Toygun ATİLLA
TRT'DEKİ O DİZİ
Televizyon ekranlarının siyah beyaz olduğu, TRT 1 izleyebildiğimiz tek TV kanalıydı.
Yıl: 1978'di.
Amerikan yapımı "Beyaz Gölge" diye bir televizyon dizisinin yeni bölümünü, merakla bekler hale gelmiştik.
Koç Ken Reeves, oyuncular Coolidge (Kuliç), Salamy (Salami), Thorpe (Turp), James (Ceyms), Curtis (Körtis), Go-go (Gogo) ve Goldstein (Golşteyn) her biri her birimizin ayrı kahramanlarıydı.
BEYAZ GÖLGE'Yİ ÇOK SEVMİŞTİK
Amerikan gettosunda, alt sınıftan insanların bir arada toplandığı eşsiz bir hayatta kalma mücadelesiydi bir yönüyle.
Bir inancın, bir amacın etrafında buluşan en sonunda takım olduklarında başarıya ulaşan bir insan topluluğunun mücadelesiydi.
Hedefleri sadece başarı değildi. Her birinin ayrı ayrı öyküsü, her birinin ayrı sorunları vardı. Koç Reeves'te onlardan biriydi. Siyahların mahallesinde beyaz bir gölge, çoğu zaman da takımındaki her bir gence ışık tutan bir fenerdi.
TÜRK BASKETBOLUNUN DÖNÜM NOKTASI
Bizim kuşak basketbol ile ilk Beyaz Gölge ile tanıştık ve çok sevdik. Bence Türkiye'nin basketbol tutkusu da o yıllar da başladı.
3 yıl boyunca TRT ekranlarında her hafta izlediğimiz Beyaz Gölge, 1981'de ekranlara veda ettiğinde Balkan Şampiyonası'nda Efe Aydan'ın son saniyede neredeyse orta sahadan attığı basket ile şampiyon olmamız ise Türk basketbolunda bir dönüm noktasıydı.
İşte o yıllardan sonra Türk basketbolu bugünlerine geldi.
Dün Avrupa Şampiyonası'nda Yunanistan'ı adeta ezerek yenip finale çıkmamız bir tesadüfün değil 45 yıllık bir sürecin sonucuydu.
ERGİN ATAMAN'I İZLERKEN KOÇ KEN REEVES'İ GÖRDÜM
Dün maçı izlerken Ergin Ataman benim için Beyaz Gölge'deki Koç Ken Reeves'ti...
Kenardaki kendine özgüvenli ve mağrur hali, maçtan sonra oyuncularını onore eden açıklamalarını izlerken sanki Koç Ken Reeves'i seyrediyordum.
Ergin Ataman, Beyaz Gölge kuşağının bir çocuğuydu. O yıllarda yaşı 12-15'ti. Muhtemelen o da bizler gibi Beyaz Gölge'yi izleyerek büyümüştü.
SONUCU GETİREN SÜREÇ
Bütün bunları neden anlatıyorum?
Diyorum ya, her başarılı veya başarısız sonucun arkasında aslında bir süreç vardır.
Süreçten çok sonuçları tartışan bizim gibi ülkelerde maalesef süreç yeterince iyi analiz edilmediği için başarı veya başarısızlık çok iyi analiz edilmez.
Ben de kendimce bir başarı öyküsünün arkasındaki 45 yıllık sürecin ve Türkiye'nin nasıl bir basketbol ülkesi olduğunun kısa tarihini anlatmak istedim.
ANADOLU EFES'İN TÜRK BASKETBOLUNA KATKISI
Tabi yukarıdaki örnekleri verirken şirketlerin basketbola verdiği desteği de asla es geçmemek gerek.
Bunların başında hiç şüphesiz ilk akla gelen de Anadolu Efes'tir. Türk basketbolunun bu noktaya gelmesinde Anadolu Grubu’nun katkısı asla göz ardı edilemez.
Onların yaktığı meşalenin ardında ise geçmiş yıllarda Tofaş, Eczacıbaşı, Ülker'in katkıları asla yadsınamaz.
Ancak bugünlerde hayli popüler olan "sürdürülebilirlik" anlayışı içinde Anadolu Efes bu konuda tartışmasız Türk basketbolunun simgesidir.
ŞAMPİYON GİBİ GİTTİLER ŞAMPİYON DÖNECEKLER
Tekrar, "Beyaz Gölge'ye" geri dönüyorum.
Almanya ile oynayacağımız final maçını kafamda oynatıyorum. Bu çocuklar şampiyon olacak diyorum.
Çünkü karşımda tutkulu ve inanmış bir insan topluluğu var. Her birinin diğerine destek olduğu, ben değil biz diyen bir topluluk.
Takım olan bir takım.
Türkiye'nin tam da ihtiyacı olduğu bir kenetlenme.
Şampiyon gibi gittiler şampiyon olarak dönecekler.
Ancak,
Bu takımın bize anlattığı ve hatırlattıkları şampiyonluktan da kıymetli.
patronlardunyasi.com