Gündem


Osman MÜFTÜOĞLU

1923’te yeni kurulan Türkiye’de yalnızca 86 doktor, 554 sağlık memuru, 4 eczacı ve birkaç hastane vardı. Köylerin yüzde doksanında ne ebe ne doktor bulunuyordu. Salgınlar, verem, sıtma, frengi ülkeyi sarmıştı.

Ama Atatürk, en başından beri biliyordu: “Bir milletin asıl gücü, fertlerinin sağlığıdır.

Cumhuriyet’in ilk Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam’ı görevlendirdi. O da Atatürk’ün bu sözünü bir eylem planına dönüştürdü.

1928’de Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kurdu. Bu kurum kısa sürede yalnızca Türkiye’yi değil çevre ülkeleri de aşıyla koruyan bir merkez haline geldi.

Köylere doktor, ebeler, sağlık memurları gönderildi. Sıtma, trahom, verem savaşları başlatıldı. Halk sağlığı ilk kez devlet politikası oldu.

Atatürk “sağlık işi tesadüfe bırakılamaz, planlı olmalıdır” derken, aslında bugünün “koruyucu tıp”, “longevity” ve “sağlıklı yaş alma” felsefesinin de temellerini atıyordu.

Cumhuriyet, hastalıkla değil, hastalanmadan önce mücadele etmeyi öğretti bize.

Ne yazık ki Atatürk’ün ömrü bu büyük sağlık devriminin tamamlanmasına yetmedi.

Siroz hastalığıyla geçen son yıllarında bile, kendi bedeninden çok milletin sağlığıyla ilgilendi.

“Milletimin sağlığı her şeyin üzerindedir” diyen bir liderdi o.

Bugün 2025’te tablo bambaşka:

Türkiye’de 195 bini aşkın hekim, 220 binden fazla hemşire, 45 bin diş hekimi, 35 bin eczacı görev yapıyor.

Toplam hastane sayısı 1600’ü, yatak sayısı 270 bini geçti.

Yaşam beklentisi 78 yıla ulaştı.

Yokluktan çıkan bir Cumhuriyetin, bir asırda sağlıkta yarattığı bu büyük değişim sadece istatistik değil; bir vizyonun, bir adanmışlığın sonucudur.

O vizyonun adı Atatürk’tür.

O adanmışlığın adı Cumhuriyet’tir.

Cumhuriyet bize sadece özgürlüğü değil, sağlığı da armağan etti.

Ve hâlâ, 102 yıl sonra bile hem bedenimize hem ruhumuza iyi gelmeye devam ediyor.

ATATÜRK’ÜMÜZÜ ASLA UNUTMAYACAK, UNUTTURMAYACAĞIZ.

ONU HER DAİM SAYGI, SEVGİ, DUA, MİNNET VE HASRETLE ANACAĞIZ…

Rabbimizin rahmeti onunla olsun; nurlar, huzur içinde uyusun.

patronlardunyasi.com