Türk bankacılık sektörüne yönelik speklüasyonlar sürüyor. Fitch’in not indirimi sonrası bankalar özelinde yaptığı değerlendirmeler bazı çevrelerce “iflas uyarısı” şeklinde yorumlansa da, kuruluşun İngilizce orijinal metnini okuyan bankacılara danıştığımızda bu yorumun abartıdan ibaret olduğunu söylediler.
Bankacılar, Fitch’in açıklamasıdan iflas sonucunun çıkarılamayacağını belirttiler.
BORÇLANMAYA AYAR
Tahminen toplam kredi hacminin yüzde 8’ini bulduğu ifade edilen batık kredilerin banka bilançolarında hasara neden olup, enflasyon karşısında özsermaye erimesine sebep vermemesi için atılacak adımlar da tartışılır oldu. Özel sektörün yurt dışı kredi borcu 223 Milyar Dolar...
Çünkü birçok bankanın özsermaye erimesini karşılayacak ilave kaynağa sahip olmadığı belirtiliyor. Bankaların kredilere karşılık ellerinde tuttukları tanışır ve taşınmaz malların da nakde çevrilmesi daralan ekonomik ortamda neredeyse imkansız.
Bu ortamda hafta içerisinde Dünya Gazetesi’nde yayınlanan ve ağustosun ikinci haftası açıklanması öngörülen Orta Vadeli Program’a (OVP) ilişkin Mehmet Kaya imzalı haberdeki şu bilgiler ise dikkat çekti: “Hazırlıkları devam eden politika setinde, iç borçlanmada 2017 ortasından başlayan itfalardan daha fazla borçlanmasına son verilmesi planlanıyor. Bu politikaya Merkez Bankası da destek verecek. Böylece bankalar ve özel sektör üzerindeki baskın hafifletilmesi amaçlanıyor.”
KAMUNUN ALANI VAR
Merkez Bankası’nın bu plana destek vermesi “Monetizasyona mı gidiliyor?” sorusunusu akıllara getirdi. Buna göre, yapılandırmaya gidilen ve yüzdürülen reel sektör kredileri Merkez Bankası’nca para basılarak finanse edilebilir. Yani borçların bir kısmını kamu yüklenir. Türkiye’nin AB tanımlı genel devlet borç stoku yüzde 28-29 düzeyinde bulunuyor. Fakat bu durumda zaten halihazırda yüzde 15’i geçen ve önümüzdeki aylarda yüzde 17’yi görmesi beklenen yıllık tüketici enflasyonunun döviz kurları gibi fırlama tehlikesi var.
Geçen hafta DW’nin YouTube kanalında program yapan Nevşin Mengü’ye konuşan ekonomist Atilla Yeşilada’ya göre Türkiye’nin temerrüt riski yok, çünkü kamu borcunun milli gelir oranı yukarıda da belirttiğimiz üzere yüzde 30’un biraz altında. Yeşilada’ya göre, özel şirketlerden doğan bankalardaki kredi batıklarının kamuya transferi durumunda kamu borcu yüzde 50’ye çıkar ki bu oran dünya ile kıyaslandığında yüksek bir oran değil.
UFUK SÖYLEMEZ UYARDI
Devlet eski Bakanı Ufuk Söylemez, 10 Mayıs 2018’de yazdığı “Korktuğum başımıza geliyor” adlı köşe yazısını hatırlattı. Söylemez’in o yazısında şu uyarılar yer alıyordu: “Reel sektörün 230 milyar doları bulan net döviz açığı nedeniyle bugün karşı karşıya kaldığı kur riski karşısında bankalara olan taahhütlerini yerine getirmede, borçlarını ve faizlerini ödemede ciddi sıkıntılarla yüz yüze gelme ihtimalidir. Nitekim üst üste gelen yapılandırma talepleri, bu durumun öncü göstergeleri niteliğinde adeta. Bunun anlamı ödenmeyen krediler ve faizlerinin, bankaların üzerinde kalarak risklerin yükselmesi, kredilerin de donuklaşma riskinin artmasıdır. ...Bankaların toplam olarak mevduatlarının ortalama vadesi 2.4 aydır, yani 3 aydan bile kısadır. Ama bankalardan piyasa faiz ve şartlarının altında bir faiz oranı ile 10 yıl vadeli konut kredisi vermeleri istenmekte, adeta baskı yapılmaktadır. Böyle bir yola girilmesi halinde bankacılık sektörünün aktif / pasif dengesi olumsuz etkilenecek, zaten çok kısıtlı olan kredi imkânları üretim yerine betona gömülmüş olacaktır. Böylesi irrasyonel bir biçimde, kaynakları gelir yaratma kapasitesi olmayan beton ekonomisine yönlendirmek ve bankacılık sektörünü buna zorlamak son derecede tehlikelidir. ...Yüksek kurlar, artan petrol fiyatları, daralan ve pahalılaşan dış kredi imkânları gibi hususlar da göz önüne alındığında, bankacılık sektöründe donuk ve batık kredilerdeki artış ihtimali bizi endişelendirmektedir.”
Recep Erçin/aydınlık