Medya


Mutlu Tömbekici,''Yüksek doz botoks beynine zarar vermiş. İstifanı ver. Daha aşağısı kurtarmaz yani. 35 yıllık kocanın gay olduğunu öğrenmek gibi bir şey''! Ruhat Mengi, ''Çirkefe bulaşma, üstüne sıçrar. Bir karış boyunu karışlarım''

Vatan gazetesi yazarı Mutlu Tönbekici bir kadın yazar için şu ifadeleri kullandı,'' İlkokul 5 zekasındaki bir kitleye yazıyormuşsun meğer On koca yıldır... İttire kaktıra geldiğin yer bu: Aptalların kanaat önderi, dumkopfların fikir kraliçesi!''. Yazının kendisi hakkında yazıldığını kabul eden Ruhat Mengi de köşesinde çok sret bir üslupla cevap verdi,''Sayısız ödüller almış bir isme utanmadan “ittire kaktıra geldiğin yer, kuaför parası için yazarlık” gibi kendine layık, seviyesine uygun laflar da edebiliyor.Sanki çok önemli bir buluşu açıklıyormuş gibi benim botox yaptırdığımı filan aklınca araya sıkıştırıyor 'botoxla bu kadar güzelleşilebiliyorsa, bu kadar başarılı olunabiliyorsa hadi bakalım doğru botoxa' demek lazım bu hadsizlere...''

MUTLU TÖNBEKİCİ: DUMKOPFLARIN FİKİR KRALİÇESİ

Okuruna bak yazarını anla!/Mutlu Tönbekici/Vatan gazetesi

Bir köşe yazarının başına gelebilecek en kötü şey, okurunun aptal olduğunu keşfetmesidir.
Zeka ürünü sandığın bir kelime oyunu yap, bununla da pek gurur duy, altını çize çize, üstüne basa basa, yüz kere de geçir yazında, hatta o kadar beğen ki başlığına bile çıkar... Kasım kasım kasıl “baak, bunu ben yazdım, bunu ben buldum” diye bütün arkadaşlarını ara...
Heyhat! Okurun anlamıyor!
Anlayamıyor!
Onca yıldır yaz çiz, onu iddia et bunu iddia et, belli bir kesim için saygın bir yere geldiğini düşün...
Sonra bir bak ki sahip olduğun okur üç otobüs dolusu dumkopfmuş meğer.
Senin o süper zeka kelime oyununu anlama kabiliyetine sahip değil.
Edine edine açıklamalara MUHTAÇ bir güruhu okur edinmişsin!
İlkokul 5 zekasında var yok bir kitleye yazıyormuşsun meğer ON koca yıldır...
İttire kaktıra geldiğin yer bu: Aptalların kanaat önderi!
Dumkopfların fikir kraliçesi!
Ne zavallı bir durum!
Ne üzücü bir gerçek!
Daha büyük ne CEZA verebilir ki ilahi adalet sana!
Yaptığın alçaklığın karşılığı olarak “Aptalların yazarı” payesini almaktan daha kahredici ne olabilir ki bir köşeci için!
Daha bitirici? Daha öldürücü?
Hemen söylüyorum:
Zira aklı başında bir köşeci böyle bir gerçekle karşı karşıya geldiği vakit anında yazı çizi işine son verir, istifasını basar ve kuş uçmaz kervan geçmez bir yere yerleşip “overdoz botoksun beyne zararları” gibi bir konuda mesela uzman olmaya falan çalışır. Tecrübeyle edinilmiş bir uzmanlık olur üstelik.
Daha aşağısı kurtarmaz yani. Beraber yaşaması zor bir gerçek zira. 35 yıllık kocanın gay olduğunu öğrenmek gibi bir şey.
Bu münasebetsiz gerçeği kendine saklayıp işine devam etmeyi de anlarım. Hani parası yoksa eğer iş iştir. Ekmek ve kuaför parası deyip geçilesi bir şey. Ben nerede hata yaptım acaba deyip bir nebze olsun düzelmek, en azından orta zekalıların yazarı haline gelmek bile mümkün özeleştiri kurumu sayesinde..
Ama bu korkunç gerçeği marifetmiş gibi bir de kamuyla paylaşmak?!? “Benim okurum benim kırk yılda bir yaptığım bir kelime oyununu anlamadı, o kapasitede değil, hadi açıklayayım bari” demek??
Pess. Hakikaten pes..
İşte bu kitaplara geçirilesi bir şey. “Şuursuzluk Tarihi” adı altında yazılacak bir kitapta mesela genişçe bir bölüm olarak rahatlıkla yer alabilir.
Veya iletişim fakültelerinde “ne olunmamalı” derslerinde özgüven zehirlenmesi ile pişkinlik arasında gidip gelmenin ideal örneği olarak da okutulabilir.
Gerçekten ilginç bir ülkeyiz. Bu ülke yazarlarıyla da enteresan bir ülke.
Gerzoların yazarıyım diye övünebilen bile var...

RUHAT MENGİ: KİFAYETSİZ MUHTERİS

Yazarları da Nişanyanlandırabilirler!/ Ruhat Mengi/ Vatan gazetesi

Annemin güzel sözleri vardır, mesela “Terbiyesizden terbiyeni satın al” veya “Çirkefe bulaşma, üstüne sıçrar”der... Çocukken anlamazdım ne demek istediğini ama hayat insana öğretiyor.
Terbiyesi olmayanların sınırları ve kendilerine saygıları da olmadığı için başkalarına saygısızlığı, üzerine sıçramayı sonsuza kadar sürdürebilir, hatta bunu meslek haline bile getirebilirler, meğer bunu anlatmaya çalışırmış.
Kadın yazar olmak erkek olmaktan çok daha güç Türkiye'de, bunu da öğrendim. Dışardan pek cazip görünebilir ama 20 yıllık emeğinizle, alnınızın teriyle medyanın her alanında başarıya ulaşmışsanız, hele beyninizle olduğu kadar görüntünüzle de “kifayetsiz muhteris”leri, hak etmediği halde kendilerine paye verilmiş birilerini rahatsız ediyorsanız fena ısırırlar.
Isırdıkları gibi bir de sizin omzunuza basarak, devamlı üstünüze sıçrayıp polemik yaratmaya çalışarak yazı ile, yetenekle, zekayla yapamadıklarını (yine kifayetsiz muhteris) artist yöntemi mahalle kavgasıyla yapmaya çalışırlar.
Bunlara genellikle cevap vermem. Hem istediklerinin böyle bir polemik yaratmak, bu köşelerde isimlerinin geçmesini sağlamak olduğunu bildiğim, hem de bu değerli ve saygın köşede (en sinirlendikleri şey isimlerini kırk kere değiştirseler de ulaşamayacakları saygınlıktır) ancak ona değecek kişilerin adı geçebileceği için vermem. Bu kendime olduğu kadar okuyucuma saygımdandır.
Ama okuruma laf eder, ona Türkçe küfürle de yetinmeyerek Almanca küfreder aptal-dumkopf demeye kalkarlarsa işte o zaman dayanamam.
Okuyucum (ki benim okurum VATAN okurudur, hakaret aynı zamanda genel anlamda onlara yapılmıştır) zekidir. Zeki olmasa Ruhat Mengi'nin yazılarını takip etmezdi, edemezdi zaten.
Ona “ilkokul 5 zekasında okur” diyen zeka ve terbiye özürlünün o bir karış boyunu karışlarım ben, sadece alnını da değil.
Terbiye gibi hadsizliğin, çapsızlığın da sınırı olmadığı için “Türkiye'nin en iyi üç kadın yazarı”nı say desen başta gelecek, üstelik bunu yalnız yazılı basında değil, görsel medyada da fazlasıyla kanıtlamış, yıllardır köşeleri tutmuş erkek televizyoncuları geçip gitmiş, bu nedenle sayısız ödüller almış bir isme utanmadan “ittire kaktıra geldiğin yer, kuaför parası için yazarlık” gibi kendine layık, seviyesine uygun laflar da edebiliyor.
Sanki çok önemli bir buluşu açıklıyormuş gibi benim botox yaptırdığımı filan aklınca araya sıkıştırıyor 'botoxla bu kadar güzelleşilebiliyorsa, bu kadar başarılı olunabiliyorsa hadi bakalım doğru botoxa' demek lazım bu hadsizlere... Hani olağanüstü sanatı, yeteneğiyle parmak ısırttıran Halil Ergün'e de söylemişlerdi: “Ama o botoxlu”...
Kardeşim botoxla bu başarı ve yetenek elde edilebiliyorsa ne duruyon, sen de koş!!
Kafası kirli, bakışı bulanık olmasın insanın. Bunlar karşısındakinin gözünün içine de bakamaz, kaçırır gözlerini, içten bir dost da olamaz, her an ısırmaya, kötülük yapmaya hazırdır çünkü. Bir başka kadın yazarda da gördük geçmişte, sen iyilik yap o seni ısırsın, işte bu deneyimle sabit bir gerçektir. Var bunlardan birkaç tane...
“Nişanyanlandırmak” deyimini “.ok atmak”, “.oklamak” olarak kullanmış ve evet pek de uygun bulmuştum, hâlâ da buluyorum. Eğer aile efradının üzüleceğini düşünen varsa, bugüne kadar kendi yaptığı sınırsız saygısızlıklara üzülen, başkalarının yakınlarını da hatırlamasını öneriyorum. Birdenbire “aile koruyucusu” kesilince yutmazlar.
Vatan okurları bu tür saygısızlara cevabı kendisi verecek kadar da zekidir, hiç şüphem yok!
(Not: Nişanyan olayı Türkiye'yle, bütün kadınlarla ilgili bir olaydır, birinin özel olayı olarak alınamaz. Ayrıca Nişanyan'ın karısı “Ben dava bitince bu olayı sivil toplum kuruluşlarıyla tekrar gündeme getireceğim” diyorsa hiç alınamaz. “Düdükler, hödükler” muhabbetini de kimse dinlemez.)