Patronlar


Toygun ATİLLA 

HALİT CINGILLIOĞLU’NUN SANAT PASAPORTU

Türk iş dünyasının yurtdışındaki en sessiz ama en etkili isimlerinden Halit Cıngıllıoğlu, 2024’te Londra’daki Sotheby’s müzayedesinde Francis Bacon’ın “Portrait of George Dyer Crouching” adlı eserini yaklaşık 24,5 milyon dolar bedelle satın aldı.

Cıngıllıoğlu ailesi, 2010’lardan bu yana ArtNews Top 200 Collectors listesinde yer alıyor. Koleksiyonun merkezinde Monet, Renoir, Cézanne ve Picasso gibi modern sanat ustaları bulunuyor.

Sanat danışmanlarının ifadesiyle:

“Bu tür koleksiyonlar artık sadece yatırım değil, uluslararası prestij pasaportu.”

TÜRK SANAT TARİHİNİN HAFIZASI: MUSTAFA TAVİLOĞLU 

Mudo’nun kurucusu Mustafa Taviloğlu, Türk sanat tarihinin yaşayan belleği. 52 yılı aşkın sürede oluşturduğu 2 400’den fazla eserlik koleksiyonu, 2024’te “Bir Koleksiyoner Hikâyesi” başlıklı bir sergiyle İstanbul’da 7 mekânda izleyiciyle buluştu.

Sergide Burhan Doğançay, Erol Akyavaş, Abidin Dino, Neş’e Erdok, Adnan Çoker, Mehmet Güleryüz gibi sanatçılara ait eserler yer aldı. Bu sergi, Türkiye’de özel koleksiyonların kamusal alana taşınması açısından bir milat olarak görülüyor.

Mustafa Taviloğlu bir röportajında şöyle demişti: “Sanat biriktirmiyorum, zamanı saklıyorum.”

Bu sözü duyunca şunu hissettim: “Sanat artık yalnızca duvara asılan bir obje değil, bir kurumsal miras stratejisi” 

KOLEKSİYONCULUĞUN KURUMSAL MİMARI: ÖMER KOÇ 

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç, Türkiye’de sanat koleksiyonculuğunu kurumsal bir mimariye dönüştüren isim. Kurucusu olduğu Arter, yalnızca bir müze değil, özel sermayenin kültürel altyapıya yatırım biçiminin en rafine örneği.

Koç Koleksiyonu, İznik çinilerinden çağdaş sanat eserlerine, fotoğraftan nadir kitaplara uzanan geniş bir yelpazeye sahip. 2024’te Arter’de açılan “Farz Et Ki Sen Yoksun” sergisi, bu koleksiyondan 600 eser ve 400 sanatçıyı bir araya getirdi. 

Tim bunlar, “Sanat sahip olunduğunda değil, paylaşıldığında anlam kazanır” sözünün bir şekilde doğrulanması gibi duruyor. 

DEĞER VE İNANÇLA SANATI BÜTÜNLEŞTİREN BAKIŞ: MURAT ÜLKER 

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ülker ise bana göre koleksiyonculuğa entellektüel ve anlam temelli bir kavram getiriyor. 

Murat Ülker ile birlikte olduğum zamanlarda onun sanata olan ilgisine ve tutkusuna şahitlik ettiğimi söyleyebilirim. 

Yaşamı boyu topladığı sanat eserlerini hem holding binasında hem de kendi yaşam alanı içinde sergiliyor ve bunları dostları ile paylaşmaktan mutluluk duyuyor. 

Kendisinin de sıklıkla dile getirdiği gibi ‘eli sıkı’ olmasına rağmen sanata sponsor olma konusunda gayet bonkör. 

Roma’da sponsor olduğu Ahmet Güneştekin’in sergisinde Murat Ülker’i sergiyi tekrar tekrar gezerken gördüğümde sanata olan tutkusunu gözlemleme şansına sahip olmuştum.

Murat Ülker kişisel blogu üzerinden İslam estetiği, görsel kültür ve sanat-iman ilişkisine dair yazılar paylaşıyor. Yıldız Holding yerleşkesinde zaman zaman sanat sergileri düzenleniyor; grup çalışanları ve ziyaretçiler bu koleksiyondan seçkiler görebiliyor.

Ülker’in koleksiyonculuğu, görünür bir yatırımdan çok değer ve anlam üzerine kurulu bir entelektüel pratik.

Kişisel blogunda rastladığım “Sanat, Allah’ın yarattığı güzelliği anlama çabasıdır. Eğer onu görebilirsek, ticaret de, kültür de güzelleşir” sözü ise onu Türkiye’de patron koleksiyonculuğunun manevi ve düşünsel boyuttaki temsilcisi yapıyor. 

SANATIN EKONOMİSİ 

Şimdi gelin Türkiye’de sanatın ekonomik değerini inceleyelim. 

Türk koleksiyonerlerin 2024 uluslararası müzayede harcaması, 180 milyon dolar. Çağdaş sanat pazarının tahmini büyüklüğünün ise yaklaşık 650 milyon dolar olduğu varsayılıyor. 

Fransa’daki Louis Vuitton Foundation ve Katar’daki Qatar Museums Authority gibi örneklerde olduğu gibi,

PATRONLARIN İNŞAA ETTİĞİ KÜLTÜR 

Türkiye’de de özel sermaye sanatı finanse ederek kültürel alanı şekillendiriyor. Koç ve Taviloğlu koleksiyonları kurumsal kültür yatırımı modelini, Cıngıllıoğlu uluslararası prestij modelini, Ülker ise değer ve inanç temelli yaklaşımı temsilen bir denge kuruyor.

JEFF KOONS İSTANBUL’DAYKEN TÜRK PATRONLAR HANGİ TABLOYU ALDI? 

Jeff Koons’un İstanbul’daki varlığı, bu soruyu yeniden gündeme getirdi. O gece galeri duvarları önünde sessizce duran patronlar, belki de aynı şeyi düşünüyordu “Sanat artık güzel olanı değil, gücü anlatıyor.”

Ve cevap hala aynı soruda saklı: “Jeff Koons İstanbul’dayken Türk patronlar hangi tabloyu aldı?”