Toygun ATİLLA
Bazı şehirler bir şarkıyla hatırlanır, Kuşadası ise bir otelle.
Adını bir rüzgârdan alan o otel İmbat aslında Türkiye’nin turizm hikâyesinin başlangıç notasıydı.
Arkadaşımız Burak Artuner’in dün turizmci Ali Rıza Özbaş’ın ölüm haberini okuduktan sonra hem bir tatil kasabasının hem de Türkiye’nin geçmişinin izlerinde gezintiye çıktım.
Yıl 1964.
Türkiye, İsmet İnönü’nün planlı ekonomi döneminde “turizm” kelimesini kalkınma planına ilk kez yazıyor.

Kuşadası'nın eski görseli
Kuşadası henüz bir kasaba: altı otel, 366 yatak, taş sokaklarda yaz akşamlarının tuzlu kokusu…
Söke’nin pamuk tüccarı Ali Rıza Özbaş, denize sıfır bir arsaya modern çizgili beyaz bir yapı konduruyor.
Türkiye’de “lüks otel” kavramı o yıllarda yalnız İstanbul’daki birkaç tesisle sınırlıydı.
Adını rüzgardan alan İmbat, “lüksü Ege’ye indiren” ilk otellerden biri olmuştu.

İmbat Otel
Otel açıldığında yalnızca bir işletme değil, bir vizyondu:
Ege’nin sıcak taş evleriyle modern mimarinin buluştuğu bir rüya idi…
O günlerde kimse, bu rüyanın bir gün Kuşadası’nın ruhunu da dönüştüreceğini tahmin etmemişti.

Ali Rıza Özbaş
İmbat’ın planlarını Mimar Nafi Çil çizmişti.
O yıllarda betonun dili henüz hoyratlaşmamıştı.
Çil’in tasarımı, doğayla uyumlu bir zarafet taşırdı.
Denize paralel yatay çizgiler, zeytin ağaçlarının arasına gizlenmiş odalar, rüzgârı içeri davet eden balkonlar…
Binanın yüksekliği ufku kesmezdi; manzara gökyüzüyle denizin eşit paylaştığı bir tablodaydı.
Aradan yıllar yıllar geçti. 2025 Türkiye’sinde Kuşadası sahiline baktığınızda, bu inceliklerin çoğu kaybolmuş durumda.
Bugün denizi görebilmek için binaların arasından eğilmek gerekiyor.
İmbat Otel açıldığında, kasabanın en yüksek binası üç katlıydı.
Şimdi ise sahil boyunca yükselen dev otellerin arasında o beyaz bina mütevazı bir hatıradan başka bir şey değil.
Bugün Kuşadası’nın yatak kapasitesi 30 bini aştı.
Kruvaziyer limanına her yıl 1 milyondan fazla yolcu geliyor. Her yeni yatırım dalgası, kasabanın sessizliğinden bir katman daha alıyor.
Bir zamanlar sabahları dalga sesiyle uyanılan koylarda, şimdi jeneratör uğultusu, deniz motosikletleri ve sahil barlarının müziği birbirine karışıyor.

Güncel Kuşadası görseli
“Turizm kalkınmadır” diyen o ilk yılların masumluğu, yerini “turizm endüstrisidir” anlayışına bıraktı.
Ali Rıza Özbaş’ın döneminde İmbat, çevresiyle barışık bir yapıydı.
Denizin mavisini, bahçesindeki zeytin ağaçlarıyla tamamlıyordu.
Bugünse sahil şeridinin büyük kısmı betonla çevrili.
Otelin ilk günlerinde çevre örgütleri yoktu, ama doğa vardı. Şimdi çevre bilinci var, ama o doğa yok. Bu ironiyi görmemek mümkün değil.
Ne yazık ki Kuşadası’nın en büyük zenginliği olan doğa, kıyı hattı, zeytinlikler, koylar, plansız büyümenin bedelini ödüyor.
İmbat’ın açıldığı günlerdeki o “denizle göz göze gelen sadelik”, bugün neredeyse arşiv fotoğraflarında kaldı.
Ali Rıza Özbaş’ın mirası belki de yalnız bir otel değil, bir denge fikriydi.
Modernlik ile yerellik arasında, yatırım ile vicdan arasında bir denge.
Bugün o denge kaybolmuş durumda.
Turizm büyürken şehir küçülüyor.
Gelir artıyor, ama huzur azalıyor.
Turizmde kalkınma adı ile başlayan yıllar ise turizmde ranta evrildi. Kıyılar yağma edilirken, canım tatil kasabaları betona hapsoldu.
İmbat hâlâ Kuşadası’nda duruyor.
Ege’den gelen rüzgâr, geçmişin hatırasını her gün pencerelerine taşıyor.
Arada tatlı tatlı esen rüzgar ise kulaklarımıza şu sözleri fısıldıyor: “Bir kenti büyütmek kolaydır, ruhunu korumak ise asıl meziyettir.”
patronlardunyasi.com
İLGİLİ HABER