Patronlar


Mahfi Eğilmez'in yazısı...

Kriz provası

Türkiye geçtiğimiz hafta bir kiz provası yaptı. Başta döviz olmak üzere çeşitli piyasalarda başlayan dalgalanmanın nereye varacağını şimdiden söylemek pek mümkün değil ama ilk şok etkiler geçiştirilmiş gibi görünüyor. Adı dalgalı kur da olsa uzun süredir değişmediği için aşağı yukarı sabit kur etkisi yaratan bir kur yöntemi uyguluyoruz. Bunun sonucunda da büyük bir cari açık sorunuyla karşı karşıyayız. Bu sorun şimdilik büyümeden sönen krizlerin tetikleyicisi gibi duruyor. Oysa Avrupa Birliği'nin yeni üyesi eski Doğu Bloku ülkeleri neredeyse bizimkine yakın cari açıklara ve bizdeki gibi sabitleşme eğilimine girmiş bir kur rejimine sahip oldukları halde hiçbir krize girmeden yönetebiliyorlar ekonomilerini.

Bu noktada yanıtlanması gereken şu kritik soru geliyor akla: Niçin uzun süredir en az bizim kadar cari açık veren Avrupa ülkelerinde bu tür kriz tehditleri olmuyor da bizde oluyor? Bu sorunun yanıtı yalnızca kurla, cari açıkla ya da hatta tüm ekonomide olan bitenlerle ilgili değil. Bir başka deyişle konunun en azından belirli bir bölümü ekonomi dışı konularla ilgili. Ya da daha açık bir ifadeyle konu ekonomik konuların yanı sıra sosyal ve siyasal konularla da çok yakından ilintili. Buradan giderek sabitleşme eğilimi gösteren kurun ya da giderek denetim dışına çıkıyor gibi bir görünüm sergileyen cari açığın ekonomik etkisini küçümsediğim anlamı çıkarılmamalı. Tam tersine bu sütunda defalarca yazdığım gibi cari açığın çok önemli olduğunu ileri sürüyorum. Ve bazı iktisatçıların 'finanse edildiği sürece cari açık sorun oluşturmaz' biçimindeki iddialarına hiç katılmıyorum. Cari açık, finanse edilse de edilmese de daima sorun oluşturur. Benzer büyüklükte cari açık veren ve kuru sabitleşme eğilimi içinde olan ekonomilerle Türkiye arasında çok önemli farklar var: Her şeyden önce o ülkelerde sürekli olarak siyasal tartışmalar yaşanmıyor, hiçbirinde seçim ya da erken seçim bizdeki kadar büyük sancılar yaratmıyor.

Son günlerde yaşanan mini krizi tetikleyen nedenleri sıralayalım:
(1) FED faiz artırımı işaret verdi.
(2) Erken seçim tartışmaları başladı.
(3) Ötedenberi gündemde olan cumhurbaşkanlığı seçimi iyiden iyiye gündemi işgal etmeye başladı.
(4) 9. Cumhurbaşkanı Demirel'in yeni bir oluşum içinde olduğu yazılıp çizilmeye başlandı.
(5) Enflasyon verileri yüksek çıktı ve yıl sonu hedefi tehlikeye girdi.
(6) Ötedenberi en büyük sorun olarak ortaya koyduğumuz cari açık artmaya devam etti.
(7) Yabancı bankaların Türkiye yorumlarında bozulmalar ortaya çıkmaya başladı.
(8) Özelleştirmede durgunluk emareleri görülmeye başlandı.
(9) Reformlar takılmaya başladı.
(10) Maliye Bakanlığı'nın vergi ile ilgili sert açıklamaları özellikle yabancıların kafasını karıştırmaya yöneldi.

Bu sayılanlar içinde (1) ve (7) numaralı sorunların dışındakiler tümüyle bize özgü sorunlar. İşte o nedenledir ki aynı cari açık bizde ve başka ülkelerde farklı etkiler yaratıyor. Bu durumda ya cari açığı büyütmeyeceksin ya da başka ülkelerle olan farkları gidereceksin. IMF'ye olan borçlarımızın önemli bir bölümünün ödenmiş olması iyi bir şeydir. Ama asıl olan, borcu ödedikten sonra bütçe dengesini ve cari dengeyi doğru kurup yeniden aşırı borçlanmalara yol açmayacak bir yapı oluşturmak ve rejim tartışmasını bir yana bırakıp ülkeyi yönetmektir.

Öyle ya da böyle Türkiye bugün cari açığın sistem krizi yaratabileceği bir noktada bulunuyor. Ben, GSMH'nin yüzde 7'si dolayındaki bir cari açıkla yürüyen ekonominin, sürekli gündemde yer alan rejim tartışmasına kolay kolay dayanamayacağını ve dolayısıyla geçtiğimiz günlerde yaşanan mini krizin yazın olumlu etkileri geçtikten sonr