Osman MÜFTÜOĞLU
Gün içinde zihninizden kaç düşünce geçtiğini hiç merak ettiniz mi? Sayı kesin değil ama nörobilim ve psikoloji alanındaki çalışmalar bize şunu söylüyor: Günlük düşünce sayımız on binlerle ifade ediliyor. Sıklıkla telaffuz edilen rakam yaklaşık 50–60 bin düşünce. Ama asıl çarpıcı olan sayıdan çok şu gerçek:
Bu düşüncelerin çok büyük bir kısmı yeni değil.
Dünün, hatta önceki günlerin birebir tekrarı.
Zihin sandığımız kadar yaratıcı değil; daha çok arşivci. Eski dosyaları açıp açıp önümüze koyuyor. Aynı kırgınlıklar, aynı endişeler, aynı “keşke”ler, aynı “ya olursa” senaryoları… Beyin, bir anlamda geçmişi bugüne taşıyan bir zaman makinesi gibi çalışıyor. Sorun şu ki beden zaman makinesini ayırt edemiyor.
Stanford’da stres, duygu regülasyonu ve affetme üzerine çalışan Prof. Dr. Fred Luskin’in vurguladığı temel nokta tam burada devreye giriyor. Beyin için, geçmişte yaşanmış bir olayı tekrar tekrar düşünmekle, o olayı yeniden yaşamak arasında biyolojik olarak büyük bir fark yok. Aynı düşünce tekrarlandıkça beden her seferinde aynı stres yanıtını veriyor. Kalp hızlanıyor, kortizol yükseliyor, damarlar kasılıyor, inflamasyon sessizce artıyor.
Yani dün olan bir olay, bugün hâlâ hücrelerinizi meşgul edebiliyor.
İşte bu yüzden Luskin, affetmeyi ahlaki bir erdemden çok biyolojik bir zorunluluk olarak tanımlar. Affetmek, olanı unutmak ya da yapılanı onaylamak değildir. Affetmek, zihnin aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmesini durdurmaktır. Çünkü tekrar eden düşünce, bedende tekrar eden hasar anlamına gelir.
Araştırmalar şunu gösteriyor: Günlük düşüncelerimizin yaklaşık yüzde 70–80’i bir önceki günle aynıdır. Üstelik bunların önemli bir bölümü olumsuz, eleştirel ya da tehdit algısı içeren düşüncelerdir. Beyin “tehlike var” dediğinde, vücut “tamam, hayatta kalma moduna geçiyorum” yanıtını verir. Bu mod kısa sürerse koruyucudur; uzun sürerse yaşlandırıcıdır.
Affetmenin biyolojik etkisi tam da burada ortaya çıkar. Affeden bireylerde kalp atım hızı düşer, kan basıncı azalır, stres hormonları geriler. Vücut savunma modundan onarım moduna geçer. Luskin’in Stanford’daki çalışmaları, affetme pratiğinin yalnızca ruh hâlini değil; kalp-damar sağlığını ve bağışıklık yanıtını da olumlu etkilediğini gösteriyor.
Burada kritik bir nokta var:
Affetmek karşı taraf için değil, kendi biyolojiniz içindir.
Zihin bir düşünce ürettiğinde, ona inanmak zorunda değilsiniz. Düşünce, zihnin önerisidir; emir değildir. “Bu düşünce şu an bedenime ne yapıyor?” sorusu, otomatik stres döngüsünü kırabilen en güçlü sorulardan biridir. Çünkü farkındalık, sinir sistemi için bir dur işaretidir.
İyi yaşlanmak yalnızca ne yediğinizle, ne kadar yürüdüğünüzle ilgili değildir. Aynı zamanda zihninizi hangi düşüncelerin işgal ettiğini fark etmekle ilgilidir. Çünkü hücreler, kelimeleri anlamaz ama o kelimelerin yarattığı duygusal tonu çok iyi hisseder.
Kısacası mesele şu değildir:
“Günde kaç düşüncem var?”
Asıl mesele şudur:
Bu düşüncelerin kaçı beni sakinleştiriyor, kaçı bedenimi sürekli alarmda tutuyor?
Bazen en güçlü longevity müdahalesi bir ilaç, bir takviye ya da bir test değil;
dünün düşüncelerini bugün taşımamayı öğrenmektir.
Affettiğinizde hafızanız değil, biyolojiniz hafifler.
patronlardunyasi.com