Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 9 bankanın 20 Şubat 2001 tarihinde Merkez Bankasından mesai saatinin bitiminden sonra 4 milyar 163 milyon dolar alım yaptığını hatırlatarak, "Bizi, ülkeyi satmakla, ihanetle, hıyanetle suçlayanlara buradan sesleniyorum: İhanet, hıyanet diyorsunuz, peki bu nedir?" diye sordu.
Erdoğan, TBMM Genel Kurulunda, 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Kanun Tasarısı'nın tümü üzerindeki eleştirileri yanıtladı.
Erdoğan, 20 Şubat 2001 günü iktidarda MHP-DSP-ANAP koalisyonunun bulunduğunu hatırlatarak, şunları söyledi:
"Burada isimlerini veremeyeceğim bazı bankalar, ulusal ya da uluslararası bankalar, altını çiziyorum; mesai saati dışında, Merkez Bankasından çok yüklü miktarlarda döviz alımı yapıyorlar. Bir banka 1 milyar 63 milyon dolar, bir başkası 764 milyon dolar, bir başkası 426 milyon dolar... Liste uzayıp gidiyor. Mesai saatleri dışında Merkez Bankasından alım yapılıyor. Dolar kuru, dikkat ediniz, 685 bin Türk Lirası. Bu alımların hemen ardından kriz patlıyor, dolar hızla yükseliyor ve 1 milyon 80 bin Türk Lirasına çıkıyor.
Bu bankaların birkaç saat sonraki karları; biri 296 trilyon, bir diğeri 211 trilyon, bir diğeri 116 trilyon Türk Lirası. Bu bankaların bir gün sonraki karı; İlkininki 419 trilyon, ikincisininki 300 trilyon, sonrakinin 166 trilyon Türk Lirası.
O gece, en fazla alım yapan 9 bankanın satın aldığı döviz miktarı, 4 milyar 163 milyon dolar. Bu 9 bankanın bir saat sonraki karı, 1 katrilyon 153 trilyon Türk Lirası. Bir gün sonraki karları, 1 katrilyon 635 trilyon Türk Lirası.
Bunu benim milletime yaşattılar. Kim yaşattı? MHP-DSP-ANAP...
Sonuç; o zamanın banka başındaki Rahşan affına girdi. Teftiş kurulları da ne yazık ki bununla ilgili 'uygulamalar yasalara uygundur' dedi ve bunlar geçiştirildi. Ben o günün neticesini veriyorum sizlere. 'Kazanca el konulabilirdi' ifadesi... Buyurun herşey ortada. Belgeleriyle vs. ortada. Türkiye'ye bu reva mıydı? Bu aziz millete bu reva mıydı?
Bizi, ülkeyi satmakla, ihanetle, hıyanetle suçlayanlara buradan sesleniyorum: İhanet, hıyanet diyorsunuz, peki bu nedir?
Milliyetçiyim diyerek ortalıkta dolaşanlara sesleniyorum: Milliyetçiydiniz de, bu ülkenin böyle göz göre göre soyulmasına neden seyirci kaldınız, neden sesinizi çıkarmadınız, akşam karanlığında Merkez Bankası soyulurken, milli bankamız soyulurken, milletimin bütün imkanları soyulurken, milliyetçiliğinizi o gün neden hatırlamadınız? Milliyetçiyim diye diye bu millete bu ağır bedeli ne hakla, hangi vicdanla,hangi insafla ödettiniz?
2001 krizi işte Türkiye'nin böyle kötü yönetilmesinin bir sonucuydu, 2009'da yaşadığımız mali kriz ise dünyanın kötü yönetilmesinin bir sonucudur."
"TEĞET GEÇİYOR"
2001 krizinde ithal projelerle ülkenin kurtarılmaya çalışıldığını ifade eden Erdoğan, "Biz ise kendimiz yönetiyoruz ve yine söylüyorum teğet geçiyor, teğet..." dedi.
Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"2001'de IMF'nin politikalarıyla Türkiye'yi krizden çıkarmaya çalıştınız. Kendi milli politikanızı uygulamadınız. Çünkü, yoktu. Milletimizin hassasiyetlerini koruyamadınız. 2 yıldır biz, IMF ile bu noktada evet demedik. Ve 23,5 milyar dolar borçla devraldık IMF'den ödedik, ödedik, şu anda 8,5 milyar dolar borcumuz var. Biz masaya adam gibi otururuz, adam... Muhalefet borçlandı biz ödedik. 21 banka o dönemin iktidarında maalesef fona devredildi ve batırıldı."
Cuma günü faiz oranının yüzde 9,1 olarak gerçekleştiğini, reel faizin yüzde 2,5 olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, "Evet, bu oran, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülen en düşük orandır, ancak, açık açık ifade ediyorum; hala yeterli değildir" diye konuştu.
Erdoğan'ın konuşmasının bu bölümünde Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin araya girerek, CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal'ı "Sayın Soysal, sürekli laf atıyorsunuz" diyerek uyardı.
Milli Birlik ve Kardeşlik sürecinin birçok hedefi olduğunu dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dün ödenen yüksek faizlerin içinde terör belası önemli bir risk olarak yer alıyordu. Bugün de aynı şekilde terör, Türkiye'nin riskleri hanesinde yazılıyor. Türkiye, terör belasından kurtulduğu anda Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde de çok ciddi bir sıçramanın olacağı açık ve net ortadadır. Muhalefetin, Milli Birlik ve Kardeşlik Sürecini desteklememesi, hatta karşısında durması işte bu açıdan da son derece önemlidir.
Düşünün, Milli Birlik ve Kardeşlik süreci... İnsan bu kavrama bile saygı duyar, saygı. Bak bu kavramı duyduğunuz zaman hopluyorsunuz. Kitabınızda kardeşlik yok, ne yapayım? Birlik yok, beraberlik yok, ne yapayım?
2000 ve 2001 krizlerinde bu millete çok ağır bedeller ödetenler, milletin kaynaklarını çar çur edenler, elbette bu boyutu düşünemezler, elbette bu kavramlarla bütünleşemezler. O gün Merkez Bankasının içini boşaltanlar, bugün elbette Türkiye'nin risk primini, Türkiye'nin kardeşliğini, huzurunu dert edinemezler. O gün Türkiye'nin işçisini, memurunu, hatta esnafını mağdur edenler, bugün elbette Türkiye'nin geleceğine ilişkin plan, proje ve umut taşımazlar. O gün IMF kapısında borç almak için sıra bekleyip, Türkiye'nin borcunu daha da artıranlar, bugün geldiğimiz noktayı anlayamazlar. Ama biz bunları dert ediniyoruz. Biz, Türkiye'nin geleceğini düşünüyoruz. Biz, Türkiye'ye ilişkin, geleceğe ilişkin büyük umutlar taşıyoruz. İşte onun için inadına kardeşlik, inadına demokrasi, inadına Milli Birlik ve beraberlik diyoruz."
"HAKİKATEN BEN DE ŞAŞIRDIM"
Stalin'in "bir kişinin olumu trajik, bir milyon kişinin ölümü istatistiktir" sözlerini anımsatan Başbakan Erdoğan, muhalefetten gelen tepkilere "Şaşırdın değil mi? Hakikaten ben de şaşırdım" dedi.
Başbakan Erdoğan, "Evet 40 bin kişi hayatını kaybetti dediğimiz zaman belki yeterince vurucu olmuyor ama ben haftalardır, aylardır, yıllardır, partimizi kurduğumuz andan beri diyorum ki, sizin hiç oğlunuz, yavrunuz öldü mü? Sizin hiç babanız, kardeşiniz öldü mü? Siz kendinizi hiçbir şehit annesinin, bir şehit babasının, evladını yitirmiş bir ananın yerine koydunuz mu? Dersim'i bir istatistik gösterge olarak görenler, kronolojide bir cümle olarak görenler, gündelik ifadelerle aşağılayanlar, kendinizi hiç Dersimli bir ananın, babanın, evladın yerine koydunuz mu?" diye sordu.
"Her ölüm erken ölümdür. Hele gençlerin ölümü, tahammül edilemeyecek, kendi haline bırakılamayacak, görmezden gelinemeyecek kadar acıdır, trajiktir" diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bunun bu şekilde böyle sürüp gitmesine bizim tahammülümüz yok. Biz, ne ekonomiye salt bir istatistik olarak bakıyoruz, ne güvenlik meselesini sadece bir istatistik olarak görüyoruz. Biz, sofranın diliyle konuşuyoruz. Biz, anaların diliyle konuşuyoruz. Biz, hesabi değiliz, biz hasbiyiz, samimiyiz. İşte onun için Demokratik Açılım süreci dedik, işte onun için Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci dedik. Böyle büyük bir projede, böyle anlamlı bir süreçte, istedik ki muhalefet de bizimle olsun, yanımızda olsun, yanımızda olmasa bile desteğini versin, katkısını versin, yapıcı eleştiride bulunsun."
CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol'un laf atmasına, "Sayın Anadol biz senin geçmişinizi biliriz. Senin oradakilerden pek farkın yok. İyi biliriz seni, iyi" karşılığını veren Başbakan Erdoğan, "Süreci sabote etmek, provoke etmek, tahrik etmek kime ne sağlar? Diyorlar ki 'ülkeyi geriyorsunuz, ülkeyi bölüyorsunuz.' Peki üç aydır attığımız bu adımlar neticesinde, hangi adım, açılım sürecinin hangi başlığı ülkeyi geriyor, ülkeyi bölüyor? Attığımız hangi adıma alternatif ürettiniz? Gerilim üreten, sizin hayali senaryolarınız, kara kampanyalarınız, iftira ve tahriklerinizdir" dedi.
"UMARIM YİNE BIRAKIP GİTMEZSİNİZ"
"Geldiğimiz noktada, sayın Baykal ve grubundan rica ediyorum. Kameraysa işte burada kamera var. Mikrofonsa burada mikrofon var. Geldiniz konuştunuz. Milletin izlemesini istiyorsa, millet zaten izliyor. Lütfen sonuna kadar dinleme tahammülünü gösterin, umarım yine buradan bırakıp gitmezsiniz" diyen Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"1990'da SHP raporu, 1996 CHP Tunceli raporu, 1999 CHP Doğu ve Güneydoğu raporu. Bunları hazırlardınız. Hatta 2008'de de bir tane hazırladınız.
Fakat enteresan gelişmeler oluyor. Öyle ki baskılar, mesela son hazırlatılan bir rapor var. Bu hazırlatılan raporda, raporu hazırlayan arkadaşlardan bir tanesi milletvekili, bir tanesi Parti Meclisi üyesi ve o raporu daha sonra da 'kabul etmedik' diye açıklamalar yaptınız. Bütün bunları yaparken kimin eli kimin cebinde belli değil. Bunu yapan partinizin yetkili kurullarında olanlar. Siz konuşurken burada, herhangi bir arkadaşımızın herhangi bir yerde yaptığı ve daha sonra farklı bir açıklama yapmak suretiyle 'ben böyle söyledim, böyle anlatıldı' dediği bir konuyu bile sizler farklı şekle hep tahvil ettiniz.
Sayın Baykal tereddüt etmeden bizi gafletle, delaletle, hıyanetle suçlayacağını biliyoruz. Ama kim söylüyor bunu; SHP'nin Doğu ve Güneydoğu Raporu, yıl 1990; 'İster güvenlik güçlerimiz ve askerlerimiz olsun ister ona silah doğrultan kandırılmış gençler olsun, hepsi bizim çocuklarımızdır. Akmakta olan kan, kardeş kanıdır. Sizin değil mi? Askerle genç karşı karşıya geliyor, asker şehit ediliyor. Hala diyorsun ki..."
Başbakan Erdoğan, itirazlar gelmesi üzerine Baykal'a yönelik, "Ben işime bakıyorum zaten işimi de gayet iyi biliyorum. Sana da görevini hatırlatıyorum, görevini" dedi. Daha sonra rapordan bölümler okumaya devam Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Terörle Mücadele Yasasının 8. maddesi, TCK'nın 312. maddeleri kapsamında olup doğrudan teröre karışmamış tüm tutuklu ve hükümlüler için kısmi genel af çıkartılarak ülkede hoşgörü ve iç barış ortamına geçişin zemini yaratılmalıdır. Bu anlayışla Kürt kökenli yurttaşlarımızda dil, kültür, folklor ve kimliklerini koruma, geliştirme ve açıklayabilme, kendi ana dillerinde yazılı basın, radyo ve televizyon dahil her türlü medya aracılığıyla yayın yapabilme, özel okullarda kendi ana dillerinde eğitim yapabilme..."
CHP sıralarından gelen itirazlar üzerine Başbakan Erdoğan, "Nerede yok. Belge burada yanımda. Sonradan çıkartarak bunu yenilediniz. 'Kürt dil ve kültürü üzerinde araştırma yapacak enstitüler ve benzeri kurumların kurulabilmesi haklarına kavuşmalıdırlar.' Aç Tunceli raporunu orada da gör. Bunları biz söylemiyoruz. bu ifadelerin tamamı 1996 yılında hazırlanan CHP Tunceli raporunda var" dedi.
Başbakan Erdoğan, okuduğu kitapçıkları genel kurula gösterdi.
Erdoğan, "Bak bu da aynı şekilde... Herhangi bir arkadaşın yapmış olduğu açıklamayı o zaman niçin partinin bir yetkili kurumunun yapmış olduğu açıklamaymış gibi geliyorsun da burada konuşuyorsun? Hangi hakla? Ama ben sana kitapçığı gösteriyorum. Bunları sen gönderdin bana, sen" dedi. Erdoğan, şöyle devam etti:
"Öbürleri de aynı şekilde. 1999 CHP Doğu ve Güneydoğu raporu; 'Etnik duyarlılıkla demokratik çözüm çok kültürlü toplumların, çoğulcu demokrasinin vazgeçilemez koşuludur. Ulus devlet yapısı çoğulcu demokrasi ekseninde geliştirilmelidir.' Devam ediyor CHP demokratikleşme raporu; 'Devletin ırkı olmaz. Devlet tüm alt kimliklere, farklı etnik kesimlere eşit mesafede durmalıdır. Kürt kökenli yurttaşlarımız da dahil her etnik kökenden, her alt kimlik ve kültürlerden yurttaşımıza, isterlerse ortak resmi Cumhuriyet dilimiz olan Türkçenin ekinde kendi ana dil, kültür ve folklorunu daha iyi öğrenme, koruma ve geliştirme olanakları, kendi alt kimlik, kültür, dil ve folklorunu koruma, geliştirebilme ve açıklayabilmede özgür olmaları, isteyenlerin kendi ana dillerinde Milli Eğitim Bakanlığı kuralları içinde özel eğitim görebilmeleri..."
Başbakan CHP sıralarından gelen itirazlara yönelik "İşine geldiğinde 'evet', işine gelmediğinde 'bizde bu yok'. Sayın Baykal'ı artık iyi tanıdım, akşam başka, sabah başka" diye konuştu.
"KANDİL'E OPERASYON YAPILABİLİYORSA, BU İKTİDARIMIZIN BAŞARISIDIR"
Erdoğan, "demokratik açılım" konusunda muhalefetin eleştirilerine değindi. DTP'nin uç eleştirilerinin benzerini MHP'nin yaptığını belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
"DTP, PKK'nın muhatap alınmamasını, PKK ile müzakere yapılmamasını eleştiriyor. MHP, PKK'nın muhatap alındığını, PKK'yla müzakere edildiğini söylüyor. DTP, PKK'nın tasfiye edilmeye çalışıldığını; MHP, PKK'nın meşrulaştırılmaya çalışıldığını söylüyor. O başka, bu başka, hangisi doğru? Bizim yaptığımız doğru. DTP, PKK ve DTP'nin taleplerine sırt dönüldüğünü, ciddiye alınmadığını, devre dışı bırakıldığını; MHP, PKK ve DTP'ye taviz verildiğini söylüyor. Hangisi doğru? İki tarafın söylemleri bile, Hükümetin gerçekte ne yaptığını ve ne yapmadığını ortaya koyduğu gibi, Hükümetin ne kadar isabetli bir kararla doğru yolda olduğunu da gösteriyor. Çok ilginçtir; DTP de dağa çıkmaktan bahsediyor, MHP de dağa çıkmaktan bahsediyor. Biz ise her zaman olduğu gibi sağduyunun, birliğin, beraberliğin, kardeşliğin sesiyiz. Hepinizi buraya, Parlamentoya siyaset yapmaya çağırıyorum. Farkımız bu...Çünkü sorunun çözümü konusunda tartışılma yeri Meclistir, demokrasidir, siyasettir.
Sayın Bahçeli dün, Ankara'da partililerini topladı. 4 aydır yaptığı gibi, dün de bir kez daha bana, şahsıma, partime, Hükümetime en ağır ifadelerle, en ağır kavramlarla, kelimelerle hakaretler yağdırdı. Bunların hiçbirini üzerime almadığımı da ciddiye de almadığımı bir kez daha ifade etmek istiyorum. Ancak, es kaza televizyonlarda bu konuşmaları gören, dinleyen çocuklarımızın ruh sağlığı noktasında endişe taşıyorum. Aziz milletimizden, anne ve babalardan çocuklarını Sayın Bahçeli konuşurken televizyondan uzak tutmalarını hassasiyetle rica ediyorum."
"İHANETLE SUÇLAMAK SİZLERİN HADDİNE Mİ?"
Erdoğan, 20 Şubat 2001'de 9 bankanın, "mesai saatleri dışında Merkez Bankasından 4 milyar doları hortumladıklarını ve sadece bir günde 1 katrilyon 635 trilyon kazandıklarını" ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Adeta Merkez Bankasına bir enjektör dayandı ve bu milletin kaynakları, kazançları, alın teri maalesef çekildi. O zaman tabii Sayın Bahçeli, Başbakan Yardımcısı idi, Hükümeti oluşturan koalisyonun ortağıydı. Hesap sordunuz mu, gereğini yaptınız mı? Allah aşkına, birilerini bölücülükle, ihanetle suçlama, sizlerin haddine mi? 'Bizim dönemimizde terör durdu' diyorsunuz. Amerika, terörist başını sizlere teslim etti. O zaman hangi yasa uygulamadaydı? Peki, İmralı'ya kim yerleştirdi? Bütün gerçekler milletimin gözü önünde devam etti. Muhalefetin tamamına esleniyorum; 'Terörle mücadele edilmiyor' diyerek bu ülkenin askerine, polisine, jandarmasına, korucularına haksızlık, insafsızlık ediyorsunuz. Terörle mücadelede onların şevkini siz kırıyorsunuz? Ben her zaman askerime de emniyet teşkilatına da 'Ne ihtiyacınız varsa, bunu bize söyleyin, ne gereği varsa, ihtiyacınızda A'den Z'ye bunları yapmaya hazırız' demişimdir. Her zaman bize söylenen şudur, 'Ne istediysek aldık' olmuştur.
Eğer bugün Kandil'e operasyon yapılabiliyorsa, bu iktidarımızın siyasi, diplomatik başarısıdır, 5 Kasım 2007'nin başarısıdır. Acaba bizden önceki yönetimler içerisinde, özellikle bir önceki yönetim Ankara'nın dışına çıkabildi mi? Ankara'nın dışında hangi ülkeyle oturup da bu konuları görüşebildiler? Defalarca sınır ötesi harekat yapıldı, hala yapılıyor. Hala devam ediyor. Bu konuda kararlılığımız devam edecek. Ülkemizde aynı şekilde, terör cephesi silahını bırakmadığı sürece askerimiz de polisimiz de operasyonlarına son vermeyecek, vermez. "
"KÜRT KARDEŞİMİZ BİLE DİYEMİYORSUNUZ"
Erdoğan'ın konuşması sırasında muhalefet sıralarından sık sık laf atıldı. Erdoğan, "Siz, 'Kürt kardeşimiz' bile diyemiyorsunuz, 'Kürtçe konuşan kardeşimiz' diyemiyorsunuz. Allah'ın Kürt olarak yarattığı bir insana. Kürt olduğunu söylemek bir lütuftur, bir zenginliktir. İnsanlar etnik yapı olarak doğuştan öyle doğar. Sonradan etnik kimlik kazanmazlar. Eğer bunu bilirseniz o zaman Türkiye'de farklı etnik yapılara saygının da ne olduğunu öğrenirsiniz" diye konuştu. Erdoğan, kendisine laf atan bir milletvekiline "Öğreniyorsun bir şeyler" karşılığını verdi.
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türkiyeli olmayı, bölücülük olarak nitelendiriyorsunuz, ihanet olarak niteliyorsunuz. Türkiyeliyim demek, Türkiyeli olduğunu söylemek, niçin ihanet oluyor? 'Türkiye halkı' ifadesini kullanan Atatürk de mi bölücüydü. Türk milleti demek, Türkiye halkı demektir. Türk milleti demek, Türkiyeli olmak demektir. Daha önce de ifade ettim, Gazi Mustafa Kemal bu konuyu en güzel şekilde ortaya koymuş. Öğreneceksin, öğreneceksin. Siz, ben bu kürsüden alt kimlik, üst kimlik beyanlarını yaptığımda çıldırdınız, 'alt kimlik, üst kimlik olmaz' dediniz. Daha sonra bunları kullanmaya başladınız. Bunları da öğreneceksiniz. Tutanaklarda hepsi var."
Muhalefet milletvekillerinin kendisine laf atmaya devam etmesi üzerine Erdoğan, birleşimi yöneten Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin'e, "Sayın Başkan siz mi susturacaksınız, ben mi?" diye sordu.
Erdoğan'ın, Atatürk'ün konuyla ilgili ifadelerini okuduğu sırada CHP milletvekilleri sıra kapaklarına vurdu. Bunun üzerine Erdoğan, CHP Genel Başkanı Baykal'a ve bazı milletvekillerine dönerek, "Oturun yerinize... Sayın Başkan grubuna hakim ol. Olamıyorsan biz olalım. Acziyet içinde olma" diye seslendi.
Tartışmalar arasında Atatürk'ün sözlerini okumayı sürdüren Erdoğan, CHP'lilerin itirazlarını sürdürmesi üzerine okuduğu kitabı gösterdi. "Bunlar iptal mi oldu? Bu tutanaklar iptal mi oldu? Sizin geçmişinizi sorgulamayalım mı?" diyen Erdoğan'a, CHP Lideri Deniz Baykal da oturduğu yerden tepki gösterdi. Erdoğan, "Sizin bu mantığınız neye benziyor, biliyor musunuz? Atatürk ölene kadar Türk paralarının üzerinde Atatürk'ün resmi, öldükten sonra İnönü'nün resmi...Siz busunuz" dedi.
DTP'NİN KAPATILMASI
Erdoğan, Anayasa Mahkemesinin, DTP ile ilgili kapatma kararına da değinerek, bu konuda "AK Parti'nin duruşunun net olduğunu" belirtti. Erdoğan, iki temel hassasiyetleri olduğunu söyledi. Erdoğan, "Birincisi, biz parti kapatmaya karşıyız. Cezanın tüzel kişiliklere değil, kişilere verilmesi gerektiğini düşünüyoruz" dedi.
Bu sırada kendisine laf atan bir CHP'li milletvekiline Erdoğan, "Edebini takın. Sandıkta gereken cevabı, zaten millet size devamlı veriyor, bundan sonra da verir. Siz bu milletten hiçbir zaman gerekli desteği alamayacaksınız, iktidar olamayacaksınız. Çünkü bu milletin Başbakanına, vatandaşına kalkıp da 'göbek kaşıyanlar' diyenler sizsiniz" karşılığını verdi.
Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Halkın getirdiğini ancak halkın götürebileceğini vurguluyoruz. Ancak şunu da görmemiz gerekiyor: Dünyanın en gelişmiş ülkesinde bile şiddete, teröre destek veren, övgüde bulunan, organik ilişkide olan siyasal yapılara izin verilmez. Çünkü terör, demokrasinin düşmanıdır. Terörün yedeğinde siyaset yapmak, demokratik bir mücadele değildir, olamaz. AK Parti olarak her türlü aykırı fikrin, her türlü farklılığın siyaset ve demokrasi içinde tutulması gerektiğine, kendisini özgürce dile getirmesi gerektiğine inanıyoruz. Ancak şiddet ve terörü açıkça reddedemeyen, hukuk düzenine uyum sağlayamayan, siyasetin ve demokrasinin hassasiyetlerini gözetemeyen siyasetçilerin sorumsuzlukları sebebiyle bir ülkenin zarar görmesini, bir ülkenin imajının zedelenmesini de doğru bulmayız."
"STATÜKO DEVAM EDEMEZ, GENÇLER GÖZ GÖRE GÖRE ÖLÜME GÖNDERİLEMEZ
Yola çıkarken nelerle karşılaşacaklarını, nasıl engeller çıkacağını, nasıl provokasyonlar, tahrikler yapılacağını göze alarak yola çıktıklarını belirten Erdoğan, "Terör piyasasından nemalananların, bu süreci akamete uğratmak için ellerinden geleni yapacağını bilerek, ama bunlara boyun eğmemek üzere yola çıktık" dedi.
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Statüko devam edemez, gençler göz göre göre ölüme gönderilemez. Daha fazla ocağın sönmesine, daha fazla bedelin ödenmesine tahammülümüz olamaz. Biz bu meydanı teröre, terör yandaşlarına, terörün akıttığı kandan beslenenlere, vampirlere teslim etmeyeceğiz. İşte onun için inadına demokrasi, açılım, birlik kardeşlik diyoruz ve gür bir sada ile bunu haykırıyoruz."
"26. SIRADAN 17. SIRAYA"
Başbakan Erdoğan, 26. sırada devraldıkları Türk ekonomisini 17. sıraya çıkarttıklarını ifade ederek, millete hizmet yolunda kararlı bir şekilde yola devam ettiklerini kaydetti.
"Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinin üyesi olacak denildiğinde kimse buna inanmazken, Türkiye şu anda BM Güvenlik Konseyinin üyesi" diyen Erdoğan, "(Türkiye Medeniyetler İttifakı adında bir proje başlatacak) denseydi, buna kimse inanmazdı. Ama bugün biz, 100 ülkeyi aşkın üyenin bulunduğu, İspanya ile birlikte Medeniyetler İttifakına eşbaşkanlık yapıyoruz" dedi.
"AB ile müzakerelere başlanacak denilseydi... Sayın Baykal, uçu açık gibi ifadeler kullandı... Sayın Baykal, AB'nin üye sayısı şu anda 28 değil 27, onu da iyi takip edin" diyen Erdoğan, 1959'da Adnan Menderes'le, 1963'te de İsmet İnönü ile AB resmi sürecinin başladığını; MHP-DSP-ANAP iktidarında da 1999 Helsinki Zirvesiyle üyelikle ilgili başvurunun kabul edildiğini bildirdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, iktidarları döneminde de müzakerelere ilişkin sürecin başladığını, AB sürecinde 11 faslın açıldığını, 1 faslın hem açıldığını hem de kapandığını ifade ederek, sürecin devam ettiğini belirtti.
Erdoğan, şunları kaydetti:
"Sürecin ucu açık, kapalı... Bunlar önemli değil. Şu anda Hırvatistan için de aynı durum sözkonusu. Fakat biz Türkiye olarak, AB üyesi ülkelerle ilişkilerimizin ne noktada olduğunu pekiştirmek istiyoruz. AB bu noktada bizi oyalar veya farklı bir karar verebilir. Biz ne durumdayız? Bu önemli. Türkiye olarak, her zaman söylüyorum; Kopenhag siyasi kriterleri noktasında bizim Ankara siyasi kriterlerimiz var. Maastricht kriterleri noktasında bizim İstanbul ekonomik kriterlerimiz var. Bunlarla biz yapılanmalarımızı yaptık ve yolumuza devam ediyoruz.
Bunları devamlı anlatacağız ve vurgulayacağız. Çünkü anlattığımız halde anlamamakta direnenler var. Suriye, Ürdün ve Libya ile vize kalkacak, Kıbrıs'ta somut adımlar atılacak dediğimiz zaman buna kimse inanmazdı. Buyurun, Suriye, Ürdün ve Libya ile karşılıklı olarak vizeleri kaldırdık. Şu anda aramızdaki dış ticaret hacmi süratle yükseliyor."