Elif Yıldız HARMANKAYA
Üç güne neler sığdırdık…
Nefes almak, yavaşlamak, yürümek, susmak, gülmek, paylaşmak… Zamanı durduramasak da ona dokunabildiğimiz anlar vardı Cenevre’de. Çok sevdiğim arkadaşım Layza Dupuis’e gittiğim bu kısa yolculuk, bir şehirden fazlasını anlattı: zarafetle akan hayatı.
İsviçre’nin diplomasi ve finans başkenti Cenevre, ilk adımda insanı sükûnetiyle karşılıyor. Leman Gölü’nün kıyısında uzanan bu şehir, zamanı yalnızca ölçmüyor; yavaşlatıyor. Göz alabildiğine temiz sokaklar, berrak bir göl, dakik işleyen toplu taşıma sistemi, tertemiz bir hava… Ve tüm bunların arasında adeta fısıldayan bir zarafet.
Cenevre küçük ama etkileyici bir şehir. Her şey yerli yerinde, düzenli ve kontrollü. Lüksü bağırmadan yaşatan bir yer. Elbette oldukça pahalı; ama her detay, harcadığınız paranın boşa gitmediğini hissettiriyor. Şehri yürüyerek keşfetmek, göl kıyısında vakit geçirmek en keyifli aktivitelerden. Ünlü İsviçre çikolatasının tadına Läderach’ta bakmak ise ayrı bir ritüel.
KÜRESEL FİNANSIN SESSİZ BAŞKENTİ
Cenevre yalnızca saatleriyle ve gölüyle değil, küresel finans sistemindeki rolüyle de öne çıkıyor. Uluslararası bankacılığın, varlık yönetiminin ve sigorta sektörünün önemli merkezlerinden biri olan şehir, ekonomik istikrarı ve tarafsızlığı sayesinde dünya sermayesinin güvenli limanı konumunda.
Birleşmiş Milletler Avrupa Ofisi ve Dünya Ticaret Örgütü başta olmak üzere çok sayıda uluslararası kuruluşun varlığı, Cenevre’yi aynı zamanda diplomasi ve ekonomi ekseninde buluşturan ender şehirlerden biri yapıyor. Küçük yüzölçümüne rağmen büyük kararların alındığı, dünya dengelerinin tartışıldığı bir merkez.
İSVİÇRE LEZZETLERİNİN RAFİNE ADRESİ
Cenevre mutfağı, İsviçre’nin klasik tatlarını zarif bir şekilde sunuyor. Fondü ve raclette gibi geleneksel peynir yemeklerini şehrin farklı restoranlarında denemek mümkün. Leman Gölü’nün taze balıkları da menülerin vazgeçilmezi; özellikle filets de perche (levrek filetosu), göl manzaralı restoranlarda deneyimlenmesi gereken bir tat.
Çikolata ise bu şehrin gururu. Küçük butik çikolatacılarda el yapımı pralinlerden trüflere kadar geniş bir yelpazede tat bulmak mümkün. Läderach, bu deneyimin en özel adreslerinden biri. Her köşe başında hissedilen kakao kokusu bile şehri daha yaşanılası kılıyor.
Yerli şaraplar da öne çıkıyor; özellikle Cenevre çevresindeki bağlardan gelen beyaz şaraplar, peynir ve balıkla mükemmel bir uyum içinde. Plainpalais Pazarı’nda ise taze sebze-meyveden dünya mutfağından lezzetlere kadar geniş bir seçki sunuluyor.
Cumartesi sabahı, Kaolin’de 10–25 Mayıs tarihleri arasında devam eden seramik ve resim sergisini ziyaret ettik. Evrim Özkan Yazıcı, Banu Kaptan ve Janine de Founes’in eserleri, ziyaretçiyi hem görsel hem duygusal anlamda doyuruyor. Türk sanatçılarımızın uluslararası bir sahnede bu denli güçlü bir varlık göstermesi gurur verici.
SOKAKTA SANAT DA VAR DEMOKRASİ DE...
Aynı gün, şehirde dikkat çekici başka bir etkinliğe tanık olduk: tutuklu öğrenciler ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu için düzenlenen protesto yürüyüşü yapıldı. Göstericiler, Cenevre’nin alışık olduğu şekilde sakin, saygılı ama net bir duruş sergiliyordu. Öte yandan Cenevre Maratonu da yapılacağı için şehir merkezinde yollar öğleden sonra kapandı. Kalabalık başlamadan şehirden erken ayrıldık.
CENEVRE'NİN ÖTESİNDE BİR KEŞİF: YVOIRE
Pazar günü, sadece yarım saatlik bir yolculukla Fransa’ya geçerek Yvoire kasabasını ziyaret ettik. Leman Gölü kıyısındaki bu Ortaçağ kasabası, taş sokakları, çiçeklerle süslü evleri ve butik restoranlarıyla tam anlamıyla büyüleyiciydi. Göle karşı, Fransız mutfağının zarif tabaklarında tattığımız öğle yemeği, seyahatin en özel anlarından biri oldu.
Yvoire sadece estetik açıdan değil, hissettirdiği soruyla da unutulmazdı: “Dünyada hiç sınırlar olmasa nasıl olurdu?” diye düşündürüyor insana. Cenevre’ye her gün sınırı geçerek çalışmaya gelen yaklaşık 100 bin Fransız vatandaşı, aslında bu hayalin kısmi bir gerçekliğe dönüştüğünü gösteriyor. Özellikle hizmet sektöründe sınırın anlamı artık sembolik hale gelmiş.
BİSİKLETİN, GÖLÜN VE SÜKÛNETİN KENTİ
Cenevre’nin bir diğer dikkat çeken yönü, özel araç kullanımının oldukça azalmış olması. Yollar sessiz, hava temiz. Şehir adeta bisikletliler için tasarlanmış. Doğa dostu ulaşım, göl kenarında sabah yürüyüşleri, temiz hava… Cenevre yalnızca ziyaret edilecek bir yer değil; örnek alınacak bir şehir modeli.
YAKININDAKİ CENNET ROTALAR
Cenevre sadece kendi başına değil, çevresiyle birlikte de keşfedilmeye değer bir coğrafyada yer alıyor. Şehre yalnızca 1–2 saatlik mesafelerde Lozan, Montreux, Annecy, Chamonix ve Alpler gibi birbirinden etkileyici rotalar bulunuyor.
Montreux, Leman Gölü kıyısındaki büyüleyici atmosferiyle ve her yaz düzenlenen caz festivaliyle dikkat çekerken; Lozan, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin merkezi olmasıyla spor ve tarih meraklıları için cazip bir durak.
Doğaseverler için ise İsviçre Alpleri sadece birkaç saat uzaklıkta. Dört mevsim etkileyici olan bu dağlar, yürüyüş, kayak ve muhteşem manzaralar eşliğinde doğayla baş başa kalma fırsatı sunuyor.
Ve belki de bu yüzden Cenevre, en çok “durmanın” şehri. Çünkü burada zaman acele etmiyor. Saat ustalarının şehri, zamanı ancak bu kadar zarifçe anlatabilirdi.
patronlardunyasi.com