- Oğullarınızın ikisi de holdingde sanırım ama kimse onları tanımıyor...
- Biri holdingde, öbürü de inşallah yakında gelecek. Millet bizi çok tanıdığı için onlar gölgede kalmak istiyor. Bir de onlar çok iyi çocuklar... Benden sonra Ahmet ve Mehmet yönetecek holdingi.
- Çocuklarınızdan en önde olan Ayfer Toprak. Neden öyle?
- O gazeteleri mazeteleri sever. Sanatı, politikayı da sever. Sana şöyle söyleyeyim, ben olmasam o çoktan milletvekili olmuştu. Ben istemiyorum.
- Neden?
- Siyaset bizim işimiz değil, herkesin kendi işini yapması lazım. Galeri açtı, çok kişi gidiyor galerisine, o sayede sosyalleşiyor, tanınıyor. Bize randevu mandevu lazım olursa Ankara'da, hallediyor o işlerimizi.
- Sanatla uğraşması hoşunuza gidiyor mu?
- Sosyete işi! Yavaş yavaş ben de öğreniyorum... Sayın Başbakan geliyor, bakıyor, geziyor, benim de hoşuma gidiyor.
- Çocuklarınızla ilişkiniz nasıldır? Kızlarla da yakın mısınız?
- Çok iyidir aramız. Bizim adetlerimize uygun olarak birbirimize çok bağlıyız. Çocukların evleri falan hep satıldı ama bir gün karşıma çıkıp, 'Satıldı, ortada kaldık,' demediler. Allah razı olsun hepsinden.
Ben onlardan çok memnunum. Doğrusunu söyleyeyim sana, anneleriyle araları çok daha iyidir. Ayşe Hanım'a ben çok haksızlık yaptım.
- Boşandığınıza pişman mısınız?
- Çok! O hanımefendidir, o bizim ailenin direğidir. Bir de onun şansı iyiydi, o olsaydı böyle olmazdı (gözleri doluyor) Ona zulüm ettim, başımıza bu geldi.
- Çocuklarınız size niye engel olmadı?
- O zaman çocuklar büyük değildi ki. Neyse, kısmet buymuş.
- Onun ahı var mıdır bu işte, ne dersiniz?
- Sayın Başbakan öyle diyor. 'Başına gelenler ondandır,' dedi bana.
- Sizi affetmiyor mu peki Ayşe Hanım?
- Arada sırada telefon açıyor, bazen ben açıyorum ama içten değil. İçten affederse bizim işlerimiz düzelir.
- O zaman biz çağrı yapalım bu röportajda, 'Ayşe Hanım sizin duanız lazım' diyelim...
- (gülüyor) Gene de sağolsun.
- Ayşe Hanım boşanmamak için rekor tazminat istemişti ve elini bile sürmemişti o paraya. Almadı mı kazandığı parayı hâlâ?
- Almadı tabii. O şimdi benden daha zengin. O bize yardım etti bu meselelerde. Ayrıldığı için onun mallarına el koyamadılar. Sağolsun, sıkıştığımız zaman arıyoruz. Allah razı olsun, her zaman söylüyorum..
Hayattaki en önemli şey ilişki kurmaktır
- Sıfırdan servet yarattınız, Halis Ağa oldunuz. Nasıl başladınız, kaç yıl çalıştınız bu kadar servet yapmak için?
- Yarım asırdan fazla çalıştım. Babam manifaturacıydı. 1950'de 12-13 yaşındayken beni mağazaya koydu. Kendi asla gelmezdi dükkâna işi öğreneyim diye... İlk sene batırdım dükkânı. Babam geldi 'Ne yaptın ulan,' dedi, iki tane tokat attı, bütün borçları ödedi, 'Bir daha gelmem,' dedi. İyi oldu, işi öğrendim mecburen.
- Çalıştığınız için mi okumadınız peki?
- Ben okumak istedim, babam istemedi. Gerçeğe bakarsan işler de o kadar iyi değildi, kendisine de yardımcı lazımdı, ben çalıştım.
Allah da yardım etti, düşe kalka büyüdük. Bir kere batırdık Paktaş'ı, el koydular, sonra çıkardık işleri düzlüğe. Bu ikinci de biraz zor çünkü yaşlandım artık. Özal'ın da çok faydası oldu bana tabii...
- Özal sayesinde mi zengin oldunuz?
- Yok öyle değil, yardımları oldu. Ama o da benim sayemde Özal oldu!
- Çok mu çalıştınız, çok mu şanslıydınız, çok mu akıllıydınız? Nasıl yaptınız servetinizi?
- Hepsi de vardı ama aslını sorarsan; ilişkilerim iyiydi. Bu ülkede en önemli faktör ilişki kurmaktır.
Paralar hep eşlerimin elindeydi, onlar bana hediye alırdı
- Nasıl bir kocaydınız siz?
- Kırıcı olmadık hiçbir zaman...
- Sadık bir eş olmadığınız ortada da, merak ediyorum onlara karşı duygusal mısınız, romantik olmayı bilir misiniz, gönüllerini hoş tutmak için şımartır mısınız?
- Huzurluyuz evimizde, o kadar diyeyim. Allah razı olsun onlardan, aramızda hiç sıkıntı olmadı.
- Hediye alır mıydınız onlara?
- Paralar hep onların elindeydi.
Hediyeyi onlar bana alırdı. Ben hiç hayatımda ayakkabı almadım, elbise de almadım kendime. Ne alsalar kabul ediyorum. Kadınlar daha iyi beceriyorlar alışverişi, seviyorlar.
- Madem evde huzurluydunuz, iyiydi eşlerinizle aranız, neden boşandınız? Huzur mu battı size?
- İnsanoğlu her zaman bir olmuyor. Mesela bu hadise geldi başımıza. Gün bitiyor sonunda geliyor kiminle kavga ediyorsun? Evdeki karınla. O 'ehh' diyor, sen de 'ehh' diyorsun, bitiyor gidiyor işte. Yani iş hayatındaki huzursuzluğu eve getirmiyorum dersem yalan söylemiş olurum. Böyle adil olmayan işler insanın başına gelince ister istemez insan kendini kaybediyor.
- Bu kayıplar olmasa ikinci evliliğiniz bitmez miydi?
- Yok, bitmezdi, mümkün mü? Mahvoldu her şey, perişan olduk.
- Bunları yaşarken yanınızda bir hayat arkadaşınızın olması sizin için daha iyi olmaz mıydı?
- Biz artık kendimizi kaybettik be! Her gün sabahleyin kalkıyorsun, bir tane monopolcu, hortumcu, banka batırıcı, her gün bizi yazıyor. Olur mu ya! Kendi kendime düşünüyorum, ben ülkeme, kendi bölgeme hep fayda verdim. İtibarımı zedeleyen bir şey yapmadım, bu kadar başbakanlar geldi, hepsine yardımcı oldum. Her şeyin bir usulü olmalı, değil mi?