Avrupa Merkez Bankası eski başkanının rekabetçilik raporu AB’nin, yok olma tehdidiyle karşı karşıya
Avrupa Merkez Bankası olarak euro’yu korumak için gereken ne varsa yapmaya hazırız ve bu kadarı yeterli olacak. Bana inanın.” Temmuz 2012’de dönemin Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi’nin söylediği bu sözler euro’yu saran panik havasını dindirmeyi başarmıştı. Aynı Draghi geçen hafta Avrupa’nın Rekabet Gücünün Geleceği üzerine 393 sayfalık bir rapor yayınladı.
The Financial Times yazarı Martin Wolf, "Avrupa neden ABD'yi geçemiyor" başlıklı yazı kaleme aldı. Wolf," Avrupa Merkez Bankası eski başkanının rekabetçilik raporu AB’nin, yok olma tehdidiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor" dedi. Wolf'un yazısının tamamı şu şekilde:
"Avrupa Merkez Bankası eski başkanının rekabetçilik raporu AB’nin, yok olma tehdidiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor
Draghi ECB başkanlığında krizle karşılaştığında elinde kullanabileceği kendi araçları vardı. Ama bugün korkmuş siyasetçilere, baskı altındaki bürokratlara ve inancını yitirmiş kamuoyuna devasa bir çabaya girişmelerini öğütlemeye çalışıyor. Amacı aynı: Çok sevdiği Avrupa projesini kendi tabiriyle “yok olma tehlikesinden” kurtarmak.
BUGÜNKÜ DÜNYA AB’YE UYMUYOR
Raporda şöyle diyor: “Avrupa daha üretken olmazsa bir tercih yapmak zorunda kalacağız. Aynı anda hem yeni teknolojilerin lideri hem iklim sorumluluğunun öncüsü hem de dünya sahnesinde bağımsız bir aktör olamayız. Toplumsal modelimizi finanse edemez hale geleceğiz. Hedeflerimizin hepsini değilse bile bazılarını küçültmek zorunda kalacağız.” Özetle, Avrupa Birliği yıkım riskiyle karşı karşıya.
Rapora göre bugünkü dünya AB’ye hiç uymuyor. Dinamik ticaret ve çok-taraflılık çağı bitiyor. AB en önemli ucuz enerji tedarikçisi olan Rusya’yı kaybetti. Daha da mühimi, ekonomik bağımlılıkların zaafa dönüşme riski taşıdığı yeni bir jeopolitik çatışma çağına doğru gidiliyor.
En beteri ise AB’nin bu yeni dünyaya bir sürü zaafla giriyor olması.
Raporda, “2000 yılından bu yana ABD’deki kişi başı reel harcanabilir gelir AB’ye kıyasla yaklaşık iki kat arttı” deniyor. Avrupa Birliği’nin sadece ABD’nin değil Çin’in de çok gerisinde kalmasının önemli sebeplerinden biri dijital devrim. Dünyanın 50 büyük teknoloji şirketinden sadece dördü Avrupalı. AB’deki enerji fiyatları özellikle Amerika’yla kıyaslandığında yüksek. AB’nin demografisi de çok kötü durumda. Dolayısıyla, “AB 2015’ten beri süregelen ortalama üretkenlik büyümesini sürdürürse bu rakamlar ancak GSYİH’ini 2050’ye kadar sabit tutmaya yeter.” Dahası Ukrayna’daki savaşın gösterdiği üzere Avrupalılar kendini koruyamıyor.
DÜNYAYI DEĞİŞTİREMEZ AMA BAŞ EDEBİLİR
AB dünyayı değiştiremez. Ama kendini değiştirebilir ve dünyayla baş edebilir. Raporun en net tespitlerinden biri mevcut farklı sorunların ortak noktaları. Bunların en önemlileri parçalanmışlık, aşırı denetim, isabetsiz mevzuat, yetersiz harcama ve lüzumsuz muhafazakarlık. En çok zararı veren ise parçalanmışlık.
Raporda bu sorunlardan sıkça bahsediliyor. “Avrupa statik bir sanayi yapısına sıkışıp kalmış durumda. Mevcut sektörlerin gidişatını değiştirecek veya yeni büyüme motorları yaratacak yeni şirket sayısı çok az. İşin aslı son 50 yılda sıfırdan kurulup 100 milyar euro’yu aşan piyasa değerine sahip olan tek bir AB şirketi yok. Halbuki bugün değeri 1 trilyon euro’yu geçen altı Amerikan şirketinin hepsi son 50 yılda kuruldu” ifadelerine yer verilmiş. Araştırma ve inovasyona en çok yatırım yapan üç şirket listesinde 20 yıldır otomotiv firmalarının hakimiyeti var. Avrupa bir nevi sanayi müzesine dönüşme riskiyle karşı karşıya.
Peki neden? Esas sebep parçalanmışlık. Girdiler ve çıktılar açısından ama en çok da sermaye konusunda gerçek anlamda bir ortak pazar yok. Üniversiteler gibi araştırma ve inovasyona verilecek kamu desteği de parçalanmış durumda. Gerekli büyüklük ve risk alma becerisinden yoksunluk sebebiyle ABD’nin finansman kaynakları Avrupa Birliği’nden çok daha büyük. Sonuçta “birçok Avrupalı girişimci Amerikalı risk sermayedarlarından finansman arayıp ABD piyasasını büyütmeye yöneliyor.”
PARÇALANMIŞLIK VE MUHAFAZAKARLIK
Aşırı denetim de büyük sorun. Bu kısmen aşırı muhafazakarlıktan kaynaklanırken üye ülkelerin AB mevzuatına bir de kendi kurallarını ekleyip uygulama yatkınlığı da etkili.
Parçalanmışlık enerji ve güvenlik politikasını da olumsuz etkiliyor. Örneğin tamamen entegre bir enerji piyasası yok. Ayrıca AB ne savunma sanayilerini ne de askeri donanım tedarikini entegre edebilmiş olduğundan maliyetler artarken verim düşüyor. Özellikle ABD’nin savunma konusundaki kararlılığına dair soru işaretleri varken böyle bir parçalanmışlık kıta için fazla lüks kalıyor.
Draghi’nin daha müdahaleci ticaret ve sanayi politikalarını benimsemesi kaçınılmaz ve haklı olarak dikkat çekti. Bunun bir gerekçesi güvenliğe dair kaygılar. Bir diğeri ise her ne kadar AB’nin bir sanayi politikası olsa da bunun parçalanmış olması ve ilgili harcamaların büyük üyelerin egemenliğinde bulunması. Son bir sebep daha var: Düzgün uygulandığı takdirde sanayi politikasının hem rekabeti hem de küresel refahı artırabileceğini biliyoruz. Airbus markasını kurmanın hata olduğunu düşünen var mı? Kesinlikle bir zaferdi.
Buradan alınacak ders belli. Böyle büyük müdahaleler hep birlikte, büyük ölçekte ve net hedeflerle gerçekleştirilmeli. Net sıfır karbonlu bir enerji sistemi kurmak için hepsine birden ihtiyaç var. Etkin bir savunma sektörü oluşturmak için de aynı şeyler gerekli.
Parçalanmışlık ve muhafazakarlık başta olmak üzere Draghi’nin tanımladığı birçok sorun maalesef bunların çözülmesinin bu kadar zor olmasının da temelinde yatıyor. Draghi’nin sözleriyle, “Bugün başarılı sanayi politikaları için yatırım, vergilendirme, eğitim, finansman erişimi, mevzuat, ticaret ve dış politikayı kapsayan, ortak bir stratejik hedefte birleşmiş stratejiler gerekiyor.” AB’nin bunu yapabilmesi için köklü reformlar gerekiyor.
Günümüzde milliyetçiliğin harlanması böyle reformların uygulanmasını daha da zorlaştırıyor. Avrupalılar kendi geçmişlerinin barındırdığı dersleri unutma tehlikesiyle karşı karşıya. Geleceklerini biçimlendirebilmeleri için birlikte hareket etmekten başka yolları yok. İngilizler bunu unuttu. Geri kalanlar unutmayıp harekete geçebilecek mi?
800 MİLYAR EURO GEREKİYOR
Draghi'nin gerekli olduğunu söylediği yatırım miktarı yılda 800 milyar euro civarında ve bu rakamın tek başına özel sektörden sağlanması mümkün değil. Bu da AB'nin çoğunlukla direndiği şekilde toplu olarak fon sağlamasını ve kamu borcunu bir havuzda toplamasını gerektirecektir ki bu da kıtanın geleneksel olarak daha zengin, Kuzey Avrupa'daki daha ‘temkinli’ uluslarının kaçındığı bir durum.
Almanya Maliye Bakanı Christian Lindner, Draghi'nin ortak borç önerisine hemen karşı çıktı. Yalnız değildi. İsveç Başbakanı Ulf Kristersson bu hafta Bloomberg News'e verdiği demeçte “Bu konuda diğer ülkelerle birlikte biz de şüpheciyiz” dedi: “Ne zaman bir şeyi başarmak isteseniz, bunun sonunda daha fazla borç almak zorunda kalmanız gerekiyor.”
patronlardunyasi.com