenmesi ve çok sesliliğin artması. Ergenekon sanıklarının en büyük hayali kendilerini destekleyecek medyayı oluşturmaktı. Cumhuriyet Gazetesi, İşçi Partisi'nin Ulusal Kanal'ı ve Tuncay Özkan'ın Kanaltürk'ü bu işte kullanıldı; ancak etkili olmadı. Sayıca artan sivil toplum kuruluşlarına karşılık Ergenekon'un dayandığı dernek ve kuruluşların halkta taban bulamaması. Unutulmaması gereken en önemli sebeplerden biri ise dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün dirayetli tutumu.


KOLTUKLARI HAZIRDI!

1) Millî Birlik Komitesi Başkanı ve Devlet Başkanı: Şener Eruygur

2) Millî Birlik Komitesi Üyesi: Hurşit Tolon

3) Millî Birlik Komitesi Üyesi: İlhan Selçuk

4) Başbakan: Sinan Aygün

5) İçişleri Bakanı: Veli Küçük

6) Adalet Bakanı: Kemal Kerinçsiz

7) Sağlık Bakanı: Turhan Çömez

8) Millî Eğitim Bakanı: Kemal Gürüz

9) Gençlik ve Spor Bakanı: Fikri Karadağ

10) Avrasya Birliği'nden Sorumlu Devlet Bakanı: Doğu Perinçek

11) Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı: Tuncer Kılınç

12) Sanayi Bakanı: Mustafa Özbek

13) Emniyet Genel Müdürü: İbrahim Şahin

14) MİT Müsteşarı: Levent Ersöz

15) Diyanet İşleri Bakanı: Hüseyin Görüm

16) YÖK Başkanı: Kemal Alemdaroğlu

17) Anayasa Mahkemesi Başkanı: Sabih Kanadoğlu

18) Birinci Ordu Komutanı: Muzaffer Tekin

19) CHP Genel Başkanı (Tek Parti): Tuncay Özkan

20) Daha sonra kurulacak muhalefet partisi lideri: Mustafa Balbay

21) Adli Tıp Kurumu Başkanı: Ümit Sayın

22) Sakarya Üniversitesi Rektörü: Emin Gürses

23) Sultanbeyli Belediye Başkanı: Doğu Silahçıoğlu

24) Devlet Tiyatroları Gn. Müdürü: Nurseli İdiz

25) Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Sorumlusu: Seyhan Soylu (Sisi)

editörün seçtikleri
Muzaffer Yıldırım'ın sahibi olduğu sosyetenin uğrak yeri Bebek Otel By The Stay'de göz göre göre kaçak yapılaşma nasıl oldu?
Muzaffer Yıldırım'ın sahibi olduğu sosyetenin uğrak yeri Bebek Otel By The Stay'de göz göre göre kaçak yapılaşma nasıl oldu?#Bebek Otel