Ekonomi


Nuray Başaran'ın röportajı

İTO'nun 4 yıl önce yapılan başkanlık seçimine son dakikada sürpriz aday olarak giren İTO Başkanı Murat Yalçıntaş ikinci dönem için aday olmayı düşündüğünü ilk kez açıkladı. Yalçıntaş, 'Eğer arkadaşlarımız da aynı kanıdaysa önümüzdeki dönem bir defa daha beraber çalışmayı arzu ediyorum' dedi.
 
Kapatma davası sonuçlandıktan sonra, 12 saat içinde bana iki telefonu geldi. İlk arayan gelecek hafta geliyoruz dedi, Ortadoğu'dan gelen ikinci telefonda adam benden çok sevinmişti.

Genç yaşta önemli bir göreve geldiğinde takdir etmiştim. Sessiz sedasız İstanbul Ticaret Odası'nı (İTO) yönetiyor ve hiçbir çatlak olmadan başarılara imza atıyordu. Çok medyatik değildi. Zaman zaman bazı seyahatlerde karşılaştık. Öncelikle taşıdığı soyadı zaten onu tanınır kılmaya yetiyordu. Yalçıntaş'a yaklaşık 15 gün önce Ersin Pamuksüzer'e ait Bodrum'daki detoks merkezinde rastladım. Malum Pamuksüzer, Türk iş dünyasının "Ferrari'sini satan adamı" olarak tanınıyor. Şimdi ise Yalçıntaş gibi genç işadamlarına ve profesyonellere, günün birinde Ferrarisi'ni satma noktasına gelmemeyi öğretiyor.
Yalçıntaş da Ferrarisi'ni satma noktasına gelmemeye kararlı. Bodrum'da başlayan söyleşimizi, İTO'daki çalışma odasında tamamladık. Yalçıntaş üç ay sonra yapılacak seçimlerde yeniden aday olacağını ilk kez bize açıkladı. Son ekonomik ve siyasi gelişmelere dair düşüncelerini bizimle paylaştı.
 
Bu kadar genç yaşta çok önemli bir göreve geldiniz. Bunda satranç tutkunuzun etkisi var mı?
Hayatımdaki her şeyin etkisi var. Çünkü insan bir bütün. Ve o bütünü oluşturan parçalar var. Satranç da bunun bir parçası, diğer sporlar da bunun bir parçası. Sivil toplum kuruluş faaliyetleri de bunun bir parçası. İşim de bunun bir parçası. Dostlarım, çevrem de bunun bir parçası. Hepsi bunun bir parçası...
 
Üç ay sonra odada seçimler var.
Evet, şubatta.
 
Kendinizi başarılı görüyor musunuz ve bu seçimde aday mısınız?
Bunu herkes çok soruyor bana. Dolayısıyla ben net bir cevap vereyim. Siz de net bir şekilde yazın. Ben de kesip saklayayım, her sorana göstereyim. Birincisi kendinizi başarılı buluyor musunuz diye sordunuz. Bunu herhalde başkalarının söylemesi lazım. Benim söylemem doğru olmaz. Çünkü insan kendine karşı objektif olamaz hiçbir zaman. Ben arkadaşlarımla beraber tüm İTO Meclisi olarak çok güzel bir çalışma dönemi geçirdiğimizi düşünüyorum. Eğer arkadaşlarımız da aynı kanıdaysa önümüzdeki dönem bir defa daha beraber çalışmayı arzu ediyorum.
 
Yeni seçim sürecine giderken projeler var mı?
Şimdi seçim süreciyle ilgili bir proje yok. Olması gerektiğine de inanmıyorum. Yanlış olduğunu düşünüyorum. Yani, "Seçim var, bir proje yapalım." Bu, doğru bir yaklaşım değil. Ama ilk başkanlığa seçildiğim zaman, meclis olarak ilk görevi aldığımız zaman çizdiğimiz bir resim vardı. Bu resim çerçevesinde koyduğumuz mihenktaşları vardı, o mihenktaşlarına birer birer geliyoruz. Her mihenktaşına geldikten sonra da bir sonraki mihenktaşını koyuyoruz. Bakın nasıl yaptık? Biz seçildiğimiz zaman 230 kişi, bizim senede 2 defa yaptığımız İstanbul dışı meclis toplantılarımız var. 2 günlüğüne hafta sonu İstanbul dışına gidiyoruz. İşte kimi zaman Abant, kimi zaman Antalya oldu, bir kere Kıbrıs oldu. Sayın Cumhurbaşkanımızı ziyaret ettik o günlerde. Oralarda 2 gün boyunca tüm meclis kapanıyor. Hem proje üretiyor hem de çerçeve çiziyor. Şimdi bu seferkini, en sonuncuyu kasımda yapacağız. Dört senenin değerlendirmesi olacak bu.
 
Bir nevi karne mi?
Tabii kendi kendimize karne vereceğiz. Kendi kendimizi hesaba çekeceğiz. Nasıl, dört sene boyunca neler yaptık, neleri iyi yaptık. Neleri biraz daha iyi yapabilirdik. Bundan sonra görev alacak meclisin neler yapması lazım gibi. Çünkü hep bir şeyleri, bir şeylerin üstüne koymak lazım. Ben başkanlığı devraldığım zaman, ilk üzerine çalıştığım projeler, ilk ileriye götürdüğüm projeler, Sayın Mehmet Yıldırım'ın yaptığı, bürokrattan geçirdiği projeler, benim ondan sonra devraldığım projelerdir. Ben onun projelerine devam ettim. Onlar da bir evvelki nesil projelerini devam ettirdi, ondan sonra biz üzerine bir şeyler koyduk.
 
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün hep medyatik oldu ve hep sıkıntıları dile getirdi. Sizi bu süreçte pek medyada görmedik.
Bu bir yaklaşım meselesidir. Şimdi biz İstanbul Ticaret Merkezi olarak şunu yaptık. Bir sıkıntımız mı var. Biz bu sıkıntıyı aldık, bir siyasi otoriteye götürdük. Türkiye Odalar ve Borsalar olarak, "Bakın böyle böyle bir sıkıntı var, şu şekilde düzeltilmesi lazım" dedik.
 
Ben hep şunu düşünmüşümdür. Ankara'daki Ticaret Odası üyelerinin sıkıntıları var da İstanbul'un niye sesi çıkmıyor. Başkanı AKP'li diye mi?

Ama bu bir yaklaşım farkından kaynaklanıyor ve biz netice aldık. Ama ben çok net rica aldım ve ben çok şey yaptım. Bunları kimler biliyor? Bunları ilgili olanlar biliyor. Bana sorun getirenler biliyor.
 
En çok hangi sorunlar geldi size?
Biz herkesi ilgilendiren çalışmalar yaptık. Mesela ben bu bağlamda hakikaten hükümete teşekkür etmek istiyorum. Çünkü her zaman bize çok sıcak yaklaştı. Çözüm her zaman yüzde yüz bizim istediğimiz gibi mi oldu, hayır. Ama yine de ortada yüzlük bir şey varsa, bugün masaya koyduğumuz zaman siyasi otorite veya bürokrasi bize dedi ki, "Tamam siz meselenin bu tarafından bakıyorsunuz biz de bu tarafından bakıyoruz. Oturalım konuşalım" oturduk konuştuk. Bir noktada her zaman birleştik.
 
Sonuçtan memnun musunuz?
Ortalamayı aldığım zaman, benim şu koltuktan baktığım zaman ben çok şey yaptığımı düşünüyorum. Çok şey yaptığımızı düşünüyorum.
 
En son gelinen noktada ekonomi ne durumda, ne görüyorsunuz?
"Bugünkü ekonomi nasıl" dediğiniz zaman, dün nerdeydi, nereye geldiye bakmak lazım. Şimdi geçen bir birbuçuk seneye baktığımız zaman, şunu görüyoruz: Dünyada belki son 30 yılın en büyük finansal çalkantısı oldu. Türkiye'de son birbuçuk yıl da çok büyük belirsizliklerle yattık kalktık.
 
Ne öneriyorsunuz yeni dönemde?
Bugün ekonomide dikkat edilmesi gereken konu cari açıktır. Şimdi cari açığın bu senenin sonunda 45 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor. Cari açığı düşünecek tedbirleri almak. Faizlerden tutun da dolar TL dengesine kadar.
 
Bu bilinen bir şey ise neden önlem alınmıyor?
Dünyada hiçbir şeyin anlık çözümü yoktur. Cari açık konusunda yapılması gerekenler var. Bu yapılması gerekenler yapılıyor fakat Türkiye'deki temel sıkıntılardan bir tanesi biz toplum olarak konsensüsle hareket edemiyoruz. Temel meselelerde konsensüsle hareket edemezsek, hızlı şekilde çözüm bulamayız. Bakın biz 2006-2007 sürecinde örneğin AB sürecinde, çok hızlı bir şekilde yol kat ettik. 2007'den sonra hükümete yükleniyorlar. Diyorlar ki, Avrupa Birliği konusunda hiçbir şey yapılmıyor. Bu doğru değil. Neden doğru değil, teknik anlamda yapılan çok çalışma var. Bizler içindeyiz biliyoruz. Algı olarak doğru, neden doğru? Çünkü biz 2007 sonrasında AB konusundaki konsensüsü kaybettik. Konsensüsü kaybettiğimizden dolayı insanların aklı karıştı.
 
Şimdi net görebiliyor musunuz 15-20 yıl sonraki Türkiye resmini?
Trendi görüyorum. Mühim olan budur. 15-20 yıl sonra ne olacağını hiçbir zaman bilemeyiz. Toplum olarak doğru trende girmeye başladığımızı görüyorum. Aradaki ufak şeyleri konuşalım ama biz anlaşalım ve el sıkışalım ki Türkiye liberal ekonominin uygulandığı katılımcı demokrasinin olduğu, bir serbest pazar ülkesi olacaktır.
 
Hükümetin siyasi öncelikleri de bu kutuplaşmaya sebep oldu mu?
Bir ülkede insanların özellikle politikacıların, birbirlerinden farklı düşünmeleri son derece normal ama eğer politikacılar kendisi gibi düşünmeyen diğer politikacıyı doğrudan doğruya düşman ilan ederse olmaz. Herkese oy veren insanlar, herkesi seven insanlar var. Otomatik olarak sizin yukarıda koyduğunuz bu resim, dalga dalga aşağıya yayılıyor. Bu sefer siz insanları karıştırıyorsunuz. Burada toplumun önüne düşenlere, toplumun önünde olanlara çok büyük görevler düşüyor. Türkiye'de biz işin bu tarafını çözebilsek, zaten gerisi rahat rahat çözülecek. Tüm dünyada siyasetle ekonomi birbirine bağlantılıdır. Siyaset hapşırdığı zaman biz zatürree oluyoruz. Siyaset sağlam olduğu zaman, önümüzü açtığı zaman, bizim önümüzde kimseler duramıyor. Ankara gölge etmesin yeter. Ankara'da hükümetten bahsetmiyorum, Ankara'dakiler kendi işleriyle uğraşsınlar, projeler bazında birbirleriyle muhalefet etsinler, eleştirsinler.
 
Ticaret odası başkanı olarak artık zatürree dönemi de bitti dediniz. Yabancı yatırımcı çekinmeden gelebilir mi?
Kapatma davası sonuçlandıktan sonra, 12 saat içinde bana gelen iki telefonu anlatacağım. Birinci telefon akşam geldi. İngiliz büyük bir yatırımcı grubun başındaki bir insan, Türkiye'ye gidip geldi birçok defa. Yatırım yapmayı düşünüyordu. "Biliyorum" dedi, "çok istekliydiniz, arzuluydunuz" dedi. "Bu haberi çok olumlu bir şekilde karşıladık. Biz önümüzdeki hafta içerisinde geliyoruz." Genelde bürokrasiyle veya yöneticilerle randevu almak için bizim üzerimizden alıyorlar ki, herhangi bir yanlış anlaşılma olmasın diye. "Başkanım bizim için insanlardan randevu alır mısınız? Biz geliyoruz" dedi. Adam akşam aradı, gece buldu. Diğeri, sabah. Tam tersi Ortadoğu'dan bir yatırımcıydı arayan. Adam benden çok sevinmiş, neden? Çünkü burada parasını yatıracak bir yer arıyor. Özellikle bakın şunu söyleyeyim ben, 11 Eylül'den sonra Türk hükümeti, Türk özel sektörü hakikaten özellikle Ortadoğu'da birikmiş olan bu sermayeyi çekmede başarı kazandı.
 
Gerçekten Arap sermayesi geliyor mu, Türkiye'ye ne sağlar?

2003'te Arap sermaye şirket sayısı 1000 civarındaydı. 2008 ortasında 2430'a çıktı. Bu şirketlerin getirdiği yatırım 30 milyar doları aştı. Şu anda bir de bunu yaptığınız zaman, bu sizin ihracatınıza, ithalatınıza da yansıyor, turizminize de yansıyor.
 
Burada bir de şöyle bir eleştiri var. 'Arap sermayesi geliyor ama bizim en değerli varlıklarımızı alıp gidiyor, yatırım yapmıyor' diye?
Bu insanlar para harcamayı seven insanlar, kültürlerinde bu var. Ben burada Türk sinema sanayii ve Türk film sanayiine teşekkür etmek istiyorum. Son senelerde diziler yurtdışına satıldı. Çünkü o dizilerdeki görsellik, "boğaz" manzaralarının İstanbul manzaralarının o insanların buraya gelmesinde çok büyük etkisi var. İstanbul Ticaret Odası olarak ben milyonlarca YTL harcadım, yüz binlerce dolarlar harcadım. İstanbul'daki birçok spor organizasyonuna para verdim. İstanbul'da olsun diye, onu çeken yurtdışında çeken kameramanlar, dünya televizyonları mesela bir yelken yarışını çekerken aynı zamanda İstanbul'u çeksinler diye, para verdim. Şimdi bu dizilerle üzerine biz para alıyoruz, bir de İstanbul'u seyrettiriyoruz. Şimdi Türkiye'de eğer sıfırdan yatırım yapma ortamı diğer ülkelere nazaran daha verimliyse, Türk sermayesi de yabancı sermaye de Türkiye'de sıfırdan yatırım yapar. Türkiye'de sıfırdan yatırım yapmayı daha da kolaylaştıracak, önünü açacak, daha verimli ve kârlı hale getirecek adımlar atılması şarttır. Bugün Türkiye'ye gelen yabancı sermaye de aynı şekilde Türk şirketleri de ağırlıklı olarak kârlı şirketleri satın alıyorlar. Çünkü Türkiye ekonomisi büyüyen bir ekonomidir, Türkiye ekonomisi güvenilir gelecek vaat eden bir ekonomi haline gelmiştir.
 
AKP KURUCUSU OLMAMIN AVANTAJI OLDU
AKP kurucusu olmanız ve AKP iktidarında oda başkanı olmanız elinizi ne kadar güçlendirdi? O siyasi kimlikle odaya geldiniz. Bu, avantaj mı oldu, yoksa sıkıntılar da yaşadınız mı?

Şimdi artısı da oldu, eksisi de oldu. Birincisi benim ilk başta karşılaştığım, benim yaklaşımımın insanlar son derece haklı olarak, odada siyasi bir düşüncenin hâkim olacağını düşündüler ama bütün meclisimizin yaptığı çalışmalar gösterdi ki çalışmalarımız siyasetin üstünde olmuştur. İyi yapılanlara, "iyi yapıldı, çok çok güzel oldu" denmiştir. Yapılması gerekenleri de söylemiştir. Ve ilk bir iki ay kamuoyunda son derece haklı olarak bir soru işareti oldu ama ben o soru işaretinin bugün hiç kalmadığı kanısındayım. Çünkü yaptığımız şeyler ortada, üzerinde polemik yapılacak bir şey yok. Çok büyük avantajları oldu. Nedir bu avantajlar? Sonuçta siyasi ortamı, ülkeyi yönetenler, Ankara'yı diyelim istiyorsanız. Ankara'yı tanımanın çok büyük bir faydası oldu. Çünkü biz sonuçta İTO olarak kendi üyelerimizin meşru bir lobi kuruluşuyuz. 

VÜCUDUMU DİNÇ TUTMAYA ÇALIŞIYORUM
 
Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? En çok neden keyif alıyorsunuz?
İşadamıdır, şu anda da İTO başkanlığını götürmektedir. İnsan bir bütün ve biz ekonomiden bahsediyoruz, ekonominin iyi hale gelmesini konuşuyoruz. Bizim şirketlerimiz var. Onları daha iyi hale getirmeye çalışıyoruz. Toplumu daha güzel hale getirmeye çalışıyoruz. Ama bunun hepsinin temelinde biz varız, insan var. İnsan daha donanımlı, daha başarılı olursa, ekonomi de daha iyi olur. Şirketler de daha iyi olur, toplum da daha iyi olur. İnsan kötü olursa her şey kötü olur. Demek ki bizim toplum üzerinde, büyük resim üzerinde çalışırken, orman üzerinde çalışırken, bireyler üzerinde ağaçlar üzerinde çalışmamız lazım. Aynı zamanda benim birey olarak, benim kendi boyutlarım var. Vücudumu dinç tutmaya, sağlıklı tutmaya çalışıyorum. Kitap okumaya, konserlere gitmeye, kendi kendimi bilgi olarak doğru olarak geliştirmeye çalışıyorum. Başka insanların benim sayemde mutlu olduklarını görmekten keyif alıyorum.
 
MURAT YALÇINTAŞ KİMDİR.
1965'te İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü'nden mezun olduktan sonra Belçika'da yüksek lisans yaptı. İstanbul Üniversitesi'nde üretim planlamasında doktora çalışmalarını sürdürüyor. İslam Kalkınma Bankası'nda proje uzmanı olarak üç yıl çalıştı. Halen bir şirketin genel müdürü. İstanbul Ticaret Odası Başkanı. MÜSİAD Yönetim Kurulu'nda görev aldı. İngilizce ve Fransızca biliyor.

Referans