Babacan: Çin'den sonra en hızlı büyüyen ülkeyiz

Babacan: Çin'den sonra en hızlı büyüyen ülkeyiz

Babacan, TÜİK'in, Türkiye ekonomisinin, 2010 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 10,3 oranında büyüdüğü açıklamasına ilişkin, ''2010 yılı ikinci çeyreğinde Türkiye, Çin ile aynı oranda büyüme kaydederek G20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke olmuştur'' değerlendirmesinde bulundu.

Babacan: Çin'den sonra en hızlı büyüyen ülkeyiz
16px
24px
14.09.2010 16:11
ABONE OLgoogle

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, TÜİK'in, Türkiye ekonomisinin, 2010 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 10,3 oranında büyüdüğü açıklamasına ilişkin, ''2010 yılı ikinci çeyreğinde Türkiye, Çin ile aynı oranda büyüme kaydederek G20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke olmuştur'' değerlendirmesinde bulundu.

     Babacan, büyüme rakamlarına ilişkin yazılı açıklamasında, TÜİK tarafından açıklanan Gayri Safi Yurtiçi Hasıla verilerinin 2009 yılı son çeyreğinde başlayan, 2010 yılı ilk çeyreğinde önemli ölçüde güçlenen büyüme eğiliminin, yılın ikinci çeyreğinde de devam ettiğini gösterdiğini belirtti. 

     Bu yılın ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre GSYH artış hızının yüzde 10,3 olarak gerçekleştiğini kaydeden Babacan, açıklamasında, ''Böylece 2010 yılının ilk yarısında GSYH büyüme hızı yüzde 11 olmuştur. Bu oran, Türkiye ekonomisinin küresel krizden çıkış sürecinde dünyada en hızlı büyüyen ekonomilerden birisi olduğunu ortaya koymaktadır. 2010 yılı ikinci çeyreğinde Türkiye, Çin ile aynı oranda büyüme kaydederek G20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke olmuştur'' dedi. 

     Babacan, Türkiye ekonomisinin son üç çeyrektir yeniden yakaladığı güçlü büyüme performansında, 16 Eylül 2009 tarihinde açıkladıkları Orta Vadeli Program'ın (OVP) önemli ölçüde belirleyici olduğunu da ifade etti. 
    

''BU GÖREV, BÜTÇE DENGELERİNİ BOZMADAN ÜRETİM, YATIRIM VE İSTİHDAMI DESTEKLEYECEK BİR BÜTÇE YAPISININ OLUŞTURULMASIDIR''

Babacan, önümüzdeki dönemde maliye politikasına büyük görev düştüğünü belirterek, ''Bu görev, bütçe dengelerini bozmadan üretim, yatırım ve istihdamı destekleyecek bir bütçe yapısının oluşturulmasıdır'' dedi. 

     ''Ekonomik başarımızın temelinde güven ve istikrar vardır'' diyen Babacan, 12 Eylül'de yapılan halk oylamasında kabul edilen anayasa değişikliğinin, Türkiye'de istikrarı güçlendirecek çok önemli bir dönüm noktasını teşkil ettiğini de vurguladı. 

     Babacan, yazılı açıklamasında, Türkiye ekonomisinin son üç çeyrektir yeniden yakaladığı güçlü büyüme performansında, 16 Eylül 2009 tarihinde açıkladıkları Orta Vadeli Program'ın (OVP) önemli ölçüde belirleyici olduğunu vurguladı. OVP'nin, 2009 yılında 6 puan artan kamu borç stokunun GSYH'ya oranının 2010-2012 döneminde önce stabilize etmeye, ardından da düşürmeye yönelik bir politika çerçevesi ortaya koyduğunu belirten Babacan, programın, kamunun mali kaynaklar üzerinde baskısının azaltılarak, özel kesimin kredi kanallarına ulaşımının artırılması yoluyla tekrar hızlı bir büyüme trendinin yakalanmasını hedeflediğini ifade etti. Babacan, şunları kaydetti: 

     ''OVP, ekonomik politikalara ilişkin belirsizliği kısa sürede ortadan kaldırarak üretim sektörlerinin, dış piyasaların, tüketicilerin ve yatırımcıların güvenini tesis etmiş ve ekonominin hızlı bir şekilde canlanmasına katkı sağlamıştır. 

     Türkiye, OVP ile maliye politikası açısından çıkış stratejisini ilan eden ve ekonomik birimlerin önüne orta vadeli bir çerçeve koyan az sayıda ülke arasında yer almıştır. Bu durum, gelişmekte olan ya da gelişmiş olsun tüm ekonomileri borçlarının sürdürülebilirliği açısından değerlendiren sermaye piyasalarının gözünde Türkiye'yi bir adım önde kılmıştır. Bugün gelinen noktada pek çok ülkede ortaya çıkan kamu açıkları ve borç sürdürülebilirlik endişeleri ile orta vadeli programlara duyulan şiddetli ihtiyaç, Türkiye'de zamanında ve doğru adımlar atıldığının da bir teyidi olmuştur.'' 

     Türkiye'nin krizden sonra hızlı bir şekilde toparlanmasının pek çok göstergede yansıma bulduğunu, Türkiye'nin bu yıl Cumhuriyet tarihinde ilk defa iç piyasada 10 yıllık vadeyle borçlandığını belirten Babacan, bu durumun yatırımcıların TL'ye ve Türkiye'ye olan güvenine işaret ettiğini dile getirdi.
     Babacan, yurt dışına ihraç edilen eurobondların vadesinin 30 yılı aştığını, söz konusu senetlerin faizlerinin, kredi notu Türkiye'den yüksek olan ülkelerin çıkardıkları senetlerin faizlerinden düşük gerçekleştiğini, Türkiye'nin risk primi göstergelerinin bazı gelişmiş ekonomilerin de altına indiğini, Türkiye'nin yatırımcıların daha az riskli kabul ettiği bir ülke olduğunu, Türkiye'nin kredi notunun bir kredi derecelendirme kuruluşu tarafından iki kademe olmak üzere dört farklı kredi derecelendirme kuruluşu tarafından çok kısa aralıklarla artırıldığını da anlattı. 

     Bu not artırımları ile Türkiye'nin risk primindeki düşüşün kredi derecelendirme kuruluşları tarafından da teyit edilmiş olduğunu, bütün bu olumlu gelişmelerin ülkeye yönelik sermaye girişlerine yansıdığını kaydeden Babacan, ''2010 yılı Ocak-Haziran döneminde toplam sermaye girişleri, rezervler (Merkez Bankası ve bankalar) hariç tutulduğunda, 20,1 milyar dolar seviyelerinde gerçekleşmiştir'' dedi.
     Geleceğe yönelik olarak bakıldığında, son aylarda küresel büyüme görünümüne ilişkin belirsizliklerin ön plana çıktığı bir döneme girildiğini kaydeden Babacan, ''bu bağlamda orta-uzun vadede dünya ülkelerinin ekonomik performansında büyük ölçüde mali sürdürülebilirlik, bankacılık sektörü sağlamlığı ve güçlü bir özel talebin varlığının belirleyici olacağına'' işaret etti. 
     
     TEMEL HEDEF
     
     Gelişmiş ülkelere bakıldığında, finansal sistemdeki sorunları tam anlamıyla çözemediklerine, yüksek işsizlik oranları ile birlikte hane halkının borçluluğunun yüksek düzeyde olduğuna, kamu maliyesi alanında ciddi sorunlar yaşandığına ve ülkelerin borç sürdürülebilirliğine ilişkin kaygıların arttığına tanık olunduğunu ifade eden Babacan, ''Türkiye'nin önümüzdeki dönemdeki temel hedefi, ekonomide yatırımların ve büyümenin istikrarlı bir şekilde artırılması, son dönemde gözlenen istihdam artışının kalıcı kılınması ve tüm bunların uzun dönemli kamu mali dengelerini bozmayacak şekilde gerçekleştirilmesidir'' dedi. 
     
     ''ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE MALİYE POLİTİKASINA BÜYÜK GÖREV DÜŞMEKTEDİR''
     
     Türkiye'nin 2003-2007 dönemindeki deneyimi ile küresel kriz süresince izlediği yaklaşımın, mali disiplin ile büyüme arasında bir değiş tokuş olmadığını ortaya koyduğunu kaydeden Babacan, ''Bunda, Türkiye ekonomisinin özel sektör ağırlıklı yapısının önemli bir rolü bulunmaktadır. Türkiye'de toplam talebin yapısına bakıldığında özel tüketim ve yatırım harcamalarından oluşan özel talebin büyümeyi sürükleyen temel unsur olduğu görülmektedir'' görüşünü dile getirdi. Babacan, şöyle devam etti:
     ''Bu çerçevede bakıldığında, önümüzdeki dönemde maliye politikasına büyük görev düşmektedir. Bu görev, bütçe dengelerini bozmadan üretim, yatırım ve istihdamı destekleyecek bir bütçe yapısının oluşturulmasıdır. Bu, hem kamu harcamalarını özel sektör faaliyetlerini daha çok destekleyici alanlarda yoğunlaştırmayı, hem de devletin kaynaklarının verimli bir şekilde kapsamlı ve kaliteli hizmet verme bilinciyle kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Potansiyel büyüme üzerinde belirleyici faktörlerden en önemlilerinden birisi insan kaynağının kalitesidir. Geçmiş dönemde olduğu gibi önümüzdeki dönemde de bütçe harcamaları içerisinden eğitime ayrılan payın yüksek tutulması ve eğitim ile işgücü kalitesinin yükseltilmesi de önümüzdeki dönem için hayati önem taşıyan konulardan biridir. 

     Türkiye'nin yatırım ihtiyacının yüksek olduğu ve iç tasarrufların bu ihtiyacı karşılamakta yetersiz kaldığı gerçeği göz önüne alındığında, mali disiplinin korunmasının, hem büyümenin kaynağı olan yatırımların sürdürülmesi, hem de cari işlemler dengesinde sürdürülebilirliğin sağlanması açısından ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.'' 

     Ali Babacan, küresel kriz döneminde Türkiye'yi güçlü kılan bir diğer önemli unsurun ''serbest kur rejimi, enflasyon hedeflemesini esas alan para politikası yaklaşımı ve araç bağımsızlığına sahip Merkez Bankası'nın para politikasını önemli ölçüde kurumsallaştırılmış hale getirmesi'' olduğunu da vurguladı. Babacan, para ve kur politikalarına ilişkin mevcut çerçevenin, yerli ve uluslararası yatırımcıların Türkiye ekonomisine duydukları güvenin ve bu suretle güçlü büyümenin temel dayanaklarından biri olduğunu dile getirdi. 

     ''Ekonomik başarımızın temelinde güven ve istikrar vardır'' diyen Babacan, 12 Eylül'de yapılan halk oylamasında kabul edilen anayasa değişikliğinin, Türkiye'de istikrarı güçlendirecek çok önemli bir dönüm noktasını teşkil ettiğini kaydetti. Babacan, Türkiye'nin gerçek anlamda bir hukuk devleti olması ve ülkede demokrasinin kalitesinin artmasının, daha öngörülebilir bir ortam oluşturacağını, Anayasa değişikliğinin Türkiye'nin uzun vadeli ekonomik başarısına önemli katkı vereceğini kaydetti. 
     
     İKİNCİ ÇEYREKTE DE İÇ TALEP KAYNAKLI BÜYÜME GÖZLENİYOR
     
     Ali Babacan, büyüme rakamlarına ilişkin açıklamasında, iç ve dış talep koşullarının iyileşmesiyle birlikte yılın ikinci çeyreğinde imalat sanayinin yüzde 15,4 büyüme kaydettiğini, 2010 yılı ilk çeyreğinde yeniden pozitif büyümeye geçen inşaat sektörünün, yılın ikinci çeyreğinde de yüzde 21,9 oranında büyüdüğünü anlattı. Ticaret ve ulaştırma sektörlerindeki güçlü performansın, inşaat sektörü ile birlikte hizmetler sektörünün yılın ikinci çeyreğinde yüzde 8,9 oranında büyümesini sağladığını kaydeden Babacan, öte yandan ilk çeyrekte ılımlı büyüme kaydeden tarım sektörü katma değerinin, yılın ikinci çeyreğinde de yüzde 1,1 arttığını belirtti. 

     Yılın ilk çeyreğinde olduğu gibi ikinci çeyreğinde de iç talep kaynaklı bir büyüme gözlendiğine işaret eden Babacan, özel nihai tüketim harcamalarında geçen yılın son çeyreğinde başlayan artış eğiliminin 2010 yılının ilk yarısında da devam ettiğini belirtti. 

     Babacan, hem üretici hem de tüketici güvenindeki güçlü toparlanma ve belirsizlik algılamasının sona ermesiyle beraber yeniden güçlü artış eğilimine giren özel sektör yatırım harcamalarının yılın ilk çeyreğinde yüzde 23,1, yılın ikinci çeyreğinde de yüzde 32,1 oranında arttığını anlattı. 

     Ekonominin daraldığı dönemde önemli ölçüde azalan stok birikiminin, 2009 yılı üçüncü çeyreğinde yeniden pozitife döndüğünü, bu eğilimin 2010 yılının birinci ve ikinci çeyreğinde de devam ettiğini belirten Babacan, stoklardaki bu artışın önümüzdeki dönemde talebe yönelik beklentilerin olumlu seyrettiğini gösterdiğini kaydetti. Babacan, ilk çeyrekte olduğu gibi yılın ikinci çeyreğinde de net dış talebin büyümeye katkısının negatif olarak gerçekleştiğini ifade etti. 

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde