Ekonomi


Gökmen Mert KURAL

Fatih Karahan geçtiğimiz yılın Şubat ayında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) koltuğuna oturdu. Yeni başkan, aslında bir otomobilin direksiyonuna değil, hızlı giden bir trenin frenine geçti.
 
Enflasyon arşı geçmiş; rezervler, bir dalda sallanan yapraklar gibi ‘düşerim’ korkusuyla yaşıyor... Finansal istikrar ise her an ipten dönebilecek bir cambaz gibi...
 
Üstüne bir de kulislerde dolaşan o kronikleşmiş soru: ‘Merkez Bankası bağımsız mı?’
 
Yani Ankara işi, kusursuz bir Ankara gerilimi...

Sahne kalabalık, senaryo ise yine bol entrikalı…
 
DAHA ÖNGÖRÜLEBİLİR BİR DÖNEM

Sonda söyleyeceğimizi en başka söyleyelim; İş dünyası; Karahan dönemini “Önceki yıllara göre daha öngörülebilir” buluyor. Yabancı yatırımcılar da “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” uyumunu ‘şimdilik’ diyerek takdir ediyor. Çünkü akıllarındaki soru şu: “Seçim yaklaşınca bu duruş bozulur mu?”
 
Bu noktada yabancı yatırımcı tarafına ayrı bir başlık açmak da gerekiyor. Ülke olarak, finansal istikrar konusunda daha gür konuşmaya başladık. Türkiye belki de bu sayede yurtdışındaki yatırımcı toplantılarında “Dezenflasyon, rezerv, sıkı duruş” üçlüsünü net bir şekilde masaya koydu.
 
KARAHAN’IN TARZI: MARX MI, MÜSLÜM BABA MI?

Gelelim Merkez Bankası’nın eylem sürecine…
 
Karahan’ın faizi sıkı tutma kararlılığı, rezervler operasyonu, iş dünyasıyla birebir iletişim ve uluslararası yatırımcıları ikna turları şüphesiz çok kıymetliydi.
 
Belki klasik olacak ama aynen Marx-Müslüm Baba karşılaştırmasında olduğu gibi…
 
Marx bundan 150 yıl önce şunu demişti: “Proletarya sınıfı, konumu gereği toplumsal adaletsizliği sona erdirecek iradedir.”
 
Aynı cümleyi Müslüm Gürses, 4 kelimeyle özetledi: “Yakarsa dünyayı garipler yakar!”
 
Özetle, bu süreç, ‘açık iletişim’ modeliyle başarılı bir şekilde yönetildi. Burada en önemli gösterge şu denilebilir: İstersen dünyaları anlat, karşındaki kitlenin diliyle konuşamıyorsan, anlattıklarının hepsi çöpe gider…
 
Görünen o ki Merkez Bankası Başkanı da bunun farkındaydı… Bazen açık iletişim, bazen de sessiz iletişim yoluyla bu sürecin avantajlarını da dezavantajlarını da yönetmeyi bildi. Açık iletişimi kullandığı kadar sessiz iletişimi de iyi yönetti: Tıpkı Osho’nun dediği gibi; “Bazı zamanlar vardır ki, iletişimin en kıymetli olanı sessizce yapılandır.”
 
YÜZLERCE FİNCANLIK HATIR BİRİKTİ

Karahan’ın bir diğer bir farkı da sahaya inmesi oldu. İlk yıl 255 firmayla birebir görüştü, bol bol kahve içti… Kayseri’den Denizli’ye “Para Politikası ve Makroekonomik Görünüm” toplantıları düzenledi. Memnuniyet de memnuniyetsizlik de aynı Türkiye gibi yüzde 50-yüzde 50’ydi…
 
İş dünyasının bir kısmı “Enflasyon düşüyor, TL’ye güven artıyor, rezervler toparlanıyor” diyerek memnuniyetini dile getirdi.
 
Bir kısmı, özellikle ihracatçılar ise, rekabetçi kur ve finansmana erişim konusunda dert yanmayı sürdürdü: “Faiz yüksek, kredi zor, kur da yerinde sayıyor, biz nasıl rekabet edelim?”
 
Karahan, görev süresi boyunca bir yandan TL’ye güveni geri getirmek için gerçekten çok çaba sarf etti. Fakat boynundaki enflasyon düğümüyle ayakta kalmak ciddi bir sıkıntıydı. Doğal olarak yolculuk da kolay olmadı.
 
SU AKSIN YOLUNU BULSUN AMA OYNAKLIK OLMASIN

2024 ortasından itibaren rezervlerde rüzgâr tersine döndü. Ağustos’ta brüt rezerv 157 milyar dolara çıktı, swap hariç net rezervler de 32,9 milyar dolara yükseldi. Yıllarca eksilerde gezinen net rezervin pozitif olması, piyasada “Acaba işler değişiyor mu?” sorusunu beraberinde getirdi.
 
Bu süreçte swap bakiyesi sıfırlandı… 2025’te ise ters swap moduna geçildi. Bu hamlenin iki önemi var; birincisi piyasadaki fazla likidite çekilmiş oldu. İkincisi ise rezervlerin kalitesi artırıldı.
 
Döviz cephesinden ise iş dünyasına tek cümlelik net bir mesaj gitti: “Örtülü hedef falan yok!”
 
Karahan’ın yaklaşımıyla “Su aksın, piyasa yolunu bulsun. Aşırı oynaklık olmasın. Müziğin ritmi bozulursa sahneye yine biz çıkarız!”
 
CEPHANELİKTE NE VARSA HEPSİ SAHADA

Bir diğer konu da Karahan’ın göreve gelir gelmez sert faiz hamlesi oldu. “İzin vermezler” denilen bir dönemde; daha yolun başında faizi sert artırdı. Mesajı da faiz artırımı kadar sert ve net oldu: “Sabırla bekleyeceğiz!”
 
Günün sonunda, Anadolu tabiriyle “Sabırla koruk, helva oldu.”
 
2024 sonunda politika faizi  sabit kaldı. Enflasyon Mayıs 2024’te zirve yaptı, yılın ikinci yarısında ufaktan gerilemeye başladı. Faizin yanında zorunlu karşılık, TL depo ihaleleri vs vs… Kısaca cephanelikte ne varsa sahaya sürüldü…
 
MASADA MAHŞERİN 4 ATLISI VAR

Karahan’ın en büyük zorluğu, sadece enflasyon değil, TL’ye güveni yeniden kazandırmaktı. Fakat yüksek faiz, kredi kısıtları, iştahı azalan reel sektör, kur dertlisi ihracatçı… Deyim yerindeyse mahşerin 4 atlısı aynı masada...
 
Üstüne bir de klasik Ankara gerilimi, taban rahatsız, faiz inmeli çağrıları… Eleştiriler göğüslendi, plan çalışıyor görünüyor… Ama özellikle reel kesim, ikinci yarının nasıl geçeceğini çok merak ediyor. Süreç yabancıların tabiriyle ‘şimdilik’ iyi yönetildi.
 
Faiz hassasiyetleri, reel kesimin ve vatandaşın finansmana (krediye) erişim sorunu can sıkmaya devam ediyor… Enflasyonu düşürme ve ekonomiyi soğutma hamlelerinin ne kadarlık bir hasar yarattığını bize zaman gösterecek…
 
Koşan bir ceylan, durana kadar avcının onu vurduğunu bilemezmiş…
İşte aynı o hesap; hasar alıp almadığımızı durduğumuzda göreceğiz.
 
Başta da dediğimiz gibi, sanki kusursuz bir Ankara gerilimi gibi…
Sahne kalabalık, senaryo ise yine bol entrikalı.

patronlardunyasi.com