Patronlar


Ressam Ahmet Güneştekin'in Roma Ulusal Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi’nde sergilenen 'Yoktunuz' adlı sergisinde yer alan eserlerinden ikisi, Alfabe Lahitleri ve Yedi Gözlü Güneş 2G, müzenin kalıcı koleksiyonuna alındı. 

Serginin ana sponsorluğunu yapan Yıldız Holding'in yönetim kurulu üyesi Murat Ülker, bu kararı büyük bir sevinçle karşıladı. 

Murat Ülker bu gelişmeyi hem sosyal iş ağında, hem sosyal medya platformunda hem de kişisel blogunda uzunca bir yazıyla paylaştı. 

#video_9697108#

İLK OLARAK 9 YAŞINDA GİTTİ, 57 YIL SONRA PAYLAŞIM YAPTI

İş insanı Ülker, sosyal iş ağı LinkedIn ve sosyal medya platformu Instagram'daki paylaşımlarında Roma'ya ilk olarak, gençlik olaylarının yaşandığı 1968 yılında 9 yaşındayken ailesiyle birlikte gittiğini belirterek gözlemlerini anlattı. İlk gidişinin üzerinden 57 yıl geçen Murat Ülker, "Bu sefer hedefimiz sanatla fethetmek" ifadelerini kullandı. Ülker, platformlardaki 'Roma'da ne oldu' başlıklı kısa mesajlarında şu ifadeleri kullandı:

'ROMA'DA NE OLDU'

"Orta Çağ’da “Tüm yollar Roma’ya çıkar" denirmiş. Benim ise 1968 yılında ilk defa yolum düştü oraya, yer yerinden oynuyordu; malum 68 gençlik olayları…
Şimdi ise yine arkadaşlarla birlikte Roma’dayız. Bu sefer hedefimiz sanatla fethetmek…
İnsanın aklına “Roma’da geziyor bunlar” diye gelir ama görevliydik bu defa, Roma’yı görmeye değil, göstermeye gitmiştik, iftihar ettik. Çünkü sanatçı dostum Ahmet Güneştekin’in bir sergisi için oradaydık, GNAMC Müzesi (Modern ve Çağdaş Sanatlar Ulusal Galerisi) ama şükür bu sefer müze kalıcı koleksiyonunda daimi sergilenmek üzere bizim bağışladığımız bir eser de vardı. Hem eserin müzece kabul edilmiş olması hem de benim bağışım olması da benim şansımdı. Artık Roma’ya gelen milyonlarca turist, yıllar boyunca bize yani Türkiye’mize de şahitlik edeceklerdi."

İNTERNET SAYFASINDA DAHA UZUN BİR YAZI KALEME ALDI

İş insanı Murat Ülker, Roma'da yaşananlara ilişkin kendi internet sayfasında ise daha uzunca bir yazı kaleme aldı. 'Tüm Yollar Roma'ya mı Çıkar?' başlıklı yazısında Ahmet Güneştekin'in iki eserinin kalıcı olarak müzeye nasıl kabul edildiğini anlattı. 

'1968'DE GİTMİŞTİM, 2025'TE FETHETMEK NASİP OLDU'

Yazısına "Evet, Roma’ya ilk defa 1968’de gitmiştim. Şimdi ise 2025’te fethetmek nasip oldu" cümleleriyle başlayan Ülker, Roma müzesindeki serginin İtalya'da tartışma yarattığını belirterek "Artribune, Roma’daki müzede sergilenen bir eserin, sendikal açıklamalara göre bazı güvenlik personelinde rahatsızlık yarattığı gerekçesiyle kaldırılmasının istendiğini, sergideki “zarar verici” eserlerin incelenmesi ve maske kullanımı zorunluluğunun resmî olarak talep edilmesine yol açtığını bildirdi" dedi. 

AHMET GÜNEŞTEKİN: BEN GERGİNLİĞİN İÇİNDE DOĞDUM, BÜYÜDÜM VE YAŞIYORUM

Murat Ülker, tartışmalarla ilgili Ahmet Güneştekin'in şunları söylediğini aktardı:

"Ben gerginliğin içinde doğdum, büyüdüm ve yaşıyorum. Ekonomik ve kültürel anlamda sahte özgürlüklerin yaşandığı bazı güzel dönemler oldu ama çok kısa sürdü ve ardından yeniden kaygı hâkim oldu. Çocukken çok daha mutluyduk, büyüdükçe sorunlar arttı… Dünyada en çok istediğim şey; huzurlu bir hayat yaşamak. Fakat şu an, tarihin dramlarına sırtını nasıl dönebilirsin? Ben yapamıyorum. Uluslararası düzeyde hâlâ Türkiye’de yaşayan en tanınmış Türk sanatçıyım. İstesem çok daha sakin bir hayat sürebilirdim ama cesaretli olmak ve tutarlı bir çizgide kalmak gerektiğini hissediyorum.

Burada, Roma’da da sorun yaşandı. Picco di Memoria (Hafıza Tepesi) adlı eserin kaldırılmasıyla sonuçlanan bu olay hayatımın en büyük hayal kırıklığıydı. Rönesans’ın doğduğu ülke olan İtalya, sanatla dolu. Sizin sokaklarınızda her yürüdüğümde, gördüğüm sanatın çokluğundan neredeyse boynum tutuluyor. Bu olay yaşanana kadar İtalya’da hep kendimi özgür hissettim. Bu halk böyle bir mirası korumayı başarmış, diyordum.”

"Tartışmaya neden olan koku; işçi sınıfının, çalışan insanların kokusu. Benim 14 yaşıma kadar giydiğim, anne babamın ölene dek ayağından çıkaramadığı ayakkabıların kokusu… Ben oraya turistik kartpostallar götürmedim; her gün yaşadığımız gerçekleri taşıdım. Mütevazı, yoksul, dışlanmış insanların gerçeklerini. İtalya’nın kırsal bölgelerine git, hâlâ insanlar lastik çizme giyiyor.

Çare olarak, kendimi sansürledim. Koku dışarı çıkmasın diye yaklaşık elli tane şeffaf, hava geçirmeyen poşet kullandım, bunları kapatıp güneşi çağrıştıracak şekilde dairesel biçimde yerleştirdim. Ve açık alana da küçük bir çocuk ayakkabısı yerleştirdim. GAZZE!
Gayem yokluğu görünür kılmaktı. Serginin başlığında yer alan ve her şey yaşanmadan önce seçilmiş olan “yokluk” kavramı da buna işaret ediyor.”

HAFIZA TEPESİ'NİN MÜZEDEN KALDIRILMASINA MURAT ÜLKER'DEN YORUM

Murat Ülker, Ahmet Güneştekin'in Hafıza Tepesi eserinin müzeden kaldırılmasıyla ilgili yorumlarını aktardıktan sonra kendi görüşlerine yer verdi:

"Şimdi ben müsaadenizle kendi hislerimden söz etmek istiyorum:

Öncelikle, Güneştekin’in ismini dünyada aynı imla ile kullanması, bilhassa bize has ‘Ü’ ve ‘Ş’ harfi…

Kıvanç duyduğum tablo ise Il drago di Fatih il Conguistatore (Fatih’in Ejderhası). Doğu Roma’nın sonunu betimleyen tablonun Roma’da sergilenmesinin anlamı bana göre müthişti."

'DEDEM İSTANBUL'DA II. ABDÜLHAMİT HAN'IN BURSUYLA OKUDU'

"Lastik ayakkabı kokusuna gelince, hakikaten esef ettim, Avrupa insanlarının bu bencil tutumlarına çevre ve sağlık gibi çekinceleri alet etmelerine…

Ahmet’in eserlerinde beni çok derinden etkileyen hatta hüzünlendiren göç konusu olmuştur. Bizim gibi kökünden koparılmış, yerinden yurdundan edilmiş aileler için bunu anlamak çok daha kolay. İslam dedem, okumak için geldiği İstanbul’da Fatih Medreseleri’nde II. Abdülhamit Han’ın bursuyla okumuş ve sonra tayin edildiği Trakya’da ninemle evlenmişti. Fakat 93 harbinde Ruslar Ayastefanos’a kadar ilerlediğinde can havliyle düşman ordusunun önünden yalın yapıldak kaçarak İstanbul’da camii avlusuna sığınmışlardı. İlk çocukları halamı, hayatı kurtulsun diye bir kağnıya emanet edip sonra tesadüfen kavuşmaları ile başlayan ailenin kaderinde olan hazin sürgün hikayelerini pek çok defa dinlemiştim. Genç bir anne olan ninem hem çocuğundan hem evinden olmuş, yüzlerce kilometrelik yolu çıplak ayak yürüyerek güvene ulaşmıştı. İşte bu yolculukta o lastikleri bile çamurda saplanıp kalmıştı; fakirliğin sembolü bir çift lastikten bile yoksundular…"

patronlardunyasi.com