Patronlar


Son krizin ardından, Türkiye'nin diğer ülkelere göre iyi konumda olduğunu ama yatırım, üretim ve istihdam artışı konularında daha gidilmesi gereken çok yol olduğunu vurgulayan Özaydınlı, "Türkiye geçmişte yaptığı doğrulardan hareketle geleceğini de iyi yönetmeli. Bazı özel sektör şirketlerinde olduğu gibi devletin 5’er yıllık Stratejik Kalkınma Planı anlayışını geliştirip disiplinle uygulayabilmeliyiz. Serbest piyasa ekonomisi anlayışı ve planlama anlayışını barıştırma becerisini gösterebildiğimiz ölçüde dünyaya da örnek olacak bir kalkınma modeli geliştirmiş olacağız. Artan milli gelirin dağılımının adil olmasının sağlanabilmesi de bir plan çerçevesinde ele alınmalıdır görüşündeyim. Bu durumda geniş kitleler ekonomik iyileşmeyi evlerinde hissedecebilecekler, mutluluk tüm Türkiyemizin sathına yayılabilecektir. Makro düzeydeki gelişim kişilere gecikmeli yansıdığı sürece sokaktaki insan makro ekonomik gelişimi doğal olarak zaman içersinde ve yavaş hissedecek" diye konuştu.

Bu süreçte perakende sektörünün çok dinamik ve hızlı gelişen bir sektör olduğunu anlatan Özaydınlı, "Bu sektörün gelişimi sözünü ettiğim sokaktaki insanın yaşamıyla doğrudan ilgili. Tüketicilerin gelir düzeylerinin gelişimi, beklentilerinin çeşitlenmesini tetikler. Türkiye’deki perakende sektöründe satıcı konumunda olanlar, bu değişimi saptayabildikleri ölçüde kendilerini yeniler ve değişime önayak olurlar. Böylece tüketicinin beklentisinin artması; üretimin, istihdamın  artması, çeşitlenmesini ve perakendecinin de bu beklentileri karşılar duruma gelmesi ile yatırımlarını yönlendirmesini sağlar. Böylece bu döngü ekonominin canlanmasına yol açar" dedi.

Referandum sonrasında Türk firmalarının ve yabancı sermayenin Türkiye pazarına bakışında bir değişim yaşandı mı?

Dünyanın ekonomik sıkıntılar yaşadığı bu dönemde, Türkiye’nin diğer ülkelere göre daha az yara alarak çıkması ve büyüme trendine girmesi dünyanın dikkatlerinin ülkemize çevrilmesine neden olmuştur diyebilirim. Türkiye’nin geleceğine büyük güven duyduğumu 2001 kriz döneminden beri yüksek sesle de ifade ediyorum.

Önemli olan gelecekteki potansiyeli gördüğümüz ölçüde bu potansiyeli hızla yaşama geçirecek projeler üretebilmek. 2010 yılında yakalamış olduğumuz ekonomik gelişim fırsatını Anayasa, başörtüsü tartışmaları arasında kaçırmak ve enerjimizi bu konularda harcamamızın Türkiye’mizin büyük çıkarları açısından bir kayıp olacağı endişesindeyim.

Önümüze bir ömür boyunca zor çıkabilecek bu fırsatı daha iyi değerlendirmemiz gerektiği görüşündeyim. Kolektif enerjimizi ekonomik gelişmeye katkıya harcadığımız ölçüde, bu gelişimin beraberinde sosyal gelişim ve bu gelişmelere paralel Anayasal düzende gelişmeler toplumsal görüş birliği ile zorunlu hale gelecektir düşüncesindeyim. Bu nedenle enerjimizi öncelikle ekonomik gelişime harcamamızın daha doğru olduğu inancındayım.

Global krizin perakende sektörüne etkisi neler oldu?

Global kriz perakende sektörü iş yapış biçimlerinde düzeltmelere gidilmesini zorunlu kılarak ciddi değişimi de beraberinde getirdi.

Diğer sektörlere göre daha şanslı bir konumda olan perakende sektörü verimliliğini arttırıcı önlemler alarak ve fiyat indirimlerine giderek bu zor dönemin geçilmesinde tüketicilerin yanında yer aldı. Migros ise tüm bu önlemlerin yanında teknolojiyi daha yoğun kullanarak sıkıntıların hafifletilmesine önemli katkı sağladı.

2010 yılında yoğun rekabet ve verimlilikteki artış özellikle hızlı tüketim mallarında eksi enflasyonun görülmesine neden oldu. Et, domates gibi arz yetersizliği nedeniyle bazı ürünlerde aşırı fiyat artışları olmasa, tütün ve alkollü içeceklere yüksek vergi artışları gelmese, enerji gibi maliyeti etkileyen girdilerde enflasyon üzerinde artışlar olmasa idi, enflasyon daha düşük seyredecekti. Ve vatandaşlarımız düşen fiyatların etkisinden daha çok yararlanacaklardı.   

Sektör yaşanan değişime nasıl bir tepki verdi?

Türk perakende sektörü değişimi iyi yönetmiştir. 50-60’ların fiyat kontrolü dönemlerinden, 90’larda serbest piyasa yönetimine geçiş ile tüketici beklentilerinde artış, derinlik, perakende sektöründeki gelişimi de tetikledi.

Perakende sektörü bugün birçok aktörü ile değişik mağaza formatlarında çok renkli, hareketli bir rekabet içinde. Tüketici, üretici ve perakendeci bir ailenin fertleri olarak böylesine canlı, sağlıklı bir ortamda olduklarında ekonomiye ciddi katkı sağlayacaklar ve sağlıyorlar.

Fiyat rekabeti yanında, hizmet, ürün, yenilik, ortam rekabeti ekonominin tüm oyuncularını daha ileri bir çizgiye taşıyor. Genç nüfusumuza, daha kaliteli eğitim sunarak, yatırımları hızlandırarak iş imkanı sağlayabildiğimiz ölçüde ekonomik gelişimimiz sağlıklı bir şekilde gelişecek. Ekonomik gelişimi sosyal alandaki gelişimler izleyecek.

En büyük rakip kayıtdışı

Bugün Türk perakende sektörü, rekabet ortamının gelişimiyle çok sayıda ürünü olabilecek en uygun fiyatlar ile tüketiciye ulaştırıyor. Üreticiler ise verimliliklerini arttırarak ve ölçek ekonomisinin yararlarından faydalanarak birbirleriyle yarışıyorlar.

Ancak tüm bunların yanı sıra organize perakende sektörünün en büyük rakibi kimdir ve ekonomik gelişmeyi yavaşlatan nedir diye sorarsanız, en büyük rakip haksız rekabet ortamında faaliyet gösteren kayıt dışı ekonominin bilinen aktörleridir derim. Kayıt dışı ekonomi; kamuya tüm zararları yanında yatırımcının yatırım şevkini de kırarak sonuçta tüketiciye ciddi bir zarar olarak geri dönüyor.

Migros olarak yatırım planınızda Kuzey Irak, İran ve diğer çevre ülkeler var mı?

Yatırımlarda milliyet ve coğrafya önemli değil. Biz Moskova’ya da, Bakü’ye de, Alma Ati’ye de, Üsküp’e de, Edirne’ye de Van’a da yatırım yaptık. Şu anda küçüklü büyüklü 2 bine yakın mağazamız var. Fizibilitenin uygun, bize ihtiyacın olduğu her dost bölgeye gücümüzün yettiği ölçüde yatırım yapmaya hazırız.

 ‘Anadolu kökenli sermaye gelişiyor ekonomide daha aktif rol alıyor’

Son günlerde yaşanan İstanbul - Anadolu sermayesi ayrımı ve sermaye el değiştiriyor tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sermayenin milliyeti, coğrafyası olduğu görüşüne katılmıyorum. Para kazanç sağlayacağı yerin milliyetine, coğrafyasına bakmaksızın yön alır. Tüm gelişmiş ülkelerin yatırımlarını Komunist Çin’e yönlendirmek için yarışmalarını ve Çin’in baş döndürücü büyümesinin nedenlerini iyi okuyabilirsek söylediklerime daha önem vereceksiniz görüşündeyim.

Stratejik Kalkınma Plan anlayışı doğrultusunda bölgelerin gerçeklerine göre hazırlanmış alt planlarla ana hedefleri besler, destekler, teşvik eder ve yatırım ortamının önünü daha da açarsak hizmet, sanayi ve tarım alanındaki yatırımlar Türkiye sathına yayılacaktır. Geçmişte kısıtlı olan sermaye birikiminin bugün için ülke sathına daha yaygınlaşmış olması sevindirici bir gelişim. Türkiye'nin yabancı sermayenin ilgisini ekonomimize çekmeye çalışmasının yanında yerli sermayeyi de yatırıma yöneltmek için daha yoğun çaba gösterilmesi durumunda gelişme daha da ivme kazanacaktır.

Bugün, düne göre Anadolu kökenli sermayenin gelişerek ekonomide daha aktif rol almaya başlaması sermaye birikiminin ülkemiz sathında daha yaygınlaşmakta olduğunun olumlu ve umut verici bir göstergesi.

Öncelikli konumuzun ise yatırımları hızlandıracak, yatırımları tüm Türkiye sathına yayacak, istihdamı arttıracak projelere yön verecek disiplinli bir planlama anlayışının serbest piyasa ekonomisi anlayışı ile barışarak, işbirliği yaparak, yaşama geçirilmesi olduğu görüşünde olduğumun bir kez daha altını çiziyorum.

‘Tek parti iktidarı, siyasi iradedeki istikrar nedeniyle daha yararlı’

2011 seçimleri öncesinde Türkiye’de seçim ekonomisi yaşanabileceği endişesi taşıyor musunuz?

Bundan önceki genel seçim döneminde ciddi oranda bir seçim ekonomisi uygulanmadı diye hatırlıyorum. Ve daha önceki seçimlerin aksine iktidar partisi bu ortamdan daha da güçlenerek çıktı. Bu örneğe rağmen gelecek dönemde seçim ekonomisi uygulanır ise mali disiplin gevşeyecek ve Türkiye yeniden geçmişteki olumsuz ekonomik kısır döngülerin içine düşecektir ve bugüne kadar sağlanan gelişmeler boşa gidecek. Bu duruma düşmeyeceğimizi ummak istiyorum.

Seçimlerin ardından nasıl bir siyasi tablo ekonomik istikrarın devamını sağlar?

Öncelikli beklentim ve arzum; seçim döneminde siyasi partilerin teorik, sert, kişisel tartışmalara girmeleri yerine somut ekonomik ve sosyal planlarını ortaya koymaları. Siyasi partilerimizin Türkiye’nin ekonomik gelişimini nasıl sağlayacaklarını ve daha adil ve eşit gelir dağılımını nasıl gerçekleştireceklerini somut olarak tartışma ortamına alabilmeleri ve vatandaşlarımızla paylaşmaları ülkemizin yararına olacaktır inancındayım. Tek parti iktidarı siyasi iradedeki istikrar nedeniyle yararlıdır düşüncesindeyim. Dünyadaki bazı koalisyon örneklerinin de genel kabul görmüş ekonomik ve sosyal modellerin daha geniş halk kitlelerince kucaklanması açısından yararları var. Ancak bu yararın yaşama geçirilebilmesi için Türkiyemizde önce uzlaşma kültürünün gelişmesinin sağlanması önemli. Doğru olan bu kısa dönemde siyasi olgunluk, nezaket kuralları çerçevesinde somut görüşlerin tartışma ortamına alınabilmesi ve vatandaşlarımızın da özgür iradeleri ile oy kullanarak tercihlerini ortaya koymaları.

 ‘İthalat, fiyatları düşürmek için geçici ancak kalıcı olamayacak bir çözüm’

Hükümetin ithal et politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Etteki maliyet artışının nedenleri yıllar öncesine gider. Öncelikle terör nedeni ile Doğu ve Güney Doğu Anadolu’daki hayvanların hızla kesime gitmesi, arz fazlası nedeniyle, yem gibi hammadde  maliyetlerindeki artışa rağmen uzun süre et fiyatlarının durağan seyir etmesine neden oldu. Maliyet artışları nedeniyle zarar etmeye başlayan diğer bölgelerdeki üreticiler de zararlarını hafifletmek için zaman içinde kesime giden hayvan sayısını artırdı. Bir süre sonra arz talebi karşılayamaz duruma gelince fiyatlar birden anormal arttı.

İthalat ancak geçici bir dönem fiyatları aşağıya çekebilir. Türkiye gibi büyük nüfuslu bir ülke ithalata dayalı et tüketimini orta vadede sürdüremez. Sonuçta Türkiye'nin ithalat talebi dış piyasalarda da fiyatların artmasına neden olacak. Stratejik Kalkınma Planı'nın somut örneklerinden birisi et sektörü içinde gösterilebilir. Besicilikte hammadde ve girdi fiyatları desteklenir, çiftçimizin kooperatifleşmesine güç verilir, Et Balık Kurumu gibi bir kamu kurumunun liderliğinde Tarım Bakanlığı ve Migros’un 2010 yılında meyve sebzede başarıyla uyguladığı ‘’İyi Tarım Uygulamalarında’’ olduğu gibi bağımsız denetim kuruluşlarının sertifikalandırdığı ete organize perakendecinin de üreticinin ürününü pazarlama garantisi vermesi sağlanır ise orta dönemde et fiyatları kalıcı olarak düşecektir.

Bu ortamda üretici kazandığı gibi, tüketicide kazanacak, istihdam artacak, üretim artacak, ekonomimiz güçlenecek, kıt döviz kaynakları boşa harcanmamış olacak. Migros’un yanında diğer organize perakendecilerinde sertifikalı et üreten üreticilere güvenli, kazançlı satış ortamı sağlayacaklarına dolayısıyla bu ortamda vatandaşlarımıza daha sağlıklı, ürünlerin uygun koşullarda ulaşacağına inanıyorum.

 ‘MİGROS’UN DEĞİŞEN ORTAKLIK YAPILARINDA TARZI DEĞİŞMEDİ

BC Partners'ın Migros’a ilişkin planları uzun vadeli mi?

Migros bu yıl 56 yaşında ve BC Partners ile köklü dördüncü değişik ortaklık yapısında. Tüm bu ortaklık yapılarındaki değişiklikler sırasında ve sonrasında şirketin iş yapış anlayışı ve tarzında değişiklik olmadığı gibi şirket kültüründe de gelişim sağlandı. Ben bu değişik dört ortaklık yapısından son üçünde rol aldım. Hiçbir ortaklık değişiminde şirket kadrolarında değişiklik olmadığı gibi en radikal değişiklik sonuncusunda olmasına rağmen BC Partners ortaklığıyla kadrolarda da bir değişiklik olmadı. Büyük ortağın ana hedefinin karlı bir ortamda şirketi hızla büyütmek olmasından dolayı şirketle tam anlamıyla bütünleşmiş durumda. Yönetim Kurulu Başkanı olarak onların Migros’dan, Migros’un da onlardan memnun olduğunu biliyorum.

Eylem Türk/Milliyet