Kültür-Sanat


Toygun ATİLLA

#video_9720074#

Coca Cola'nın daveti üzerine bir grup meskeltaşım ile birlikte geçen hafta Nice'deydim. İlk kez geliyordum. 

İlk gece ışıklar içinde gördüğüm sahil şeridini, gündüz gözüyle izlerken, "Bu şehir sadece güzel olmamış, güzel olmayı bilenlerin yeri olmuş" diye düşündüm. 
Aklıma ister istemez Brigitte Bardot geldi. 

1956'da "Tanrı Kadını Yarattı" filmi gösterime girdiğinde ben henüz hayatta yoktum bile... 

O film çekildiğinde ve gösterime girdiğinde belki dünya daha güzel bir yere dönüştü. 

Kadın artık sadece bakılan bir varlık değil bizzat hikayenin ta kendisiydi. Bardot'un bedeninde sembolleşen kadın sadece erotik bir imge olmaktan çıkmış, o beden Akdeniz'de özgürlüğünü ilan etmişti. 

Saint-Tropez diye anlatılır ama Nice'i gördükten sonra ben o filmin ruhunun Nice havzasında doğduğunu düşündüm. 
Güneş, rahatlık, umursamazlık...  Bunlar bana "hayat bu kadar da ciddiye alınmayabilir" duygusunu veriyordu. 

Seyahatimiz boyunca rehberimiz Serdar bey bizleri bilgilendiriyor, ben de bir yandan şehre daha önce gelen Hürriyet Ekonomi Servisi Müdürü Sefer Levent ve Coca Cola Kurumsal İlişkiler, Sürdürülebilirlik ve İletişim Direktörü Zeynel Çağlar'dan şehrin hikayelerini dinliyorum. 
Bu şehir ki, biraz önce sizlere anlatmaya çalıştığım iklimi ile sanatçıları kendisine mıknatıs yapmış. 
Picasso, Matisse, Montand, Simone Signoret, Nice'den hiç vazgeçmemiş. 
Şehrin küçük köyleri bile onların sayesinde sanat kolenilerine dönüşmüş. 

Şehrin ekonomisi canlanınca tabi mekanları da oluşmaya başlamış. Onların en ikoniği ise Negresco olmuş. 
Negresco'yu sadece bir otel veya mekan olarak nitelendirirseniz yanılmış, Nice'in ruhunu anlamamışsınız demektir. 
Lobiden içeri adımınızı attığınızda size kimse "Ne iş yapıyorsunuz ? " diye sormaz "Nasıl yürüdüğünüze, nasıl oturup, kalktığınıza bakılır" 

Seyahatimiz sırasında rehberimiz Serdar beyin anlattıkları ve sonrasında benim yaptığım okumalardan anladığıma göre, Henri Negresco bunu çok iyi biliyordu. Casino yöneticiliğinden geliyordu. Patronları tanıyordu. Zenginliğin para ile değil, gösterişsiz bir özgüvenle taşındığını öğrenmişti. İşte Negresco o özgevenin Akdeniz'deki buluşma noktası oldu. 

Otel defalarca el değiştirdi ama yıkılmadı. Çünkü, Negresco artık sadece bir bina değil şehrin hafızası olmuştu. 

Şimdi size bir başka ikonik figürden bahsetmek istiyorum. 


O isim Aristoteles Onassis'ti...
O sadece Fransız Rivierası'nda tatile gelmedi, o burada ikamette etti. 

New York'ta para hesap verir, Londra'da para köken ister, Paris'te para kültür sınavından geçerdi. 
Ama ya Fransa Rivierası'nda ? 
İşte orada para, şık olmak zorundaydı. Onassis bunu çözmüştü. Christina O. isimli yatı ile Akdeniz'de şıklığı ve ihtişamı getirdi. 
Bridget Bardot kadını ve bedeni özgürleştirmiş, Onassis ise parayı özgürleştirmişti. Her ikisi de bunu Fransız Rivierası'nda başarmıştı. 

Nice ve çevresinde gördüğüm güzellikler beni oldukça etkiledi. Her ne kadar Provence'deki lavanta tarlalarını görememiş olsam da rehberimiz Serdar beyden dinlediklerimden anladığım şuydu: Bu coğrafya sadece ürün satmıyor, hikaye satıyordu. 
Lavanta bir çiçek değil... Bir zaman, bir koku, bir fotoğraf karesiydi. 
Bizde de Isparta'da epeyce vardı. Sadece lavanta mı ? Zeytin, üzüm ve daha neler neler... 
Ancak aradaki fark şuydu. 
Biz hikaye yazmayı unutuyorduk, onlar ise hikayelerle yaşıyordu. 
Nice'in başarısı da belki buradan geliyordu. 

patronlardunyasi.com